Parti listeli nispi temsil modeli adından da anlaşılacağı üzere partiler o seçim çevresinden çıkan vekil adedince milletvekili aday listesi yapıp seçime bu listelerle gitmesidir. İşte tam da elitizm hastalığı burada baş göstermektedir.

Herkesin bildiği üzere milletvekilleri halkın iradesini yansıtmak ve halkı temsil etmek üzere 5 yılda bir genel seçimler ile halk tarafından seçilen kişilerdir. Peki, bu vekiller gerçekten milletin ya da halkın vekilleri mi? Yoksa seçimden seçime ortaya çıkan ve bu halkı kendi menfaatlerine ulaşmada bir araç olarak gören elitizm hastalığına yakalanmış kişiler mi?

Türkiye’nin mevcut milletvekillerinin çoğunluğuna baktığımızda yukarıda bahsettiğimiz ikinci şık olan elitizm hastalığına yakalanmış ve halktan bihaber vekiller görmekteyiz. Peki gerçekten halktan gelen, halkını anlayan hiç mi vekil yok? Elbette ki var ama bu vekillerimizin sayısı maalesef bir elin parmağını geçmeyecek kadar az. Acaba vekilleri bu elitizm hastalığına düçar eden şey nedir? Bu vekillerdeki elitizm hastalığı kaynağını nereden almaktadır?

Kanımızca vekillerdeki bu elitizm hastalığının iki farklı sebebi vardır: Birincisi Türkiye’deki mevcut seçim sistemi. İkincisi ise bu seçilen milletvekillerinin (5 yılda bir gerçekleşen seçimler haricinde) halka hesap verilebilirliklerinin nerdeyse yok olması.

1) Türkiyedeki mevcut seçim sistemi

Türkiye’deki mevcut seçim sistemi seçim çevresi düzeyinde gerçekleştirilen parti listeli nispi temsil modelidir. Peki bu parti listeli nispi temsil modeli nedir ve neden milletvekillerinin elitist insanlar olmasına kaynaklık yapmaktadır?

Parti listeli nispi temsil modeli adından da anlaşılacağı üzere partiler o seçim çevresinden çıkan vekil adedince milletvekili aday listesi yapıp seçime bu listelerle gitmesidir. İşte tam da elitizm hastalığı burada baş göstermektedir. Partilerin bu listeleri hazırlanırken halka daha yakın ve halkın içinden gelen kişilerden ziyade Parti’nin içindeki üst makamlara daha yakın ve partide belli bir yer edinmiş kişileri listelerine koydukları su götürmez bir gerçektir. Halkın bu listelerdeki kişileri hiç tanımadan belki de hiç görmeden bir takım tutarmış gibi gidip sadece partilere oy vermesi bu durumu daha da kötüleştirmekte ve vekilleri daha da elitist olmaya yönlendirmektedir.

2) Seçilen milletvekillerinin (5 yılda bir gerçekleşen seçimler haricinde) halka hesap verilebilirliklerinin nerdeyse yok olması

Türkiye’deki mevcut sisteme göre Milletvekilleri yaptıklarından ya da yapmadıklarından dolayı her beş yılda bir seçimler aracılığıyla halka hesap verirler. Bu öngörüleceği üzere oldukça uzun bir süredir. Peki bu vekillerden bu seçimler haricinde nasıl hesap sorulacak? Bu vekiller yaptıklarından ya da yapmadıklarından dolayı halka nasıl hesap vereceklerdir?

Günümüz Türkiye’sindeki yasamayı ve yürütmeyi hatta yargıyı bile elinde bulunduran mevcut iktidara baktığımızda bu hesap sorulamamazlık bariz bir şekilde ortadadır. Bu düşüncemiz tek şu anki mevcut iktidar yönünde değil meclisin mutlak çoğunluğunu ve yürütmeyi elinde bulunduran hangi parti olursa olsun bu doğrultuda ilerleyeceği yönündedir. İşte bu milletvekillerinden halkın seçimler haricinde hesap soramaması vekillerin halkın arzularına göre değil kendi menfaatlerine göre hareket etmeleri yönünde önünü açmaktadır. Halkı bu menfaatlere ulaşmak için bir araçtan ibaret gören vekiller doğal olarak elitist bir hava takınmaktadırlar.

