Siyaset Bilimci Hasan Bülent Kahraman, felsefedeki Theseus’un gemisi probleminden hareketle CHP’nin 100 yıllık değişim serüvenini dönemler içinde analiz ederek; bu kader değişen bir partinin Theseus’un gemisi olup olmadığını soruyor I

Felsefe tarihinin bazı zor ve henüz çözülemeyen problemleri vardır dedim, bir başka yazımda. Örneğin ‘neden bir şey vardır da hiçbir şey yoktur’. Aristo’dan beri gelen zordan da zor bir sorudur bu ve çözüm arayışları felsefeyi aşmaz ama onunla at başı giden kuantum fiziğine kadar uzanır. Zaten fizikle felsefenin at başı gitmediği bir bilim düzenini anlamak pek o kadar da kabil değildir. Başlı başına bir Anadolu uygarlığı olan Ionya uygarlığı bu ilişkiyi görmüş ve benimsemişti, biz bu büyük olanağı, o uygarlığın hala şurada yani Anadolu’nun Batısında durduğunu dünyaya anlatamadık. Doğal, çünkü kendimiz de bilmiyoruz.

Bunca parça değiştirmekten, yenilemekten sonra Theseus’un gemisi hala Theseus’un gemisidir denebilir mi? Evet parçalar yenidir ama her şey tıpkı eskisi gibidir, her şey tıpkı eskisi gibidir ama tüm parçalar yenidir?

O zor problemlerden biri Theseus’un gemisidir. İlk kez bana göre ilk gerçek biyografi yazarı olan Plutarchos'un Yaşamlar isimli kitabında yer alan 'Theseus’un Yaşamı' isimli kısa bölümde dile getirilen bu mitosa göre Atina’nın kurucusu Theseus, Minotaur’u katlederek, o kentin çocuklarını Kral Minos’un elinden kurtarmış, ardından da Delos’a giden bir gemiyle kaçmıştır. Atinalılar her yıl Tanrı Apollon’u onurlandırmak için Theseus’un gemisiyle Delos’a giderlerdi.

Aradan geçen yüzyıllar içinde gemi eskimiş, her sorun çıkaran parça değiştirilmiş. Öyle bir zaman gelir ki, değiştirilen parçalarla eski gemi yok olmuş yerini yenilenen gemi almıştır. O zaman felsefecilerin sorusu devreye girmiştir. Bunca parça değiştirmekten, yenilemekten sonra Theseus’un gemisi hala Theseus’un gemisidir denebilir mi? Evet parçalar yenidir ama her şey tıpkı eskisi gibidir, her şey tıpkı eskisi gibidir ama tüm parçalar yenidir. Öte yandan ikinci bir sorun daha var: değiştirilen parçaları birleştirerek Theseus’un gemisini yeniden başka bir gemi olarak yapsak nasıl olacak? belki o gemi özgün gemidir ama bu defa hareket kabiliyetinden mahrumdur. Ona da eski gemidir diyebilir miyiz? Velhasılı kelam sorun büyüktür. Zihin felsefecileri konuyu bir yandan ele alırken, problemle doğrudan ilgilenen Hobbes ve Thomas Aquinas’ın yaklaşımları işin içine katılarak maddesel (material) kimlik konusunda öz (substance) meselesine kadar tartışma genişletilmiştir. Bugünkü kavrayış itibariyle konunun bam telini, evet, kimlik meydana getirir. Kimlik nerede biter nerede başlar? Felsefecilerin tanımıyla Maddesel İnşa Probleminin içerdiği maddesellik sorunu sadece kendisiyle mi bağlıdır yoksa başka alanlara da açılır mı sorusunun yanıtı da çelişkili ve karmaşıktır. Heykellere niçin bakarız, fotoğraflar bize ne anlatır, neden ölmüş birisinin sesini veya mektuplarını ya da el yazısını merak ederiz, giysilerini müzelerde izleriz? Hatta mezarlıklara neden gideriz? O kadar ki, yerinde yeller esen Theseus’un gemisi bile bugün hala bizi niçin büyülemeye devam ediyor? Mesele hayalet gemi değil. 30 yaşında yazmayı bıraktığı şiirle bugün de dünyayı etkilemeyi sürdüren Rimbaud da ‘Sarhoş Gemi’yi yazdı. Hayalet gemi muazzam bir betimleme ve efsanedir. Hiç şüphesiz en kuvvetli ifadesini Uçan Hollandalı öyküsünde bulur. Coleridge’in Unutulmaz Yaşlı Denizci şiiri de bana göre hayatımın en büyük romanlarından olan Moby Dick de bu efsaneden beslenmiştir. Wagner’in Uçan Hollandalı operası ise izlemesi zor ama meseleyi getirip aşkla kurtulmak görüşüne yasladığı için ilginçtir. Mesele onlarda değil. Mesele, benim için artık tam bir Theseus gemisi olan CHP.
CHP, Türkiye’de mevcut devlet rejimini kuran partidir. Sonra da belli dönemler dışında devletle daima içli-dışlı olmuştur. Bu niteliğiyle CHP, kişi ister ona taraf ister karşı olsun, herkesin gündemindedir. CHP gibi bir partinin politikaları, konumu ve iç meseleleri tüm toplumu ilgilendirir.
II

