İstanbul için bir kez daha yol yürüme tercihi, parti başkanlığı yoluyla kıyaslandığında çok daha karmaşık olabilir, fakat İmamoğluna daha görünür ve etkili bir ajandayı hayata geçirme fırsatı sunacağından şüphe yok.  Gerek 28 Temmuz’da Gazete Oksijen'de yayınlanmış olan gelecek tahayyülü yazısı, gerekse 15 Ağustos'ta kamuoyuyla paylaştığı yol haritası, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun siyasi vizyonunda yerele yüklediği anlam ve önemi gözler önüne seriyor. Belki de tam da bu sebeplerden dolayı, İstanbul için yeniden yol yürüme tercihi, aslında daha az değil, çok daha fazla şey başarmak isteğinin bir göstergesi. İmamoğlu, yerelden ulusala ve ulusaldan küresele doğru evrilen yaratıcı çözümler geliştirmek isteyen bir siyasetçi olarak öne çıkıyor. Yerel yaklaşımları ve mahalli aktörlerin farklı politika yapım süreçlerine katılımını heyecan verici bulduğunu ifade ediyor. Çevre krizi, yeşil ve dijital dönüşüm, yoksullukla mücadele, toplumsal barış, kültürel ve tarihi mirasa sahip çıkış ajandası gibi toplumun hayatına dokunan konuları yerel siyasetle yürütmeyi öneriyor. Yerelden kuvvet almayan hiçbir ulusal kalkınma stratejisinin başarılı olamayacağını öngörüyor. Bu nedenle, örneğin İstanbul depremi mücadele planı gibi geniş kapsamlı projelerde, ortak akıl ve bilimin ışığında yerel ve merkezi yönetimin işbirliği ihtiyacının altını çiziyor; ayrıca mahalli aktörlerin planlamaya dahil edilmesinin önemine dikkat çekiyor. Siyaseti yerelden kurma saikiyle hareket eden İmamoğlu, sorunlara sürdürülebilir ve kalıcı çözümlerin, yerel paydaşların ortak sahiplik ve aktif katılımıyla mümkün olabileceğini ortaya koyuyor. Bu nedenle, yerel demokrasiyi hızlı ve etkin iletişim ağlarıyla güçlendirmeyi hedefliyor. Poetik bir ifadeyle 'İstanbul'a mühürlüyüm' derken, yerel siyasetin ulusal siyasetin altında, hiyerarşik olarak ikincil bir pozisyonda olmadığını vurgulamıştır. İmamoğlu'nun siyasi vizyonunda ulusal ve yerel unsurlar, rekabet içinde değil, aksine sağlıklı bir diyalog ve karşılıklı etkileşim içinde olmalıdır. Merkezi otoritenin, siyasi gerekçelerle yerelin görev yapışını engellememesi gerektiğini açıkça dile getirmektedir. İmamoğlu için yerel aynı zamanda uluslararası ve küresel bir aktördür. Bunun en başarılı ve somut örneği 2021 Kasım’ında İstanbul şehrinin inisiyatifiyle kurulan B40 Balkan Şehirler Ağı olmuştur. Kendisi tarafından kurucu başkanlık ve ilk yıl ev sahipliği yapılan bu ağ, kriz yönetiminden ekonomiye, yeşil dönüşümden turizm ve kültüre uzanan geniş alanlarda üye şehirler arasında işbirliği ve kent diplomasisini geliştirme amacıyla yola çıkmıştır. Ocak 2023’te dönem başkanlığını Atina’ya devrederken yaptığı konuşmada İmamoğlu, İstanbul vizyonunun bölgesel ve küresel bağlantıları, ağları ve ilişkileri öncelediğini ifade etmiştir. Aynı zamanda Avrupa Birliği’nin temsil ettiği çok uluslu, çok kimlikli ve çoğulcu demokrasi modelinin ortak bir hedef olduğuna dikkat çekmiştir. B40 toplantılarına Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi ve Brüksel merkezli Avrupa Şehirler Ağı (Eurocities) gibi önemli kurum ve kuruluşların gözlemci olarak katıldığını belirtmemiz gerekir. B40 şehirlerarası barış, demokrasi ve hoşgörü iklimini geliştirme ve sürdürme noktasında kıymetli bir çaba ortaya koymaktadır. İstanbul, Avrupa'nın en büyük ve önemli metropollerinden biri olarak İmamoğlu'na, yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde görünürlük sağlama ve geniş bir ajanda çerçevesinde etki oluşturma fırsatı sunuyor. Bir başka önemli örnek ise 2022 Münih Güvenlik Konferansı'nda gerçekleştirilen 'Şehirlerin Rolü: Demokraside Oyun Değiştiriciler' başlıklı panele İmamoğlu'nun katılımıdır.
