Batı dünyasının Yahudi soykırımına verdiği desteğin zamanla önce bir utanca, ardından ise bir tabuya dönüştüğü açıkça ortada. İsrail’e yapılan en ufak bir eleştiri bile Nazilikle suçlanmanız için yeterli.

Geçen hafta Nicole Deitelhoff, Rainer Forst, Klaus Günther ve Jürgen Habermas imzalı bir bildiri yayınlandı. Metin Filistin halkına yönelik şiddeti meşrulaştıran bir içeriğe sahip. Açıkça İsrail’in eylemlerinin soykırım olarak nitelendirilemeyeceği kayıt altına alınıyor. İsrail Devleti ve Almanya’daki Yahudi toplumunun yaşama hakkı güçlü bir şekilde vurgulanıyor. Filistinlilerin acıları karşısında içten tek bir cümle etmeyen bu sözde insan hakları metni İsrail ve Almanya’daki Yahudilerle dayanışmayı öncelikli insan hakları sorunu olarak ilan ediyor.

Bu sorunlu içerikten bağımsız olarak üzücü olan İsrail yanlısı bildiride yer alan Habermas imzası. Habermas düşünce tarihine aydınlanma, iletişim ve müzakere savunucusu olarak geçti. Araçsal akla karşı gündelik yaşamdaki ortaklaşa rasyonelliklere sahip çıktı. Ayrıca ona göre aydınlanma bitmemiş bir projeydi. İnsanlığın bir bataklıktan farksız olan post-modernizmden kendini kurtarması ve aydınlanmanın özgürlükçü kamusallığını yeniden kurması gerekiyordu. Savunduğu değerli şeyler bu kadarla sınırlı değil. Anayasal yurtseverlikten yana oldu düşünür. Milliyetçi aşırılığa karşı vatandaşlık temelinde yasal bağlılığı savundu. İnsan haklarını halk egemenliği önünde engel gören diktatörlük yanlısı demokratlara, örneğin Carl Schmitt çizgisi ve devamına karşı, insan haklarından bağımsız bir halk egemenliği nosyonunun olamayacağı noktasında ısrarcı oldu. Ona göre hakları olmayan insanların kendi kendisini yönetmesi olanaksızdı.

Hayatınızı bu fikirlerle geçireceksiniz, sonra da İsrail’in 13 bin sivili öldürdüğü, açık bir şekilde haksız savaş yürüttüğü bir ortamda eleştirelliği sadece Hamas’a yönelteceksiniz. Olacak şey mi? Yahudi halkının mutluluğu ve huzuru gerçekten de düşünülmesi gereken tek konu mu? Peki, Filistinliler ne olacak?

Gerçekliğin kültür ve bağlam aracılığıyla çarpıtıldığını hepimiz biliyoruz. Doğulular Batılıları oryantalizmle, Batılılar ise Doğulu toplumları oksidentalizmle (garbiyatçılıkla) suçlar. Ama hakikati içinde yaşadığımız toplumun beklenti ve ihtiyaçları doğrultusunda okumanın yine de bir sınırı var. Üstelik Habermas gibi her türlü önermeyi evrensel bir geçerlilikte kamuoyuna sunan titiz akademisyenlerin yaşadığı dünyanın çarpıtılmış kör bilincini bu denli doğal bir şekilde dile getirmesi son derece üzücü.

Batılı ünlü düşünür ve akademisyenlerin büyük bir kısmı neden sessiz? Taraf olanların ağırlıklı bölümü neden sadece İsrail’in yanında yer alıyor? Bu sorulara tam bir yanıt vermek imkansız. Ama Batı dünyasının Yahudi soykırımına verdiği desteğin zamanla önce bir utanca, ardından ise bir tabuya dönüştüğü açıkça ortada. İsrail’e yapılan en ufak bir eleştiri bile Nazilikle suçlanmanız için yeterli. Nazi yanlısı bir aileden gelen Habermas’ın İsrail’den yana tavır takınması bu nedenle hiç de şaşırtıcı değil. Konuşmayarak geçmişi susturmaya çalışıyor Batılı aydınlar. Filistin soykırımına ses çıkarmamak Yahudi soykırımı için ödenen bir bedel aslında.