Neredeyse hemen hiç televizyon izlemeyen birisiyim ama bazı programlar şu veya bu şekilde insana erişiyor. Oldum bittim kötü bir gazete ve köşe yazarı/yazısı okuru oldum ve bugün köşe yazarı kavramı artık anlam ifade etmiyor. Yine de o mecradaki hareketlerden bazı yollardan haberim oluyor. Özellikle CHP’yle ilgili olanları ucundan kulağından izlemeye çalışıyorum.

O kadar garip, şaşırtıcı, alt üst eden görüşler yazılıyor ki, bazen hangi CHP’den bahsedildiğini anlamakta güçlük çekiyorum. Sanki yüz yıllık o partinin hiç değilse son 50 yılını hem de günü gününe, hem de içinde, hem de sıcağı sıcağına yaşayan ben değilmişim gibi kendime yabancılaşıyorum. O görüşleri politikacılar, gazeteciler ve bir ölçüde de akademikler dile getiriyor. Bir toplumun aynı konuya bakan bireyleri bu ölçüde mi birbirine yabancı ve uzak olur, aynı konu bu kadar mı tarihsel ve kuramsal zemininden koparılarak tartışılır?

Nasıl böyle olduğunu belirteceğim ama önce bir noktaya değineyim. CHP, Türkiye’de mevcut devlet rejimini kuran partidir. Sonra da belli dönemler dışında devletle daima içli-dışlı olmuştur. Yüz yıldır siyaset meydanındadır. Bu niteliğiyle CHP, kişi ister ona taraf ister karşı olsun, herkesin gündemindedir. CHP gibi bir partinin politikaları, konumu ve iç meseleleri tüm toplumu ilgilendirir.

Söylediklerim, CHP yandaşları bakımından haydi haydi öyledir de karşıtları bakımından da öyledir, çünkü, Euclid geometrisine göre merkez karşıtının konumunu da tayin eder. Kaldı ki, bu türden büyük ve şemsiye partilerin büyük hamleleri toplumu derinden etkiler. Şimdi çok sorulan ‘neden CHP bu kadar tartışılıyor’ sorusunun cevabı budur. Tarihsel birikim ve konumunun saptadığı büyük geçmiş içinde CHP’deki değişim diğer partileri de etkileyecek demektir. Dönelim tartışmalara.

