Meydanlara çıkıyoruz çünkü sofradan aşın, yüreklerden umudun eksilmesini istemiyoruz! İnsanların umuduna göz konulmasına, geleceklerinin ellerinden alınmasına karşıyız. Hepsinin üyesi olduğu WhatSapp gruplarından birinde yazılan “her yurttaşın hakkı olan eşit, adil, demokratik ve özgür bir yaşamı kurmak için yola çıkıyoruz. Artık olmamız gereken yerde yani meydanlardayız ve hep bir ağızdan hakikati haykırıyoruz; toplum sözleşmemizi ihlal ettiniz” mesajının ulaşmasıyla yeni planlanan bir eylemin aktivistleri arasında buluvermişlerdi kendilerini.

Bir taraftan 10 Aralık’ta Ankara’da yapılacak olan “Büyük Emekli Mitingi” için arayışlarını ve hazırlıklarını sürdürüyor, diğer taraftan yerel seçimlere yönelik çalışmaların öznesi olmasalar da, kıyısından köşesinden katkı sunmaya çalışıyor, bunların yanı sıra bir de yakın zamanda Muğla'da yapılacak olan bu eylemde yer alabilmek için çaba sarf ediyorlardı.

Kasım Baba ağır bir gribe yakalanmış, Hasan Hoca da kızını ziyaret etmek için gittiği Bodrum’dan geri dön(e)memişti.

Geride kalanlar kendi aralarında toplanmış, yerine getirilmesi gereken görev ve sorumlulukları belirleyip hızla harekete geçmişlerdi.

Ankara'da yapılacak olan “Büyük Emekli Mitingi” için gerekli hazırlıklar yapılmış, otobüsler de tutulmuştu. 9 Aralık Cumartesi akşamı saat 22.00’da Muğla'dan yola çıkacaklardı!

Muğla’da gerçekleştirilecek olan yürüyüş ve miting öncesinde yapılan değerlendirmelerde ise epeyce bir insan olumlu görüş bildirmiş, eylem günü sabah erkenden Öğretmen Evi önünde birer ikişer yan yana gelmeye başlamışlardı.

Karavancı Vedat gelir gelmez hızlı bir biçimde toparlanma başlamış ardarda dizilmiş eski püskü dört beş arabaya doluşan kadrolu eylemciler grubu güle oynaya yola çıkmışlardı.

Yolculuk başlar başlamaz tüm arabalarda benzer sohbetler edilmeye başlanmıştı. Birinci gündem hayat pahalılığı, enflasyon ve işsizlik olsa da ikinci gündem daha cazipti.

Çünkü bu arabalarda bulunan hemen herkes birkaç ay sonra yapılacak olan yerel seçimlerde, “Köyceğiz’i rantçı, gerici, emek ve doğa düşmanı, beton sever AKP belediyeciliğinden kurtarmak” için kafa yoruyor, emek ve çaba sarf ediyordu. 2014 ve 2019 yerel seçimlerinde AKP’nin seçimleri almasıyla birlikte Köyceğiz hızla betonlaşmaya başlamıştı. İşsizlik had safhadaydı! İş olanağı bulamayan gençler başta olmak üzere, yaşamak için çalışmak zorunda olan herkes mevsimine göre zeytin ve narenciye toplayıcılığı yapmaktan başka bir iş bulamıyordu. Üç harfli marketlerden başlayarak, tüm zincir marketler; asgari ücretin çok az üzerinde bir paraya çalıştırdığı neredeyse tamamı üniversite mezunu insanları iliklerine kadar sömürüyordu. Yüzlerce üniversite öğrencisinin olduğu Köyceğiz’de kamuya ait bir Öğrenci Yurdu bile yoktu. AKP’nin politikası buydu! Her yere uydur kaydır bir üniversite ve/veya yüksekokul açıyor ama bilerek/isteyerek, yani kasten öğrenci yurdu yapmıyor, hayatının baharındaki gencecik çocukları ya cemaat yurtlarının,  ya da vicdansız ev sahiplerinin insafına terk ediyordu.

Cemaatlerin önüne yem olarak atılan gençlerin durumu herkes tarafından biliniyordu! Bunun için televizyon haberlerine bir göz atmak yetip de artıyordu.

Cüzdanı vicdanından önce gelen ev sahiplerinin eline düşen gençler ise; elli altmış metrekarelik küçücük evlere bile sekiz, on, on beş bin lira gibi uçuk kiralar ödemek zorunda kalıyordu. Ailelerinden gelen para yetmediği için bu gençler sahildeki işletmelerin kölelik şartlarında çalışan ucuz emek gücüne dahil olmak zorunda kalıyor, işletme sahipleriyle birlikte ev sahipleri de o çocukların sırtından geçinmeyi kar sayıyordu.

