Halet Efendi artık Rum elitleri, Yeniçeriler ve Taşra ayanları arasındaki rüşvet-patronaj ilişkisinin tepesindeydi. Halet Efendinin beklenin aksine bir ekibi yoktu. Belki de bu onun avantajıydı. Halet Efendi Osmanlı’daki mallara el koyma-müsadere sistemini iyi bildiğinden hep nakit çalışırdı.

Son dönemlerde bugünkü Avrupa’nın şekillenmesini nitelikli Orta Çağ yabancı dizileri sayesinde metodolojik bir bakış açısıyla izleyebiliyoruz. Özellikle hanedanlar, papalık, aristokratlar ve köylüler arasında sürüp giden mücadelenin nasıl bir uzlaşma kültürünü oluşturduğunu da görebiliyoruz. Batı medya endüstrisi tarafından üretilen ilgiyle izlediğimiz bu tarihi diziler günümüzün politik aktörlerine de çoğunlukla izdüşüm göstermekte.

Ne yazık ki bizim tarihimiz daha renkli olmasına karşın Türk sinema ve dizi endüstrisi nitelik olarak Netflix’in yanına dahi yanaşamamakta. Bunda popülist uyduruk anakronik Osmanlı dizilerinin ve liberal sol bazı yönetmenlerin marjinal takıntılarının, finansal yetersizliklerden çok daha önemli rolü olduğu gözükmekte.

Yazıda başlığa konu olan M. Said Halet Efendi’nin (1761-1822) hayatı herhalde iyi bir Netflix dizisi olabilir. Sanırım ve ancak, senaryo veya görüntülere birazcık eşcinsellik ve erotizm katılması şartıyla. Böyle bir dizide canlandırılan Halet Efendi ve devlet ilişkileri figürleri eminim ki izleyicilerin zihninde “bize bunlar pek yabancı gelmedi” çağrışımını yaptıracaktır.

Halet Efendi’nin Paris büyükelçiliği, Bağdat mübaşirliğinden devletin kethüdalığına kadar giden bir yolu olmuştu. III. Selim, IV. Mustafa ve II. Mahmut ile çalıştı. II. Mahmut döneminde halk Halet Efendi’ye “Devletin Kâhyası Sultanın efendisi” lakabını takmıştı. Halet Efendi kıvrak zekâsıyla yüzyıllar boyunca devletin göbeğinde gelişen rüşvet-patronaj ilişkisini değerlendirip uzun süre kendine alan açabilmiştir.  Devlette etkili olan hizipleri kullanma ustalığı alternatif politikalar geliştirebilmesi özellikle II. Mahmut döneminde kendisini derin karar verici konumuna çıkarmıştı. Tüm bunlar onun artık “Devletin Kâhyası” olarak nitelendirilmesinin sebebini teşkil etmişti.[1] Tarihçi MacFarlane kendisi için “Sultanı ve devleti yıllarca yöneten acımasız bir Makyavelist” demektedir.

Halet Efendi’nin gaddarlığı ve kinine sıkça örnek verilmektedir. Bunlardan biri de kalem efendisi genç Reşit’in katlidir. Umera, kendisine çok gençtir yapmayın denilince tüm muzipliği ile “o genç bu yaşlı; orta yaşlıyı idam etmek için her zaman nereden bulacağız ki” cevabını vermiştir.

Halet Efendi kariyerinin başlarında Galata Mevlevihane Şeyhi Galip efendiye intisap etmiştir. Oradan birçok destek alma ve Osmanlı bürokratıyla tanışma fırsatını bulmuştur. Paris büyükelçiliği döneminde oldukça maddi sıkıntı çeken Halet Efendi kullanacağı Amerika’ya kadar uzanan askeri-bürokratik rüşvet havuzunu Bağdat’ta toparlamaya başlamıştır. Halet Efendi 1811-1822 arası askeri ve siyasi elitlerin ataması kadar devletin tüm para musluklarını da kontrol etmeyi başarmıştır.

Bağdat, Eflak madenleri dışında taşra ve merkez atamalarının rüşvetlerinden de büyük gelir elde ediyordu. Rum Ortodoks elitler ve Feneriotlarla da ilişkilerinde bu rüşvet çarkı belirleyici olmuştur. Zamanında bu elitlerin kâtibi olarak dışişlerine yetişen Halet Efendi artık bundan sonra Rum elitlerin hamisi olacaktı. Halet Efendi artık Rum elitleri, Yeniçeriler ve Taşra ayanları arasındaki rüşvet-patronaj ilişkisinin tepesindeydi. Halet Efendinin beklenin aksine bir ekibi yoktu. Belki de bu onun avantajıydı. Halet Efendi Osmanlı’daki mallara el koyma-müsadere sistemini iyi bildiğinden hep nakit çalışırdı. Sarrafı Haskil ile bozulmayan bir düzen kurmuştu. Bazı gayri menkullerini yakınlarına planlı dağıtmıştı.

Halet Efendi’nin sonuna da ilişkilerindeki ana aktörleri olan Feneriotlar ve Yeniçeriler sebep olacaklardı. Zaten bu durumlara çoktan vakıf olan Sultan Mahmut artık Halet Efendi’nin ortadan kaldırılmasını bir devletin beka meselesi olarak görüyordu.

Halet Efendi’nin Yunan bağımsızlığındaki zafiyeti veya Tepedelenli Ali paşa ilişkilerini bu bağlamı değerlendirmek gerekiyor. Mora isyanı vesilesi ile rüşvet-patronaj ilişkilerinde bulunduğu ve sonradan çok sert davrandığı Feneriotlarla ilişkisi de bunu yansıtmakta. Özellikle Patrikhane kapısında astırdığı ve cesedini üç gün asılı beklettiği patriğin na’şını Yahudi cemaatine denize attırması da Halet Efendi’nin tarzına uygun bir davranıştı.

Halet Efendi’nin sonuna da bu ilişkilerindeki ana aktörleri Feneriotlar ve Yeniçeriler sebep olacaklardı. Zaten bu durumlara çoktan vakıf olan Sultan Mahmut artık Halet Efendi’nin ortadan kaldırılmasını bir devletin beka meselesi olarak görüyordu. Belki de Abdülhamit dahil Osmanlı’nın son yüzyılının en büyük devlet adamı Sultan Mahmut zamanlamayı doğru kullanarak Halet Efendi’yi Konya sürgünündeyken idam ettirecekti. II. Mahmut aynı zamanda çok akıllıca Halet Efendi’nin nakdinin müsaderesini de yaptırabilecekti.

Benzer Osmanlı bürokratları gibi Halet Efendi de rüşvet yoluyla elde ettiği paralarla birçok hayır ve imarethaneler yaptırmıştır. Bunlardan biri de Galata Mevlevihane’sinin büyütülmesidir. Halen girişinde kesik başı gömülü olan Mevlevihane’yi Mahmut ziyaret ettiğinde görünce şaşırıp kızarak Şeyhe sorar “bu nedir diye”, Şeyh akıllıca Sultana” O da bir Haletti geldi geçti efendim” der.

Vefatından sonra kendisi için Arif Paşa’nın yazdığı;

“Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur;

Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur”

ü

Beyti meşhurdur.

ü

---

[1] Süheyla Yenidünya Gürgen- Mehmet Said Halet Efendi- Dergah yayınları 2018