Yeryüzünde kurucu değerlerine kurulduğu günlerdeki sadakatle bağlı kalan ne bir parti ne de bir partili bulunur. Öylesi bir sav ancak dogmatizm veya sekterlik olarak görülebilir.
IV CHP hakkında söylenenleri ve yazılanları iki grupta toplamak kabil. CHP kendisine yabancılaştı, kurucu değerlerinden uzaklaştı diyenler var, bir de ne olduğu, nasıl tanımlandığı bilinmeyen değişim yanlıları var. Her iki grup da CHP’yi, ‘Atatürk’ün partisi’ kabul ediyor, CHP’nin değerlerine sahip çıkıyor. Buna mukabil, şimdi ele alacağımız ilk grup partinin Kemalist/Atatürkçü çizgisine ve Altı Ok’la simgelenen ideolojik yapısına ters düştüğünü vurguluyor. Bugün CHP için öne sürülen dönüşüm ihtiyacını reddediyor. Daha da ileri giderek bugünkü CHP’nin, tıpkı Theseus’un gemisi gibi artık CHP olmadığını, öyle kabul edilen bir tür hayalet gemi olduğunu savunuyor. Altı Ok’un 1927-1933 ve 1937 kurultaylarında biçimlendiğini, son şeklini aldığını ve nihayet anayasaya dercedildiğini düşünürsek o çevre 1980’lerin ortasından beri CHP’nin 1930’lardaki Tek Parti dönem ve rejimine sadakatini sorguluyor. Ancak bir açıdan doğru kabul edilebilecek bu düşüncenin herhangi bir siyaset realitesi olamaz. Yeryüzünde kurucu değerlerine kurulduğu günlerdeki sadakatle bağlı kalan ne bir parti ne de bir partili bulunur. Öylesi bir sav ancak dogmatizm veya sekterlik olarak görülebilir. Türkiye’de CHP’nin üzerine bina edildiği modernist değerler, bilhassa milliyetçilik gibi kavramlar 1980’lerde siyasal modernizmin bunalımı içinde sarsılınca ve yeniden değerlendirmeyi gerektirince bir grup partili CHP’yi 1930’larla özdeşleştirmeyi ve o asr-ı saadeti veya altın çağı mumla aramaya başladı. 2002 sonrasındaki gelişmeler ise aynı tabanı şiddetle kendi içinde muhafazakarlaşmaya itti. Bunlar olmayacak şeyler değil. Muhafazakârlık kuramının belirlediği pozisyonel muhafazakarlık anlayışına göre bir sistem, örgüt, düşünce, dış faktörler kendisini ciddi şekilde tehdit ettiğinde içine kapanır ve tutuculaşır. CHP’nin işaret ettiğim dönemde bu savunma mekanizmasını geliştirmediğini kimse söyleyemez. Hatta ‘CHP’liler’ o savunuculuğu tehdide kadar götürdüler-dur durak tanımaksızın. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi olmadık ifadelerle yaftaladılar. Bugün de aynı görüşü önlerine gelen herkesi olmadık sıfatlarla nitelendirerek sürdürüyorlar. Son derecede doğal ama ele aldığım görüşün iler tutar tarafı yok. Nedenini açıklayayım.
1983-1995 arasının 12 yıllık döneminde siyasete hakim olan ve CHP’yi ikame eden SHP ise tüm bu söylediklerimin neredeyse özeti olan bir partiydi. Kendisini sosyal demokrat olarak nitelendirmiştir. Hiç öyle kurucu CHP’yle örtüşmemiştir. Sembolü bile değişiktir.
V CHP, kendi tarihi içinde ama belli bir dönemde kendisini dönüştürebilmiş bir partidir. Atatürk döneminde CHP ne kadar dönüştü ayrı bir sorudur. Yazdığım ama yayınlanmamış 6500 sayfalık Türkiye’de Modern Siyasetin Oluşumu: CHP 1922-2002 isimli kitapta o konuyu ayrıca ele alıyorum ama 1930’lardaki partinin daha 1938 Kasım ayından itibaren farklılaşmaya başladığı bir gerçek. Niyazi Berkes-Attila İlhan_Çetin özek gibi tarihçi, düşünür ve yazarlar İnönü’nün CB olur olmaz CHP’yi devrimden kopardığını ve bürokratlaştırdığını söyler ki, gerçekten bu iddianın önemli bir gerçek payı taşıdığı açıktır. 1957’nin liberal sağdan gelen Hürriyet Partisiyle birleşerek İlk Hedefler Beyannamesi’ni yayınlayan partiyle, Attila İlhan’ın zihinlere kazınan tabirini kullanırsam, ‘’40 karanlığı’nı yaratan CHP’nin ne ilgisi var? Doğrudur-yanlıştır o tartışmadan asla vazgeçmem ama, 1965’te Ortanın Solu CHP’si ve devamı olan 1973-1980 arası CHP’siyle öncesi nasıl birlikte düşünülebilir? 1977-1980 arasında 6 Ok’un bile dönüştürülme ihtiyacı hissedilmiş, ona üç yeni ok eklenmiştir. O ihtiyacın, CHP-Kemalizm ilişkisindeki dönüşüm ihtiyacının ne ölçüde derin olduğunu isteyenler bizzat Bülent Ecevit’in kitaplarından bilhassa Atatürk ve Devrimcilik kitabından okuyabilir. Bitmedi: Ortanın Solu zamanla Demokratik Sola dönüştü, o da kısa bir süre için bile olsa Sosyal Demokrasi ile flört etti. Daha da dikkat çeken bir nokta var, ben de o dikkati çekeyim. Tüm bu gelişmeler partinin yetkili organlarınca yani kurultayları, PM veya GİK kararlarıyla bağlanmıştır. Parti içinde üç-beş kişinin keyfi tercihi değildir. Parti bir dönemde kendisini Ortanın Solunda, bir dönemde demokratik solda konumlarken bunları kapsamlı, ayrıntılı tartışmalara, katkılara ve kararlara dayandırmış, resmî belgelerine işlemiştir. O adımları atarken zaman zaman Atatürk’e atıfta bulunsa da klasik, kurucu CHP’yle hemen hiçbir zaman özdeşleşmemiş hatta bir anlamda da onu unutturmaya, hiç değilse hatırlamamaya, hatırlatmamaya çalışmıştır. CHP’nin yeniden 1930’ları anımsaması 1992 yılında açılmasından sonradır ve özellikle ilk dönemindedir. O kurguyu hazırlayan dönemin genel sekreteri Ertuğrul Günay’dır. Baykal zamanla bu kervana katılmıştır ama bir farkla: hiçbir şekilde Altı Ok’u anmayarak sadece soyut bir laiklik savunusu yaparak. Başka yazılarda özellikle dile getirdiğim bir