Münih konuşmasında İmamoğlu, toplumda Avrupa değerlerine ve demokratik normlara olan özlemin arttığını vurgulamıştır. İstanbulun çok renkli, çok sesli, özgürlük isteyen bir Avrupa kenti olduğunu ve kendisinin 16 milyon İstanbullunun demokrasi özlemini temsilen orada bulunduğunu belirtmiştir.
Münih konuşmasında İmamoğlu, toplumda Avrupa değerlerine ve demokratik normlara olan özlemin arttığını vurgulamıştır. İstanbul’un çok renkli, çok sesli, özgürlük isteyen bir Avrupa kenti olduğunu ve kendisinin 16 milyon İstanbullunun demokrasi özlemini temsilen orada bulunduğunu belirtmiştir. Münih Güvenlik Konferansı'na davet edilmesi, aynı zamanda uluslararası ilişkiler ve güvenlik çevreleri tarafından geleceğin önemli siyasi liderlerinden biri olarak kabul edildiğinin bir işareti olarak yorumlanabilir. Yerel yönetimlerin küresel siyasette giderek artan etkisi, yeni bir olgu olmamakla birlikte elbette İmamoğlu dönemiyle de sınırlı değildir. Bu eğilim, 2000'lerden itibaren Türkiye'deki yerel yönetimleri etkilemeye başlamıştır. Türkiye'deki merkeziyetçi yapı ve yasal çerçeve, yerel yönetimlerin dış ilişkiler açısından bir miktar sınırlanmasına yol açsa da İmamoğlu'nun selefi Kadir Topbaş döneminde de İstanbul'un uluslararası faaliyetlerinde belirgin bir artış ve çeşitlenme gözlemlenmiştir. Hatta merhum Topbaş’ın bu başarılı çalışmaları, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından ödüllendirilmişti. AKP’nin çok boyutlu bir dış politika yaklaşımıyla yerelin dış ilişkilerine o dönemde sunduğu destek dikkat çekmiştir. Günümüzde ise İstanbul’un kendi dinamikleriyle, hatta zaman zaman iktidara rağmen, bir yerel diplomasi geliştirdiğini söyleyebiliriz. Ancak bu durum, İmamoğlu açısından ciddi siyasi ve hukuki riskler de içermektedir. Kamuoyunda ‘ahmak davası’ olarak bilinen ve hâlâ kesinleşmemiş bir istinaf ve Yargıtay süreci olan bu dava, 2 yıl 7 ay 15 günlük hapis cezası ve TCK 53/1 maddesi uyarınca siyaset yasağı kararıyla sonuçlanmıştır. Bu hukuki sürecin fitili, Ekim 2019'da İmamoğlu'nun Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi'nde Fransa'nın Strazburg kentinde yaptığı konuşma sonrasında ateşlenmiştir. Avrupa'daki birçok önemli kent, bu karar sonrasında destek ve dayanışma mesajları verdi. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 24 Ağustos tarihli kararı uyarınca, istinaf değerlendirmesini yapacak olan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Ceza Dairesi'nin başkanı ve bir üyesinin değiştirilmesiyle bu konu son günlerde yeniden gündeme gelmiştir. Özetle, yerelden neşet eden bu siyasi yolculuk zorluklarla dolu olsa da verimli bir şekilde ilerlemektedir. Yerelden ulusala ve ulusal düzeyden bölgesel ve küresele doğru uzanan bu vizyon ve gelecek hayali, büyük fırsatları olduğu kadar ciddi riskleri de beraberinde getiriyor. Bu nedenle İstanbul için bir kez daha yol yürüme tercihi, parti başkanlığı yoluyla kıyaslandığında çok daha karmaşık olabilir, fakat İmamoğlu’na daha görünür ve etkili bir ajandayı hayata geçirme fırsatı sunacağından şüphe yok. O yereldeki paydaşlarıyla çalışmalarını sürdürürken ulusal ve uluslararası düzeyin de yakın markajında kalacağını söylemek yanlış olmaz.