1. Gayri Nizami Harp'te teşkilatlanma,
2. İstihbarat,
3. Mukavemet harekâtı,
4. Gerilla harekâtı,
5. Kurtarma-kaçırma harekâtı,
6. Özel kuvvetler harekâtı,
7. Gizli deniz harekâtı,
8. Hava harekâtı,
9. Psikolojik harp harekâtı,
10. Muhabere ve muhabere emniyeti,
11. Lojistik,
12. Gayri Nizami Harp kuvvetlerine karşı harekât,
13. Gayri Nizami Harp 'de liderlik,
14. Gayri Nizami Harp 'de ilk yardım
olduğunu aktarmıştır. Gayrı Nizamı Harp Eğitimi alan kursiyerlerin eğitim sonucunda;
1. Sabotaj,
2. Baskın,
3. Pusu,
4. Tahrip,
5. Suikast,
6. Kurtarma ve kaçırma,
7. Tedhiş
şeklindeki imkân ve kabiliyetlere sahip olacağı ve başarılı olan kursiyerlere de Gayri Nizami Harp Uzmanlığı Sertifikası verileceği yine SADAT’ın internet sitesinde yer almaktadır.
3. SADAT’ın eğitim sonucunda kursiyerlerin sahip olacağı imkân ve kabiliyet olarak belirttiği sabotaj, baskın, pusu, tahrip, suikast, kurtarma ve kaçırma, tedhiş şeklindeki eylemlerin suç olduğu tartışma dışıdır. Bu sayılanlar kasten öldürme, kasten yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kasten mala zarar verme ve yağma dahil suç kapsamlı eylemlerdir. Bu suçların terör örgütü faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde terör suçu sayılacağı 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda düzenlenmiştir.
SADAT’ın kursiyerlerine eğitimini verdiği gayrı nizamı harp “düzenli ve büyük birlikler yerine küçük ve işlevsel birliklerle düşmanı yıpratmak, moralini bozmak, kayıplar verdirmek için yapılan savaş şekli” olarak tanımlanmaktadır.
Gayrı nizami harp şekli, terör örgütlerinin yaygın olarak kullandığı bir savaş şekli olarak bilinmektedir. Bir başka anlatımla küçük, düzensiz paramiliter birliklerin (teröristlerin ya da gerilla olarak adlandırılan milis güçlerin) ülkelerin silahlı kuvvetlerine karşı sabotaj, baskın, pusu, suikast vb. eylemlerde bulunmasıdır.
Üstelik SADAT’ın gayrı nizami harp eğitimi sonucunda kazanım olarak vaat ettiği tedhiş, yıldırı ve terör anlamlarına gelmektedir. Bu haliyle SADAT kursiyerlerine terör eğitimi de verdiğini açıkça ikrar etmektedir.
4. Yasalarımıza göre hiçbir özel hukuk tüzel kişisi, askeri eğitim verme yetkisine sahip değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 36. maddesi harp sanatını öğrenme ve öğretme, bunun ifası için lazım gelen tesisler ve teşkilleri kurma ve tedbirleri alma görevini Türk Silahlı Kuvvetlerine vermiştir. Ülkemiz sınırları içerisinde Türk Silahlı Kuvvetleri dışında verilen askeri eğitimlerin suç teşkil edeceği tartışma dışı bulunduğu gibi aynı zamanda bu şirket tarafından yurt dışında aynı kapsamda eğitim verilmesi de aynı suçların oluşmasına neden olacaktır.
SADAT’ın Türkiye içinde ve yurt dışında terör örgütleri mensuplarına gayrı nizamı harp eğitimi verdiği bilgisi basına yansıyan haberlerden ve üstelik şirket yetkililerinin kendi açıklamalarından öğrenilmiştir. Yani bu şirket örgütlü bir biçimde kendi militer yapısını oluşturarak silahlı bir güç yaratmaya çalışmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar göz önüne alındığında SADAT yetkililerinin TCK m.220’de düzenlenen suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunu işlediği sabit bulunmaktadır.
Şirket yetkilileri (ek-1’de sunulu) “silah satışına aracılık yaptık” şeklindeki açıklamalarıyla 6136 sayılı yasanın 12. maddesinde düzenlenen suçu işlediklerini ikrar etmiştir.