husus var: 1983-1995 arasının 12 yıllık döneminde siyasete hakim olan ve CHP’yi ikame eden SHP ise tüm bu söylediklerimin neredeyse özeti olan bir partiydi. Kendisini sosyal demokrat olarak nitelendirmiştir. Hiç öyle kurucu CHP’yle örtüşmemiştir. Sembolü bile değişiktir. Nedeni, 12 Eylül generallerinin getirdiği, getireceği yasak gösterilebilir ama o yasaklar aşıldıktan sonra SHP’nin (ilk haliyle SODEP’in yani Sosyal Demokrat Parti’nin) 1930’ların anlayışıyla ilgili tartışması daha da büyümüştür. Daha Halkçı Parti ile birleşmenin ardından geriye dönük arayışların ortaya çıkması üstüne parti tabanı sosyal demokrat çizgide kalmak için direnmiştir. Bu platformda yazdığım ‘CHP Mumuyla SHP’yi aramak’ yazımda ayrıntılı olarak ele aldığım o çabanın ana nedeni Altı Ok’un reel sosyal demokrasi, daha doğrusu sol olarak sunulmasıydı. Bu bir yorumdur. Mutlaka reddedilmesi gerekmez ama tek gerçek olarak sunulması da partiyi daha ileriye taşımazdı. Altı Ok tarihsel ilerici konuma yerleşmekle birlikte reel sol değildi. SHP tabanı 1973-1980 arasındaki sol tabanı arıyor ve istiyordu. Oysa o tarihte Bülent Ecevit de başında bulunduğu DSP de hatta SHP’nin bir kanadı da sosyal demokrasiyi tamamen unutmuş, demokratik sol tabirini sosyal demokrasiye karşı kullanmaya başlamış, açıkça milliyetçi/ulusalcı, sağ bir tutum içine girmişti.
Şimdi Yeni CHP’yi okumaya çalışalım. Gerçekten de kimdir bu parti? İkiye ayırabiliriz soruyu yanıtlamak için partiyi ki, 30 yıllık tarih bunu zorunlu kılıyor: Baykal ve Kılıçdaroğlu dönemi.
VI Kırk defa belirttiğim bir noktayı kırk birinci kez yazayım. Siyasal yapı, davranış ve sosyoloji açısından bakılırsa yeniden açılan CHP, eski CHP’den farklıdır, yeni CHP’dir. Üç nedenden ötürü: 1. Eski CHP hala kendi geçmişine gerçek bir referansla hareket ediyordu ve kurucu liderlerden İnönü, 1973 yılına kadar hayattaydı, kadrolar onun aurası ile biçimlenmişti, buna Bülent Ecevit dahildi. 2. 1973-1980 arasındaki CHP tümüyle gerçek sol ve sosyalist kesimlerin, işçi sınıfının ve onlarla organik şekilde bütünleşmiş siyasal örgütlerin ilişki odağıydı. 1977 Taksim mitingi bunun somut kanıtıdır. DİSK gibi işçi sendikalarının CHP’ye desteği ortadadır ve bu dönemde parti gerçekten de elit, yüksek gelirli, kentli, iyi eğitimli çevrelerin desteğini AP’ye iterek (örneğin İnönü’nün damadı çok değerli ve önemli bir gazeteci olan Metin Toker son seçimlerde AP’ye oy vereceğini açıklamıştır) sol bir tabanla bütünleşmiştir. 3. Yeniden açılan CHP’den önce Türkiye’nin çok uzun bir tarihi var. Her şeyden önce SODEP yani Sosyal Demokrat Parti gibi bir parti kurulmuş, sonra SHP’ye evrilmiş ve nihayet o parti 1973 miladından sonra gerçek solla teması olan son parti niteliğini kazanmıştır. Türkiye’de siyasal yapı ve anayasa değişmiş, sol siyasetler büyük ölçüde Yeni Sağ ve neo-liberal politikalarla bütünleşmiştir. Buna mukabil, SHP’de bizzat Baykal eliyle önemli kadro tasfiyeleri gerçekleşmiş, yine de 1990’lara gelirken bilhassa Kürtlerle ve sol bir siyasal zihniyetle parti arasında çok önemli (ve sorunlu) bağlar kurulmuştur. Ama kurulmuştur. Fakat bu miras Yeni CHP’ye intikal etmemiştir. Şimdi Yeni CHP’yi okumaya çalışalım. Gerçekten de kimdir bu parti? İkiye ayırabiliriz soruyu yanıtlamak için partiyi ki, 30 yıllık tarih bunu zorunlu kılıyor: Baykal ve Kılıçdaroğlu dönemi. Baykal dönemine birçok yerde değindim. Kısacası CHP’nin sol içeriğinden boşaltılıp sağcılaştırılması dönemidir. Ama bu sağ kavramının içini biraz dolduralım. Bana göre sağ CHP sosyalist solla, Kürtler ve Alevilerle ilişkisini koparmış CHP’dir, Türkiye’nin Güney Doğusunda yer almayan CHP’dir. Ecevit CHP’sinin, SODEP, kısmen de SHP geleneğinin benimsediği kavramlaştırmalar ve Batı solunu takip etmeye çalışan yaklaşımlar da (mesela 3. Yol) Yeni CHP’de mevcut değildir. Ayrıca CHP’nin zaman içinde geliştirdiği demokratik sol ve sosyal demokrasi anlayışı da Yeni CHP’de namevcuttur. O polemiğe girmek istemem ama Yeni CHP zaman zaman sadece Altı Ok ve 1930’lar CHP’si ise özdeşleştirmiştir kendisini. Bunlar elbette ki 15 yıl süreyle partiyi yöneten Baykal’ın getirdiği çok net sağ politikalardır. Ne alakası var bu CHP’nin solla? Sol bağlamda sadece o unutulmaz (!), Şeyh Edebali’den ‘tevarüs’ edilen Anadolu Solu kavramı akla geliyor. Zavallı Baykal ve çevresi o metnin İttihatçılar tarafından kaleme alındından bile bihaberdi ve oturup kitapçıklar yazıyorlardı. Kılıçdaroğlu bu mirasın üstüne geldi. Kendisini şiddetle eleştirdiğim bir tutum takındı ve sosyal demokrasi kavramını, yaptığımız metin analizleriyle de bulduğumuz gibi, bir kere olsun, evet bir kere olsun, ağzına almadı. Ama partiyi kendi geçmişine de mahkûm etmedi. Şimdi çok vurgulanan sağ kayma (ulusalcıları/’Cumhuriyet’çileri’/ ‘Aydınlanmacıları’ ikiye bölmektedir) son zamanlardaki popülist-oportünizminin getirdiği bir sonuçtur. O kadar ki, barışçıl Kılıçdaroğlu 15 Mayıs’tan itibaren Ümit Özdağ’la iş birliği yapıp, ‘asma-kesme’ politikası uygulamaya kadar sürüklenebildi. Gerçek sol bir kişinin böyle bir siyasi tavır göstermesi olanaksızdır.