Umut ederiz ki en yakın anayasa değişikliğinde meclisimiz elitizmin esirleri olmuş, halkı mevcut bulundukları makama gelmekte bir araçtan ibaret gören vekiller yerine halkının sesine kulak veren içi hakla dışı halkla olan vekiller ile bezenir.
ÇÖZÜM

Yukarıda ilk maddede değindiğimiz üzere milletvekillerini halktan kopuk, elitist bir tavırda olmalarının nedenlerinden biri Türkiye’deki mevcut seçim sistemi. Peki bu mevcut seçim sistemi yerine nasıl bir seçim sistemi gelmeli ki Parti’nin üst makamlarına yakın ve onların etkisi altında olan milletvekilleri yerine halkına yakın ve halkının etkisi altında olan milletvekilleri seçilsin? Kanımızca bu görüşümüzü gerçekleştirebilecek en ideal seçim modeli Birleşik Krallık ve ABD’de de kullanılan dar bölge seçim modelidir. Dar bölge seçim modeli tek isimli -tek turlu bir çoğunluk sistemidir.

Dar bölge seçim modelinde o ülkede kaç milletvekili parlamentoya seçilecekse seçim zamanı ülke o kadar seçim bölgesine bölünmektedir. Mesela bir ülke parlamentosuna 500 milletvekili seçilecek ise 500 seçim bölgesi oluşturulmaktadır. Böylece meclise siyasi liderlerin baskısı altında olmayan hür fikirli ve cesur yürekli adayların seçilmesinin önü açılmaktadır.1

Buna güzel bir örnek olarak Türkiye’de ki mevcut belediye başkanlarının gerek sosyal medya hesaplarına gerekse halkla olan bağlarına baktığımızda milletvekillerine oranla halkla olan ilişkileri ve halkın tanıyıp benimsemesi kat ve kat daha fazla olduğu bariz bir şekilde ortadadır. Bunun temel sebebinin bu kişilerin seçilme yöntemlerinden olduğu kanaatindeyiz. (Belediye başkanları tek isimli-tek turlu bir çoğunluk sistemiyle yani bir nevi dar bölge seçim sistemiyle seçilmektedirler) Üstelik dar bölge seçim sisteminde halkın içinden bir öğrenci, bir çiftçi ya da bir ev hanımı kolaylıkla adaylığını koyabilmekte ve seçilebilmektedir.

İkinci maddede değindiğimiz milletvekillerine seçimler haricinde hesap sorulabilirliğin yok olması hâlini ise Anayasamıza koyacağımız temsilcilerin azli maddesiyle bertaraf etmiş olacağımız kanaatindeyim.

Temsilcilerin azli halk hangi seviyede seçmiş olursa olsun (ister başbakan ister milletvekili hatta bazı sistemlerde seçilen hâkim ve savcılar) o kişilerin icraatlarını beğenmediği zaman imza toplayarak ilgili kişiyi görevden el çektirmesi için oylama yapılmasını sağlayabilmektedir.2

Görüldüğü üzere bu madde de milletvekillerini halk bana her an hesap sorabilir korkusuyla elitizmden uzaklaştıracak, partinin üst makamlarının sesini dinlemek yerine halkı sesini dinleyecek ve halka göre hareket etmesini sağlayacaktır.

Bu iki maddenin yanında anayasamıza halkın etkisini yasamada daha da güçlendirecek olan halk girişimi veya halk vetosunu da koymanın faydalı olacağı düşüncesindeyiz.

Burada bahsettiğimiz halk girişimi veya vetosu ise halkın beğenmediği yasal düzenlemeleri hatta anayasa değişikliklerinin yapılması için gerekli imzaları toplayarak demokratik yönetime katılımı sürekli ve istikrarlı bir şekilde sağlanabilmektedir.3

Yukarıda bahsettiğimiz bu üç madde (dar bölge seçim sistemi, temsilcilerin azli ve halk girişimi veya vetosu) anayasamızın olmazsa olmazıdır. Umut ederiz ki en yakın anayasa değişikliğinde ya da sivil bir anayasa yapımında bu üç madde altın harflerle anayasamıza kazınır ve meclisimiz elitizmin esirleri olmuş, halkı mevcut bulundukları makama gelmekte bir araçtan ibaret gören vekiller yerine halkının sesine kulak veren içi hakla dışı halkla olan vekiller ile bezenir.

---

Kaynakça:

  • Öztürk, Fatih (2022), Anayasal Cumhuriyetin İnşası, İstanbul, Stratejik Rekabet Yayınları, s.16
  • Ibid s.17
  • Ibid

ü