Polis, jandarma, istihbarat ve devletlerin hiçbir baskısı yaşamı korumayı engelleyemez; hiçbir güç halktan daha büyük değildir, hiçbir güç doğadan daha kudretli değildir…

Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’de iki termik santral için maden ocağı açılmak istenen Akbelen Ormanı'ndaki yıkım tüm şiddetiyle devam ediyor. AKP iktidarının “ihale obezi” haline getirdiği Limak Holding ve IC Holding’in iştiraki olan YK Enerji’nin sözde “elektrik üretimi ihtiyacı” için maden sahasını genişletmek için yaptığı ağaç kesimine karşı pazartesi gününden bu yana bölge halkının protestoları devam ediyor.

Ormanına ve ağaçlarına sahip çıkmak isteyen bölge halkı her gün polis ve jandarmanın biber gazı ve sert müdahalesine maruz kalıyorlar. Bir görüntüde jandarma komutanı üstten bakışçı bir üslupla halka “Suç işliyorsunuz!” diye bağırıyordu. Kim suç işliyor, ormanının ağaçlarını korumaya çalışan halk mı, yoksa para için çevreyi talan etmek isteyen iktidar destekli ağalar mı?! Kim suç işliyor komutan?! Jandarma kimi korumakla görevlidir, ormanına ve ağaçlarına sahip çıkmaya çalışan halkı mı, yoksa iktidar destekli talancı ve yağmacı sermaye odaklarını mı?! Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’nun hangi maddesinde anayasal hakkını kullanan köylülere müdahale etme yetkisi verilmiştir?!

TOMA’larla halka müdahale eden polislere ne demeli?! Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun birinci maddesi “Polis, asayişi amme, şahıs, tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini korur. Halkın ırz, can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatini temin eder. Yardım isteyenlere, yardıma muhtaç olan çocuk, alil ve acizlere muavenet eder.” hükmünü içermiyor mu?! Polisin görevi halkı korumak mıdır, yoksa daha fazla para kazanmak için doğayı ve yaşamı talan eden para babalarına kalkan olmak mıdır?!

İktidarı anladık; ama muhalefet partilerinden bazı milletvekillerinin de bölge halkıyla ağız dalaşına girip parmak sallaması ne demek oluyor?! Halk yıllarca parmak sallayan iktidarın tavrından bıkmışken bir de şimdi muhalefetin kaprisleriyle mi uğraşmak durumunda kalacak?! Her ne olursa olsun; tüm siyasi partiler bölge halkının serzenişlerine tahammül gösterip dertlerine çare bulmakla yükümlüdürler!

Akbelen’den önüme düşen bir fotoğraf karesi bana çok şeyler düşündürdü, Ortadoğu halklarının ve özellikle kadınlarının verdikleri tanıdık bir onurlu mücadeleyi anımsattı. Fotoğrafta yaşlı bir kadın ve arkasındaki genç bir kadın birlikte bir ağaca sarılmışlardı ve arka fonda da jandarma tüm “heybetiyle” bekliyordu. Aklıma İranlı kadınların “Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganıyla aylardır verdikleri mücadele geldiği için bu yazının başlığını da “Kadın, Ağaç, Akbelen” olarak attım. Çünkü hem Türkiye’de hem de İran’da kadınlar yaşamları için iktidarlarla mücadeleye devam ediyorlar.

Aynı Türkiye’de olduğu gibi, bugünlerde İranlı kadın ve erkekler de kuruyan Urumiye Gölü için mücadele veriyorlar. Ortadoğu’nun en büyük gölü olan, İran’ın Batı ve Doğu Azerbaycan illerini göbekten ayıran ve Türkiye’yle sınır bölgesinde olan Urumiye Gölü bir zamanlar dünyanın en büyük ikinci tuz gölüydü ancak şu an neredeyse tamamen kurudu. Urumiye Gölü’nün üstüne yüzlerce baraj inşa edildi, bölgedeki tarım arazilerinin sulanması için yeraltı su kaynaklarının kontrolsüz kullanımı misliyle arttı ve yüzlerce kaçak su kuyusu açıldı. İran devleti eliyle yürütülen yanlış su ve tarım politikası ve kaynakların peşkeş çekilmesi gölü öldürdü ve bir daha eski haline dönmesi imkânsız.

Urumiye Gölü göçmen kuşların yaşam alanıydı; 200 türü aşkın kuşun bölgede yaşadığı biliniyordu, pek çok sürüngen türüne ev sahipliği yapıyordu ama hepsi neredeyse artık yoklar. Bölgedeki martıları, ibişleri, pelikanları ve leylekleri katlettiler. Flamingoları tek tek avlayıp kutulara doldurup pazarlarda sattılar. 5 bin 200 kilometrekare yüzölçümü olan, 140 kilometre uzunlukta ve 55 kilometre genişliğinde olan, 102 irili ufaklı adayı barındıran Urumiye Gölü’nde hayvanlara yaşayacak tek bir su birikintisi bile bırakmadılar!

Bir görüntüde jandarma komutanı üstten bakışçı bir üslupla halka “Suç işliyorsunuz!” diye bağırıyordu. Kim suç işliyor, ormanının ağaçlarını korumaya çalışan halk mı, yoksa para için çevreyi talan etmek isteyen iktidar destekli ağalar mı?! Kim suç işliyor komutan?!

Daha birkaç yıl önce üzerinde turistik geziler düzenlenen, feribotların seferler düzenlediği ve 1976 yılında UNESCO tarafından biosfer rezervi listesine alınan Urumiye Gölü artık şiddetli tuz ve kum fırtınaları ve kuraklıkla karşı karşıya. 13 bin yaşında olduğu tahmin edilen Urumiye Gölü’nün kurumasının 10 milyon kişiyi direkt olarak, 20 milyon kişiyi de dolaylı olarak etkileyeceği tahmin ediliyor. Bölge Türkiye’yle de sınır olduğundan ekosistemdeki değişimlerden Türkiye’nin sınır iklimi de nasibini alacak.

Aynı Türkiye’de olduğu gibi İran’da Urumiye Gölü devlet destekli kişilere, kurum ve kuruluşlara peşkeş çekilmiş durumda. Dünden bu yana Urumiye Gölü için İran Azerbaycanı’nın tüm şehirlerinde özellikle sosyal medya üzerinden örgütlenen protestolar yükselişte. İran İstihbarat Bakanlığı ve polisi ise buna karşılık olarak gazetecileri ve çevre aktivistlerini gözaltına alıp tehdit etmekle ve yükselen rahatsızlıkları güç kullanarak bastırmakla meşgul!

Para uğruna doğayı ve ekosistemi katleden devlet destekli unsurlar doğanın ve orada yaşayan canlıların başına ne geleciğini zerre kadar umursamıyorlar ama bölge halkları gölleri, ormanları, ağaçları ve buralarda yaşayan canlılar için durmadan mücadele etmeye devam edecekler. Polis, jandarma, istihbarat ve devletlerin hiçbir baskısı yaşamı korumayı engelleyemez; hiçbir güç halktan daha büyük değildir, hiçbir güç doğadan daha kudretli değildir…

ü