“Muhalefetsiz Türkiye” riski giderek artıyor. Dünyanın “bir dönem daha Erdoğan’la” tercihi, “muhalefetsiz Türkiye” ile birleşebilir. Yerel yönetim seçimleri, bu birleşmenin tamamlanmasıyla sonuçlanabilir. İstanbul olmak üzere, Ankara ve kilit kentler kaybedilebilir.

Seçim sonuçlarını tartışmaya devam ediyoruz.

Cumhuriyetin yüzüncü yılında “tarihi bir seçim” olarak nitelediğimiz seçimleri yaptık.

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimleri kazandı ve 13. Cumhurbaşkanı oldu.

Cumhur İttifakı’nın çoğunluğunda yeni meclis açıldı.

Ak Parti’den Numan kurtulmuş, TBBM başkanı olarak seçildi.

PolitikYol’da seçim öncesi yazılarımda vurguladığım gibi, batı ve batı-dışı dünyanın seçim sonuçlarından tercih ettikleri “bir dönem daha Erdoğan’la” opsiyonunun ortaya çıktığı için memnun olduğunu görüyoruz.

Seçim sonuçlarının Türkiye-küreselleşen dünya ilişkilerine etkilerini tartışacağız. Dünya, büyük bir belirsizlik içinde ve sistemsel geçiş dönemi yaşıyor. Dış politika-ekonomi-enerji-iklim ilişkilerinin arttığı bir döneme giriyoruz. Bu konu üzerine görüşlerimi ve çözümlemelerimi sonraki yazılarımda paylaşacağım.

Türkiye’deyse, seçim sonrası gelişmelere baktığımız zaman, çok daha ilginç, belki belli bir yere kadar beklenmedik, hatta şok edici bir gelişme ile karşı karşıyayız.

Seçimler, Erdoğan’ın muhalefetin adayı Kılıçdaroğlu’na karşı, % 52.18’ye % 47.82 ve 27.834.692 karşı 25.504.522 oyla kazanmasıyla bitti. Fark, yaklaşık 2.330.170 oydu.

Evet, Erdoğan kazandı, Kılıçdaroğlu kaybetti; Cumhur İttifakı kazandı, Millet İttifakı ve muhalefet kaybetti.

Evet, iktidardaki aktörün, sadece gücünü kullanarak değil, doğru stratejilerler ve sosyolojik okumalarla, seçim kazanmadaki ve iktidarda kalmadaki direncini gördük. Fakat, seçim sonuçlarının bize gösterdiği gibi, Erdoğan’a ve iktidara oy vermeyen, “demokratik direnç” olarak adlandırabileceğimiz bir Türkiye, bir toplumsal kitle var, ki bu kitle, seçimler boyunca ötekileştirildi, günaç keçisi konumuna getirildi, dışlandı. Erdoğan ve iktidarın seçim kazanma ve iktidar da kalma direncine karşı, toplumun yaklaşık %48’inin ve 25.5 milyonlık bir kesimin, aralarındaki farklılıklara rağmen, değişim ve demokrasi isteme direncinin, seçim sonuçlarının doğru okunması için çok önemli bir unsur olduğunu düşünüyorum.
Muhalefet partilerindeki gelişmelere tek tek baktığımız zaman da gördüğümüz şu: Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP, hemen her zamanki gibi, kendi içine kapanma ve parti içi iktidar oyunlarına dönmüş gözüküyor.
  İKTİDARIN HAMLELERİ, MUHALEFETİN DAĞILMASI 28 Mayıs akşamı Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul ve Ankara’da yaptığı iki konuşmada, çok net iki hedefini ortaya koydu: “ekonomiye odaklanmak, İstanbul’u geri almak”.

