Bu para politikası kurulu üyelerinin faiz kararlarında verdiği oyların iktisadi bir motivasyonunun olmadığını, siyasetin değişimine uyumlanmaktan başka bir endişelerinin olmadığını herkes biliyor. Dolayısıyla isimlerinin ve kariyerlerinin de aslında bir önemi yok.

22 Haziran’da TCMB Para Politikası Kurulu’nun verdiği faiz kararı muhtemelen son bir yıldır ilk kez piyasalar tarafından merak edilen ve takip edilen bir karar oldu.

Öncelikle geçmişi hatırlayalım. Cumhurbaşkanı’nın 4 Ağustos 2021’de “Bundan böyle enflasyonun daha yukarı çıkması mümkün değil. Faiz oranlarında da düşüşe geçiyoruz, yüksek faiz yok. Çünkü yüksek faiz, bize yüksek enflasyonu getirecektir.” demesinin hemen ardından faiz indirim döngüsü başlamıştı.

Aynı gün yeni TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın % 6.5’lik faiz artış kararını beraberce oylayıp imzaladığı 4 üyenin hepsi de Cumhurbaşkanı’nın “faiz sebep, enflasyon netice” söyleminin ardından faiz indirim kararlarına imza atmış üyeler.

Bu para politikası nedeniyle son 1.5 yılda Türk Liramız dünyada en çok değer kaybeden para birimi oldu. Yine bu nedenle geçen yıl dünyanın altıncı en yüksek enflasyonuna maruz kaldık. Gayrimenkul fiyatlarının reel olarak en çok arttığı ülke olmamızın temel nedeni de bu politikaydı.

Bu para politikası kurulu üyelerinin faiz kararlarında verdiği oyların iktisadi bir motivasyonunun olmadığını, siyasetin değişimine uyumlanmaktan başka bir endişelerinin olmadığını herkes biliyor. Dolayısıyla isimlerinin ve kariyerlerinin de aslında bir önemi yok.

Ancak uzun yıllardır itibar kaybına uğramış TCMB’nin bunu hızlıca telafi etmesi için en az faiz politikası kadar önemli bir silahı da iletişim politikası idi. Hafize Gaye Erkan’ın ilk PPK toplantısına bu üyelerle beraber yapması veya yapmak zorunda kalması piyasa iletişimi açısından kötü bir başlangıç oldu. Yapılacak değişikliklerle bu hatadan bundan sonra dönülme ihtimali yüksek olsa da bu zamana kadar yapılamaması olumsuz algılandı.

FAIZ KARARI ÖNCESI BEKLENTİLER

Öncelikle toplantı öncesi beklentilerin %15 ile %25 aralığında bir seviyede gerçekleştiğini biliyoruz. TÜİK enflasyonunun %40’a yakın olduğu, mevduat faizlerinin %45, tüketici kredisinin %50, sokaktaki enflasyon beklentisinin %70 olduğu bir ortamda faiz beklentisinin nasıl olup da bunun çok altında oluştuğunu düşünebilirsiniz. Bunun iki nedeni vardı. Öncelikle Cumhurbaşkanı’nın faiz kararına müdahil olmaktan vazgeçmeyeceği ve Şimşek-Erkan ikilisine ancak %25’e kadar izin verdiği konuşuluyordu. Bu nedenle %25’in üzerinde bir beklenti yoktu. TCMB faiz artış kararında beklentilerde oluşan bu avantajı maalesef kullanamadı. %25 olarak açıklanacak politika faizi, kredi ve mevduat faizlerinde hiç bir yükselişe yol açmayacak ancak ileriye yönelik beklentileri, TL’nin değerini ve rezerv politikasını çok olumlu etkileyebilecekti.

Beklentilerin %15-25 aralığında olmasının bir nedeni de TCMB’nin düzenli olarak yaptığı enflasyon beklenti anketindeki sonuçlardı. 12 ay sonrası için %30,6 olan enflasyon beklentisi 24 ay sonrası için %18.1 idi.

İtibarı olan bir Merkez Bankasının ileriye yönelik rehberlik verecek faiz politikasını beklenti anketlerine göre belirlemesi anormal değil. Ancak burada iki soru var. İlk soru siyasetle çok yakın zamanda iç içe geçmiş, rezervleri çökmüş bir Merkez Bankası faiz politikasını belirlerken beklenti anketine mi önden yüklemeli kredi kazanmaya odaklanmalıydı? Tabii ki önce itibarını arttırması gerekiyordu. TCMB kararı ve PPK metni bunu başaramadı.

Üstelik bu anketler artık katılımcıların özgür iradesi ile şekillenmiyor. Uzun zamandır anketten enflasyonu yüksek tahmin edenlerin çıkartılıp yerlerine daha “munis” katılımcıların alındığı biliniyordu. İnandırıcılığı olmayan veriyi referans alan kararların da inandırıcılığı olmaz. Buna rağmen %15’e yükselen faiz hem mevcut enflasyonun hem de oldukça şüpheli olan ileriye yönelik tüm vadelerdeki enflasyon beklentilerinin altında kaldı. Dolayısıyla %15’i açıklayacak analitik bir hikâye yazmak da mümkün olmadı. Bu nedenle kurlardaki günlük yükseliş %7’yi, risk primindeki artış ise 50 bp’yi aştı.

