Bugün CHP’nin toplum için yeniden umut olmasının koşulu ZP’ne yaklaşmak değil daha radikal bir adım atarak demokrat Kürt siyasi aktörler dahil olmak üzere kendisinde daha solda duran partilerle açık bir diyalog süreci başlatmasından geçiyor. CHP bu adımı atamayacaksa solda bunu yapabilecek sol/sosyal demokrat bir siyasallaşmanın ortaya çıkması zamanı gelmiş demektir.

CHP’de tartışmalar bitmiyor. Ama tartışmaların yönü Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun katıldığı programda söylediklerine çevrildi.

Geçici bir süreliğine de olsa tartışma değişimden çıkarak Kılıçdaroğlu’nun ZP lideri Ümit Özdağ ile yaptığı “gizli” protokole çevrildi. Artık sadece değişimi değil, Kılıçdaroğlu’na güven de konuşulacak. Nitekim gizli protokol o kadar gizli ki, partinin sözcüsü dahil kimse bilmiyor. Bu yüzden olsa gerek bu protokole en büyük tepki, CHP içinden çok Altılı Masa içindeki partilerin yetkililerinden geldi.

Ki bu konuda Altılı Masa içinde olup, protokole tepki verenler belki de en son konuşması gerekenler. Eğer bu konuda bir eleştiri olacaksa bu parti liderlerinden gelmelidir.

Bu yönüyle Kılıçdaroğlu’na sadece parti içinden değil, parti dışında da ne yazık ki tepkiler var.

Bu noktada önemli olan partinin içindeki tartışmalardır. Dün Kılıçdaroğlu belediye başkanları ile toplantı yaptı. Bugün PM toplanacak. Buralardaki tartışmalar CHP’de nasıl bir yol haritası izleneceği konusunda bize fikir verecektir.

Ancak kabul edelim ki, CHP’deki, tartışmalar bir belediye başkanları, bir PM toplantısı ise çözülmekten çok uzak daha uzun ve daha kurumsal bir tartışmaya ihtiyaç duymaktadır.

Bu açıdan CHP bir yol ayrımında.

Eğer yenilenmeden kast edilen sadece tüzük değişikliği ise bunun yenilenme olmayacağı açıktır. Çünkü tek başına tüzük değişikliği CHP’de yenilenme ve değişime yol açmaz.

***

Görünen o ki, Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olarak kalmaya ve bir anlamda bir varis çıkarmaya kararlı görünmektedir. Bunu kendi ifadesi ile “yenileşme” ile gerçekleştirebilirse parti için anlamı olur. Aksi halde var olan sorunlar devam eder. CHP’de “değişim” diyenler nasıl, değişimin ne olduğunu, neyi hedeflediğini ortaya koymak zorundalarsa aynı şekilde Kılıçdaroğlu da yenilenme derken, bunun nasıl olacağını, neyi hedeflediğini açık biçimde ortaya koymak zorundadır.

Eğer yenilenmeden kast edilen sadece tüzük değişikliği ise bunun yenilenme olmayacağı açıktır. Çünkü tek başına tüzük değişikliği CHP’de yenilenme ve değişime yol açmaz.

Çünkü CHP’de sorun parti, parti yönetimi, parti örgütleri ile toplum arasındadır. Parti üyeleri ile parti yönetimi arasındadır.

Yukarından aşağıya bilgi akışı, aşağıdan yukarıya talep akışı etkili biçimde sağlanmadığı sürece bu kopukluk sürecektir.

Bunun somut örneği CHP’de liderlik katında üretilen siyasallaşma ne yazık ki seçilen iradi siyasi yalnızlık nedeniyle yukarıdan aşağıya taşınamadı. Örgütlere ulaşamayan, üyelerin parçası olmadığı siyasallaşma da topluma aktarılamadı.

Aynı şekilde tabandaki toplumsal talepler de parti yönetimine etkili biçimde ulaşamadı.

13 yıllık Kılıçdaroğlu liderliğinde CHP’nin, yazıda bahsettiğim gibi dışa açılma, farklı toplumsal kesimlerle konuşma konusunda hayli mesafe aldığı ortadadır. Ama bu süreç içinde yapılaman şey ideolojik bir yenilenme idi. İdeolojik yenilenme ise kaçınılmaz biçimde geçmişin yüklerinde kurtulacak adımları ima ediyor. Ancak CHP’nin burada yeterince cesur olmadığı açık.

ü

***

Bu açıdan yeni dönemde CHP’de adına ister “değişim”, ister “yenilenme” diyelim öncelik, partinin tarihsel yüklerinden nasıl kurtulacağını tartışmaya başlamasında yarar olacaktır.

Bu yönüyle esas tartışma CHP’nin, ikinci yüzyılda siyaseten nasıl var olabileceğiyle ilgilidir.

Bütün bunları düşünürken sık sık CHP üzerine yazdığım eski yazılara gidiyorum.

Mesela 11 Mayıs 2010'daki 'Post-Baykal döneminde CHP nasıl kurtulur?' başlıklı yazımda CHP için kurtuluşun; "... CHP'yi kurtarmanın yolu ideolojik bir yenilenme ve dışa açılmadan geçmektedir. Bunun yolu ise kaçınılmaz olarak bir “özeleştiri” ve ‘redd-i miras’tan geçer.” demişim.

Geride kalan 13 yıllık Kılıçdaroğlu liderliğinde CHP’nin, yazıda bahsettiğim gibi dışa açılma, farklı toplumsal kesimlerle konuşma konusunda hayli mesafe aldığı ortadadır. Ama bu süreç içinde yapılaman şey ideolojik bir yenilenme idi. İdeolojik yenilenme ise kaçınılmaz biçimde geçmişin yüklerinde kurtulacak adımları ima ediyor. Ancak CHP’nin burada yeterince cesur olmadığı açık.

Şunu kabul edelim Kılıçdaroğlu liderliğinde parti, Baykal dönemi CHP’sinden farklı olduğu gibi tek parti dönemimin CHP’sinden de hayli farklıdır.

Parti tabelası aynı ama siyasal pratikleri, siyaset yapma tarzı bambaşkadır.

Ne yazık ki, bu süreçte temel eksiklik bütün yapılanları ideolojik bir forma, söyleme dökmektir.

Bu da ancak parti içinde ve çevresinde var olan entelektüel katkı ile mümkün olabilir. Bütün yaptıklarına “Helalleşme” adını koyan Kılıçdaroğlu, yaşanan bu dönüşümün ne tartışılmasını ne de bu sürecin ideolojik metinlerinin üretilmesi bir biçimde sağlamadı. Bu Kılıçdaroğlu kadar çevresinin de sorumluluğudur.

ü

***

Bugün CHP’nin toplum için yeniden umut olmasının koşulu ZP’ne yaklaşmak değil daha radikal bir adım atarak var olan ittifakları koruyarak kendisinde daha solda duran partilerle açık bir diyalog süreci başlatmak olmalıdır.

Burada kast ettiğim sadece TİP değil ondan daha önemlisi demokrat, şiddete mesafe alan, siyaseti savunan Kürt siyasi aktörler ile açık bir diyalog kurma zorunluluğudur. Bunu belki CHP yapamayabilir.

CHP bu adımı atamayacaksa solda bunu yapabilecek sol/sosyal demokrat bir siyasallaşmanın ortaya çıkması zamanı gelmiş demektir.

Böyle bir çaba ve yeni bir siyasallaşma sol, sosyal demokrasiyi CHP’nin ağır bagaj ve yüklerinden de kurtaracaktır.

ü