İşte bu yüzden sohbetler sırasında siyaset ve tabii ki yaklaşan yerel seçimler daha bir öne çıkıyordu. CHP'li Fiko “bu seçimleri kesin alacağız hiç kuşkum yok” dedi Teoman Bey “iyi de nasıl” diye sordu “bir önceki seçimlerde de aynı şeyleri söylüyordunuz Fikret Bey”!

Karavancı Vedat “bence seçimi almanın öncesinde ve ötesinde nasıl bir yerel yönetim istiyoruz meselesine odaklanmak lazım” diye araya girdi. Arabayı kullanan Sahaf Osman “abi o meselede biraz geç kalmadık mı?” diye sorar sormaz Karavancı Vedat “hiçbir şey için çok geç değil Osman” diye cevapladı onu “bu meselelerin kalıcı çözümleri Köyceğiz’deki tüm kesimlerin bir araya gelmesiyle sağlanabilir ancak”.

Bir süre sonra toplanma bölgesi olan Akyol Pazar Yerine vardıklarında azımsan(a)mayacak bir kalabalık toplanmış bulunuyordu. Yerel siyasetin önemli simaları herkesle tek tek tokalaşıyor, kenarda köşede siyasi kulisler yapılıyordu.

Sahaf Osman eski arkadaşı Ufuk’la karşılaşınca kısa bir süre arkadaşlarından ayrıldı, geri döndüğünde “Fikri Sağlar da burada” dedi “o da katılıyor bu yürüyüşe”.

Bir süre sonra yüzlerce insan sloganlar atarak yürümeye başladı “havama, suyuma toprağıma dokunma” ve “faşizme karşı omuz omuza” sloganları çok güçlü bir biçimde atılıyordu. Sürmeneli Kadir Hoca “gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek” diye slogan attırırken eski arkadaşı Osman onu işaret ederek “benden birkaç yaş büyüktür ama koç gibi adamdır” diye arkadaşlarına onu tanıttı.

Eski arkadaştı ikisi. Karadeniz’de yaşadıkları zamanlarda birlikte yürüttükleri sendikal faaliyet döneminden tanıdığı bu adamı çok sevdiği belliydi.

Toplanma yerinden yola çıkan kortej, Abdi İpekçi Caddesinden başlayarak Recai Güreli Caddesine, oradan Zübeyde Hanım Caddesi üzerinden Muğla Adliye Sarayına kadar yürümeye devam etti. Açıklama orada yapılacaktı.

Açıklama metni oldukça iyi hazırlanmıştı. Başlığı “Goca Muğlalılar Meydana Çıktı” olarak tespit edilmişti. Yaşadığımız dönemi gayet güzel tarif ediyor ve buna neden olan iktidara “meşru değilsiniz” diye sesleniyordu. İlk olarak “bu ülkede yaşanan siyasi, ekonomik, ekolojik, toplumsal çoklu krizin nedeni olarak gayrimeşru sunuz” diye haykırdı açıklama yapan arkadaş, ne kadar bağırsa da, sesi pek duyulmuyordu aslında.

“Kayyımlar atayarak seçilmiş milletvekillerini, belediye başkan ve meclis üyelerini düzmece mahkemelerde, düzmece delillerle rehine tutarak milyonlarca insanın en temel anayasal hakkı olan,  seçme ve seçilme hakkını yok saydığınız için gayrimeşru sunuz”!

“Yaşam alanlarını savunmak isteyen yüzbinlerin sahip çıktığı gezi direnişini yasadışı göstererek geziyi savunan, her biri birbirinden değerli yaşam savunucularını düzmece mahkeme ve delillerle, anayasayı da çiğneyerek rehin tuttuğunuz için gayrimeşru sunuz”!

“Askeri vesayeti yok edeceğim diyerek ordu içinde size biat etmeyenleri, o zamanki ortağınızla birlikte düzmece mahkemelerde düzmece delillerle mahkum ettiğiniz, önceden planlı darbe düzenlemelerini bahane ederek yüzbinlerce insanı işinden, aşından, özgürlüğünden yasadışı biçimde yargısız mahkum ettiğiniz için gayrimeşru sunuz”.

Sonra, “size izin vermeyeceğiz” diye devam ediyordu “din kisvesi altında bize biat ve şükür kültürü dayatan anlayışınızı kabul etmiyoruz”.

“Yargı organları içine yerleştirdiğiniz, hukukun temel ilkelerini dahi hiçe sayan kuklalarınız aracılığı ile yargı organlarını karşı karşıya getirip buradan fırsat çıkartarak bireysel haklarımızın tamamen yok edildiği bir anayasa girişimine izin vermeyeceğiz”.