Parti tabanının o dönemde ciddi bir dönüşüm gösterdiği de muhakkaktır. CHP daha dar ve içe dönük, sessiz bir anlayışla da olsa bu dönemde Alevi ve Kürt çevreleriyle belli irtibatlar içine girdi. Türkiye’de 2002 sonrasının Kılıçdaroğlu’nun başa geçtiği 2010’dan sonrasını ciddi şekilde anlamaya çalışmıştır. Bu önemli bir erdemdir. Fakat, ötesine geçmeye ve anladıklarını sol bir kültürle partiye yerleştirmeye Kılıçdaroğlu’nun siyasal kültürü, yetenekleri ve bilinci yetmedi. Parti sağa kayıyor sözleri bu nedenle önemli ölçüde doğrudur. Kılıçdaroğlu CHP’yi sağ bir partiye dönüştürerek yeni politik sosyolojilerle bütünleştirmeyi denedi. (Bu sağ meselesine aşağıda değineceğim.) Yoksa tabanda bir ölçüde temsil gücü artan Kürt ve Alevi birikim CHP’yi daha da dönüştürebilirdi.

Sonuç olarak ortada 1995’ten beri yaklaşık otuz yıllık bir Yeni CHP var. Bu CHP’nin kurucu CHP ile bağları, referansları bulunmaktadır fakat ikisi birbirinden kesinlikle kopuk, hiç değilse uzak iki siyasal oluşumdur.
VII