Kurlardaki ani yükselişin TCMB açısından bir kısır döngü yarattığını da göz önüne alırsak faiz artık kararının beklentiler paralelinde veya üstünde gerçekleşmesinin önemi büyüktü. En azından alınacak kararın beklentileri karşılamayacağı hissedildiği anda açık bir iletişim yapılması gerekliydi.

Kurlardaki yükseliş KKM’ye ödenecek kamu kaynağını da arttıracak. KKM’nin büyük kısmının artık TCMB bünyesinde olduğu düşünülürse TL faizlerinin üzerinde oluşan her değer kaybı TCMB’nin parasal genişleme yapmasına neden olacak.

Seçim sonrası TL değerinde %25’e ulaşan kaybın ardından 300-400 Milyar TL civarında kamu kaynağının KKM sahiplerine aktarılacak olması nedeniyle yeni bir genişleme ortaya çıkacak.

Kurlardaki ani yükselişin TCMB açısından bir kısır döngü yarattığını da göz önüne alırsak faiz artış  kararı beklentiler paralelinde veya üstünde gerçekleşmesinin önemi büyüktü. En azından alınacak kararın beklentileri karşılamayacağı hissedildiği anda açık bir iletişim yapılması gerekliydi. Bundan sonra TCMB’nin kamuya açık yüz yüze ilk resmi iletişimi ise artık Temmuz ayında enflasyon raporunda yapılabilecek

TCMB’nin yayınladığı PPK metninde ve sonrasında yapılacak iletişimde merak edilen başlıklar şunlar;

- Faizlerde İleriye yönelik yön ne olacak? Gerektiğinde faiz tekrar arttırılabilecek mi?

PPK metninde “Kademeli arttırım” sözü geçse de bir organizasyonda değişim adına ne yapılırsa ilk 100 günde yapılabilir. Kamu yönetiminde muhtemelen bu süre çok daha kısadır. Dolayısıyla en büyük ve en kararlı olması gereken ilk adım olan faiz kararında tereddütlü bir bebek adımı atıldı. Vatandaşın ve yatırımcının bu adımla enflasyonla mücadele edildiğine inanması mümkün değil. Bundan sonraki adımların yatırımcılar ve vatandaşlar tarafından izlenmesi ve popülaritesi karar günü kadar yüksek olamayacaktır.

- Rezerv politikası değişecek mi? Kapı arkası müdahaleler sonlanacak mı?

Bu konuda PPK metninde net bir ifade yoktu. Faiz kararı sonrası bu sabah dolar 25 TL’yi aştı. Yani TL 1 günde %7 daha değer kaybetti. Son 2 haftada net döviz satışını durduran TCMB’nin yeniden piyasalarda “kapı arkası” yöntemle satıcı olup olmayacağı konusu açık değil.

Şeffafflık adına Mehmet Şimşek’in verdiği vaatlerin geçmişi kapsayıp kapsamayacağı da hâlen meçhul. Yapılan arka kapı satışları ve ve KKM den satın alınan dövizin açıklanmaması, KKM ye aktarılan kamu kaynağının saklanması ve ihracatçıdan satın alınan dövizin açıklanmaması gibi uygulamalar hâlen devrede.

- Geçmiş dönemde düşük faiz politikası işe yaramayınca bankacılık sistemine yüklenen “finansal baskılama” tedbirleri zaman içinde kaldırılacak mı?

Faiz kararı sonrası bu sabah dolar 25 TL’yi aştı. Yani TL 1 günde %7 daha değer kaybetti. Son 2 haftada net döviz satışını durduran TCMB’nin yeniden piyasalarda “kapı arkası” yöntemle satıcı olup olmayacağı konusu açık değil.

PPK metninde bu konuda tedrici önlemler alınacağı yazıldı ise de alınan faiz kararı bankaların maliyetlerini bir anda arttırmaktan korkan ama bir günde %6 TL değer kaybı ile vatandaşını enflasyona ezdirmeye devam eden bir anlayışa işaret etti. Bu nedenle finansal baskılamanın kaldırılmasının uzun bir zamana yayılacağı mesajını aldım. Zaten PPK metninde “sadeleşme süreci etki analizleri yapılarak kademeli olacaktır” cümlesi bulunmakta. Bu etki analizlerinin yapılması da aslında zor bir iş değil ancak belli ki henüz bu konuda bir çalışma yok.

- KKM’den çıkış politikası yapıldı mı, açıklanacak mı?

Bundan da PPK metninde bahsedilmedi. Ancak enflasyon raporunda muhtemelen bu en popüler soru olacak.

Sonuç olarak faiz artış kararı ve PPK metni enflasyonla mücadele yönünde net bir irade ortaya koymazken eskinin mirasını toptan reddeden bir tavır da sergilemedi.

Bence PPK metnindeki “TCMB cari dengeyi iyileştirecek stratejik yatırımları desteklemeye devam edecektir.” cümlesi de bu bağların tamamen kopmayacağının şifresiydi.

Yeni TCMB başkanının işi 2 hafta öncesine göre artık daha zor. Ancak yine de iyi kurgulanacak bir iletişim politikası ve yeni kadrolarla iyi bir başlangıç hâlâ mümkün.

ü