“Meydanlara çıkıyoruz çünkü sofradan aşın, yüreklerden umudun eksilmesini istemiyoruz! İnsanların umuduna göz konulmasına, geleceklerinin ellerinden alınmasına karşıyız”!

“Başka türlü bir hayatın; yani eşit, özgür,  demokratik ve laik bir hayatın hem de mutlulukla yaşanan bir hayatın mümkün olduğunu biliyoruz. Muğla’dan yaktığımız çoban ateşi ile gerek ulusal, gerekse yerel yönetimler elindeki erkin, şirketlerin sermayenin hizmetine sunulmasına dur diyoruz”.

Sonunda “Ayağa kalkın” diye bağırdı kendini yırtarcasına “demokratik değerler, hukukun üstünlüğü, eşit ve adil bir hayatı yaratmak için daima alanlarda olacağız ve güzel yarınlara olan inancımızdan asla vazgeçmeyeceğiz” dedikten sonra “hep birlikte geleceğe yürüyelim” diye bitirdi sözlerini. Açıklamanın sona ermesinin ardından, kitle yavaş yavaş dağılmaya başladı. Herkes çok yorulmuştu. Önce Teoman Bey konuştu “yahu birader, şu eyleme gelenlerin yaş ortalamasını alsak en az altmış beş, bu kadar uzun bir güzergah yürütülür mü bizim yaşımızdaki insanlara”. Sonra Sahaf Osman söz aldı “Kadir Abinin haline üzüldüm” dedi, “bir megafon bile vermemişler eline, bağırmaktan canı çıktı adamın”.

“Şurada bir çay içelim” dedi Bedriye Hanım. Belma Abla “hadi iyisiniz çaylar benden, hem biraz da dinlenmiş oluruz” diye onu tamamladı.

Çaylar içilirken “şu Goca Muğlalı ne demek” diye sordu Marmaris’e yeni yerleşen bir arkadaş, Cevabını Bodrum’dan gelen İbrahim Bey verdi “aslında ‘Goca Muğlalı’ değil, ‘Goca Moğlalı” deriz biz. Bir değil, bir kaç anlamı vardır bu sözün”. Birincisi “bizde kadınlar eşine ‘koca’ demez ‘goca’ der”. İkincisi ‘Goca Moğlalı’ ya da ‘Gara Moğlalı’ Muğla Merkezde ikamet eden, köklü bir aileden gelen kişi anlamına da gelir, ama en önemlisi ‘Goca’ demek ‘yaşça büyük, ileri görüşlü, görmüş geçirmiş bilge insan’ anlamlarına gelir ve biz en çok da bunu vurgulamak için kullanırız bu deyimi”.

Yavaş yavaş geri dönüş hazırlıkları da başlamıştı bu arada “bir dahakine daha genç bir yaş ortalamasıyla bir arada olmak dileğiyle hoşçakalın” dedi Datça’dan İpek Hanım.

Birlikte kalktılar. Belma Hanım “çaylar benden” demişse de herkes masanın üzerine biraz para bıraktı tek bir kişiye yük olmamak için. Dönüşte arabalar petrol istasyonuna yanaştığında da benzer şeyler yaşanacaktı. Kimse kimseye yük olmazdı. Dönüş yolunda “keşke Kasım Baba ile Hasan Amca da olsaydı” dedi Sahaf Osman “üzülmüşlerdir şimdi”. Karavancı Vedat “dönüşte şu yerel yönetim seçimlerini  onlarla birlikte bir daha konuşalım” dedi. “Köyceğiz’i rantçı, gerici, emek ve doğa düşmanı, beton sever AKP belediyeciliğinden kurtarmak için yapılması gereken çok iş var! Sadece CHP’nin sırtına yüklenemez bu ağır yük, hepimiz elimizi taşın altına koyalım. Onun için de önce nasıl bir belediyecilik istiyoruz meselesine dair hep birlikte kafa yormamız lazım”. “Tamam” dedi Sahaf Osman “aradan bunca yıl geçtikten sonra bile seksen öncesinde Fatsa’da yaratılan demokratik, şeffaf, katılımcı belediyecilik örneği; halkın yönetime katılmasının ve yaşam alanları üzerindeki dönüştürücü etkilerinin gözler önüne serilmesinin en belirgin örneği olarak ilham kaynağı olmaya devam ediyor hala”. “Evet” dedi Karavancı Vedat sohbetin sonuna imzasını atarcasına “yenileri yaratıl(a)madığı sürece (de) öyle anılmaya devam edecek. Aslolan geçmişe takılıp kalmak, öykünmek değil, geleceği birlikte inşa etmek olmalı”!