Bugün siyasal kimliği belirsiz, nerede durduğu meçhul, ideolojisi muğlak ve müphem, büyük ölçüde sağa yerleşmiş bir CHP var. Peki, bu sağ kaymaya yönelmiş eleştirinin dayanağı ve savı nedir denirse asıl polemiğin koptuğu noktaya parmak basmış oluruz.

O tartışmayı açmak için çok önemli bir tespiti yeniden hatırlatayım: Yeni CHP eski, bilinen CHP’den kopuktur ve onunla ilgisi yoktur. Eski CHP de hangi CHP’dir? Önceki bölümlerde böyle monolitik, üniform, homojen bir CHP hayalinin olmadığını, eğer eski CHP’nin Altı Ok’la simgelenen CHP olduğu düşünülüyorsa onun da daha 1970’lerde tartışıldığını belirttim. Yine de bir saptamada bulunayım. Bu özgünlük iddiası zaman zaman kendisini farklı bağlamlarda gösteren bir görüştür. Batı dillerinde, Almanca kökenli ur sözcüğü (Türkçedeki ur sözcüğünün bu sözcükle yani ‘öz’ sözcüğüyle ilişkisi çok tartışmalıdır) bir şeyin aslını belirtmek için kullanılır: ur-ancestors, örneğin öz-atalar demektir; ur-argument ilk sav anlamındadır. Türkçede böyle bir kullanım yaygın değil ama sürekli olarak bir ur-CHP arayışı var: öz-CHP. Bunu daha ziyade defalarca yinelediğim gibi 1930’ların, CHP’si, Atatürk’ün kalemi ve kafasıyla biçimlendirdiği CHP için düşünüyor kişiler. Bense onu daha önce açıkladığım şekilde değişimin getirdiği bunalım karşısında bir geçmiş arayışı olarak görüyorum. Siyaset düşüncesi ve sosyolojisi açısından hele hele politik pratik açısından bir öz arayışı olanaksızdır. Anlamlı da değildir. Bir referans noktası ve tarihsel kayıt olarak elbette önemlidir özgünlük fakat ötesine geçemez.