5. İçinde SADAT yöneticilerinin de bulunduğu ve SADAT’ın öncülü konumunda olduğu Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (bundan sonra ASSAM olarak anılacaktır) tarafından hazırlanan ve internet sitesinde de yayınlanan “ASRİKA İslam Ülkeleri Birliği Konfederal Cumhuriyet Anayasası” şeklindeki (ek-2’de sunulu) sözde anayasa taslağı ile Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yerine konfederal bir başka devlet kurma girişimi içinde oldukları görülmektedir.
Bu anayasa taslağı ile “Devletin Adı; ‘ASRİKA (ASYA-AFRİKA) İslam Devletler Birliği’ olarak önerilmekte; resmi dili, bayrağı, başkenti ve hükümet merkezinin “ASRİKA İslam Devletler Birliği Temsilciler Meclisi tarafından” belirleneceği, devlet şeklinin konfederal olacağı, yasama yetkisinin “Bölgesel İslâm Devletleri ile Milli Devletlerin Meclislerinde bulunacağı”, yürütme yetkisinin ise “ASRİKA İslam Devletleri Birliği Başkanı” tarafından kullanılacağı ifade edilmektedir. Yani, Anayasa ile güvence altına alınmış Türkiye Cumhuriyeti Devleti yerine başka bir devlet kurulması planlanmakta, devletin resmi dilinin, başkentinin, bayrağının, bölünmez bütünlüğünün ve egemenliğinin değiştirilmesi hedeflenmektedir. Buradan, Anayasamızın ilk dört maddesi ile güvence altına alınmış ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan rejimin yıkılmak istendiği açıkça anlaşılmaktadır.
Şüphelilerin bu amaçlarına cebir ve şiddet yoluyla ulaşmak istedikleri bizzat kendi açıklamalarından ortaya çıkmaktadır. Şüpheli Adnan Tanrıverdi, 19-20 Aralık 2019 tarihinde gerçekleştirilen 3. Uluslararası ASSAM İslam Birliği Kongresi’nde (ek-3’te sunulan) “İslam Birliği olacak mı olacak. Nasıl olacak, Mehdi Hz. geldiği zaman. Peki Mehdi ne zaman gelecek? Allah bilir. Peki bizim bir işimiz yok mu, ortamı hazırlamamız gerekmez mi? İşte ASSAM bunu yapıyor" şeklinde ifadelerde bulunmuştur. Mehdi’nin geleceğine inanılan zamanın, kaos, şiddet, çatışma ve terörün yükseldiği dönem olduğu bilinmektedir. Şüpheliler kaos ve terör ortamı yaratarak hedeflerine ulaşma niyetindedir.
Bir başka SADAT yöneticisi şüpheli Ersan Ergür, “Bu vatan kanla alındı, kanla savunuluyor. Bu vatanı Türkiye düşmanları ile iş birliği yapanlara sandıkta teslim etmeyiz... Etmeyeceğiz! Vatan sağ olsun...” şeklindeki (ek-4’te sunulan) paylaşımı yapmıştır. Şüphelinin bu paylaşımı tek başına SADAT’ın yapılacak seçimleri tanımayacağını bir kez daha ortaya koymaktadır. Seçimle başa gelen hükümeti devirmek için güç kullanacağını açıkça ifade eden şüpheliler suç işlemiştir.
SADAT ve ASSAM’ın yukarda açıklanan faaliyetleri birlikte ele alındığında, anayasal düzeni cebir ve şiddet yoluyla değiştirme kastıyla hareket eden sanıkların Türk Ceza Kanununun 309, 311, 312 ve 314 ncü maddelerinde düzenlenen suçları işledikleri sabittir.
6. Yukarıda anlatılanlar göstermektedir ki; şüpheliler, ülkeyi kaosa sürüklemek, halkın iradesiyle ortaya çıkan seçim sonuçlarını yok etmek ve devletin Anayasayla güvence altına alınan niteliklerini ortadan kaldırmak için büyük suçlar işleyebilecek kapasitede bir suç örgütü kurmuşlardır. Bunun için Kanunlarımızda terör faaliyeti olarak belirtilen eylemleri sürdürmekten de çekinmemektedirler.
Sonuç olarak, şüphelilerin eylemleriyle Türk Ceza Kanununun 220, 309, 311, 312, 314 ncü maddeleri, 6136 sayılı Kanun ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ilgili hükümlerinde yer alan suçları işlemiş olduğu açıkça anlaşıldığından haklarında suç duyurusunda bulunma gereği doğmuştur.