Bu iki hedef bizi şu iki noktaya götürüyordu:

Birincisi, yaşadığımız çok boyutlu ekonomik krizden çıkmak için yeni hükümetin ilk odak noktası “ekonomi yönetimi” olacak; İkincisi, seçim süreci Erdoğan için devam ediyor ve 2024 yerel seçimlerinde ana hedefi “İstanbul’u geri almak”. Bu iki hedef içinde, bir taraftan, ekonomi yönetiminin başına gelen Mehmet Şimşek’in “rasyonelliğe geri dönüş” olarak adlandırdığı bir sürecin, aslında, tüm yeni kabineye yansıdığını gördük. Diğer taraftan da yeni kabineye gelenler ve gidenleri karşılatırdığımız zaman, sanki, en azından yerel seçimlere kadar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “normalleşmeye dönüş” olarak adlandıracağımız ve 25.5 milyonun oluşturduğu “öteki Türkiye” için de bir hamle yaptığını görüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidar, “rasyonelliğe ve normalleşmeye geri dönüş” gibi bir strateji, söylem ve taktik içinde, yerel seçimleri, başta İstanbul’u geri almak üzere kazanmak istiyor. Peki, seçim sonrası esas üzücü ve şok edici gelişme olarak, demokrasi ve değişim isteyen %48 ve 25.5 milyonun temsilciliğine soyunmuş muhalefet alanında ne görüyoruz. En genelinde, (İYİ Parti’yi biraz dışında tutarsak) büyük bir dağılma, parçalanma, kendilerine oy verenlere kaşı büyük bir sorumsuzluk içine girme, seçim sonrası için hiç bir stratejilerinin olmadığının ortaya çıkması... Muhalefet partilerindeki gelişmelere tek tek baktığımız zaman da gördüğümüz şu: Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP, hemen her zamanki gibi, kendi içine kapanma ve parti içi iktidar oyunlarına dönmüş gözüküyor.
Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın “her şey vaktini bekler” sözünü anlayıp, bırakma vaktinin geldiğini görmesi gerekirken, tam tersini yapması, sadece CHP ile toplum arasındaki bağların kopması anlamına gelmiyor, başta İstanbul, yerel seçimleri kaybetme riskini de yükseltiyor.
Kılıçdaroğlu, Mevlana’nın “her şey vaktini bekler” sözünü anlayıp, bırakma vaktinin geldiğini görmesi gerekirken, tam tersini yapması, sadece CHP ile toplum arasındaki bağların kopması anlamına gelmiyor, başta İstanbul, yerel seçimleri kaybetme riskini de yükseltiyor. HDP, seçimleri kaybedenlerden olarak, kendi içinde muhasebesini yapma sürecine girmiş gözüküyor. Saadet, deva, gelecek partileri, Erdoğan’a karşı büyük bir yenilgi aldılar. Artık Altılı Masa’dan hemen kopup, Türkiye genelinde değil, fakat AK Parti ve muhafazakâr alan içinde nasıl var olacakları sorusuna yanıt arama sürecine girmiş durumdalar. 28 Mayıs seçimi akşamı Meral Akşener’in açıklaması ve İYİ Parti’deki seçim sonrası dönem için çalışmalar, İYİ Parti’nin, semimin ne kazananı ne kaybedeni olarak, söylem ve strateji temelinde kendisine yeni bir yol haritası çizmek çalışmasını ve sürecini başlattığını düşünüyorum. Tip, belki kazanmadı ama kendisi 4 milletvekili ile mecliste. Bu sonuç, Türkiye’de solun yeniden yapılanması sorusu ve tartışmasını da başlatacaktır. Tüm bu gelişmeler bizi şu olası riske götürüyor: seçim sonuçlarıyla tekrardan “muhalefet sorunu(su)”na geri döndük. Seçim kazanan iktidar doğru hamleler yaparken, başta Kılıçdaroğlu ve CHP olmak üzere muhalefet dağılıyor, içine kapanıyor, kendisine oy verenleri düşünmeyen bir hareket tarzına sahip görüntüsü veriyor ve en önemlisi ve olumsuzu, Türkiye yönetimini tümüyle Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidara bırakıyor. Daha önceki dönemlerde yaşadığımız, “muhalefetsiz Türkiye” riski giderek artıyor. Dünyanın “bir dönem daha Erdoğan’la” tercihi, “muhalefetsiz Türkiye” ile birleşebilir. Yerel yönetim seçimleri, bu birleşmenin tamamlanmasıyla sonuçlanabilir. İstanbul olmak üzere, Ankara ve kilit kentler kaybedilebilir.

Bu riski ya da gerçekleşebilecek durumu göz ardı etmeyelim. Başta Kılıçdaroğlu ve CHP olmak üzere...