Böyle bir gerçek çerçevesinde öz arayışı CHP açısından bakınca nasıl bir anlayışa tekabül ediyor, şimdi ona bakalım.

Bugün CHP’de bir değişim yeli esiyor fakat yönü belirsiz. Değişim demek CHP’nin ur, asıl, özgün haliyle (‘değerleriyle’ değil) bütünleşmek midir yoksa CHP’yi tamamen bambaşka bir yöne çekmek midir? Bu sorunun cevabını nesnel olarak vermek dışarıdan bakan biri için olanaksız. Yorum düzeyinde ise ben doğrusunun elbette ikinci tutum olduğunu belirtmeliyim. Kurucu kavramların bugünkü anlamlarını aramak ayrı bir şeydir CHP’nin sollaşmasını savunmak ayrı bir görüştür. Ona bağlı olarak bir noktaya değinmek gerekir: CHP sol bir parti midir? Bunlar zor ve tartışmalı sorular ama o soruları yanıtlamadan CHP’nin bir siyasal kurum olarak gelişmesi olanaksız. CHP tarihsel olarak, tarihsel anlamıyla Fransız Devriminin sol olduğu ölçüde evet kesinlikle soldur. Gerçek bir sol partiye dönüşmek için hamleler yapmıştır ve 1973-1980 arası kesinkes sol bir arayış dönemidir. Bu tarih 1965’e kadar geri götürülebilir. CHP ile ilgisi olmayan, kim ne derse desin ilgisi olmayan SHP’de de bu türden bir arayış öne çıkmıştır. Fakat, asıl önemli olanı dile getiriyorum, Yeni CHP’nin uzaktan yakından solla ilgisi yoktur. Bu itibarla da CHP’deki değişimin sola dönük olmayacağını şimdiden görmek gerekir. Nereye gideceği ise ayrı bir çalışmadır. Sonuç olarak ortada 1995’ten beri yaklaşık otuz yıllık bir Yeni CHP var. Bu CHP’nin kurucu CHP ile bağları, referansları bulunmaktadır fakat ikisi birbirinden kesinlikle kopuk, hiç değilse uzak iki siyasal oluşumdur. Ayrıca Yeni CHP 1995’te barajı binde yedi oyla geçmiş 1999’da baraj altında kalmıştır. 2010 sonrası henüz yazılmamış ve göz önünde cereyan etse de bilinmeyen bir tarihtir. Yeni CHP’nin solla doğrudan bir ilişkisinin bulunmadığını da ayrıca vurgulayalım. CHP’nin tarihsel sol kimliğine verilen referanslarla CHP-sol ilişkisi kuruluyor. O doğrultuda 1973-1980 arası bile hatırlanmıyor. Tarihsel bazı bağların bulunması, bazı sembollerin öne çıkması ise bir partinin tarihsel süreklilik gösterdiği anlamına gelmiyor. Ortada bambaşka bir CHP var. Üstüne üstlük, ilk, özgün CHP’yi yeniden kurmak gerektiğini söyleyenler de o özgün partinin (ki, 1980’de ömrünü tamamlamıştır) geçirdiği evrimi, Ortanın Solu, Demokratik Sol, Sosyal Demokrat, Altı Ok’a üç yeni ok ekleyen geçmişini anımsamıyor.

Theseus’un Gemisi problemi belki çözülür ama CHP Gemisi çözmek için daha zor bir problem. Öyleyse soralım, yoksa Thesus’un Gemisi CHP midir?