İktidarın seçimleri kazanmasının ardından yaptığı atamalarla verdiği rasyonel ekonomi politikasına geri dönüş sinyalleri gündemde. Her ne kadar atanan yetkin isimler olsa da finansal kamuoyunda ve piyasalarda bu konuda hâlâ şüpheler mevcut. Aylin Seçkin yazdı.

Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığına geçtikten sonra Türkiye’nin rasyonel politikalardan başak bir gidecek yolu kalmamıştır açıklaması elbette olumlu. Ancak bu açıklama, Naci Ağbal’dan sonra izlenen para ve maliye politikalarının ve Yeni Ekonomi Modeli adıyla bazen de Çin modeli olarak bize dayatılan politikaların tamamının irrasyonel olduğunun birinci elden teyidi şeklindeydi. Bütün dünya merkez bankaları faiz yükseltirken Merkez Bankamız faizleri % 19’dan % 8,5’a kadar düşürerek TL’nin korkunç değer kaybı ve %120’lere varan enflasyona sebep oldu. Bütün bunları asla sebebini çözemediğimiz bir takıntılıkla bağlı olduğu %5 enflasyon hedeflemesinden vazgeçmeksizin yaptı.

Merkez Bankasının 2001 krizinden sonra takip ettiği, Süreyya Serdengeçti ve Durmuş Yılmaz’la sürdürülen başarılı dezenflasyon programı sayesinde biriktirilen güven stoğu, döviz rezervi gibi eriyip buharlaştı. Bakan Şimşek’in rasyonel politikalara dönüyoruz açıklamasından sonra, Merkez Bankası Başkanlığına, ABD’de geçtiğimiz mart ayında batan First Republic Bank’ın istifa etmiş Co-CEO’su, Princeton doktoralı bir portföy yöneticisi atandı.

Ama ne var ki, Merkez Bankası bir fon gibi yönetilemez. Finansal mühendislik Merkez Bankasının işleyişini anlamaya yetecek kadar bir tecrübe barındırmayabilir. Bugün, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası piyasa yapıcı fonksiyonunu kaybetmiş, güven sorunu yaşayan, politika faiz kararlarının hedeflediği %5 enflasyona varmasında hiç işe yaramadığını anlamakta zorluk çeken bir kurumdur.

Döviz rezervleri bitmiş, bankalardan ve swaplardan gelen taşıma suyla değirmeni döndürmeye çalışmakta, günü kurtarmaktadır. Bu kurumun itibarı eğer ithal bir fon yöneticiyle artacaksa o halde Merkez Bankacılığında kariyer yapmış çok parlak bir ekonomist olan Mark Carney’e de teklif edilebilirdi. Kendisi Kanada Merkez Bankasından sonra İngiltere Merkez Bankasını da başarıyla yönetmiş, enflasyon hedeflemesine hâkim ve çok başarılı bir başkandı.

Para politikaları atamalarının en dikkat çeken bir diğer ismi de Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu oldu hiç şüphesiz. Sürdürdüğü liralaşma ve düşük faiz-yüksek enflasyon dengesi politikası sanki bir başarıymış gibi BDDK (Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu)’nun başına atanması aslında Bakan Şimşek’in açıklamalarının nasıl boşa düştüğü sinyalini verdi. Piyasaların bu atamaya olumlu yaklaşmadığı doların yeniden yükselmesiyle belli oldu.

Öte yandan rasyonel politikalara dönerken dolara müdahale önce gevşetildi ancak devlet bankalarının arka kapıdan döviz satışına sonrasında tekrar dönüldü. Merkez Bankasının kredibilitesine en büyük zararı da Merkez Bankası şubeleri gibi çalışan devlet bankaları vermektedir. Zor durumdaki futbol takımının kalecisinin takımın tamamını defansa çağırmasından da kötü bir iş bölümü bu. Finans ve para piyasalarına çaresizlik sinyali yollamaktan başka bir işe yaramadığı da kesin.

Merkez Bankası kredibilitesi konusu 1990’ların enflasyonla mücadele fiyat istikrarını kurallara bağlayarak mı yoksa daha esnek (discretion) ve hedefleri kesin rakamlarla açıklanmayan uygulamalarla mı olmalı tartışmalarıyla hız kazandı. Özellikle enflasyonla mücadelede, para ve maliye politikalarının güvenilirliği ekonomik maliyetleri etkileyen en önemli unsurlardandır. Merkez bankalarının başarılı olmasına yardımcı olan en önemli şey, yeni politikaların kurumun itibarı üzerine inşa edilmesidir. Almanya'da Bundesbank (DBB), savaş sonrası dönemde güvenilirlik ve değerli bir itibar kazandı. DBB, 1948'de fiyat istikrarını sürdürme emriyle kuruldu. Bu yetki, selefi Reichsbank'ın 1920'lerde yarattığı feci hiperenflasyon deneyimine bir tepkiydi.

Merkez Bankası (kredibilitesi) güvenilirliği, iyi ifade edilmiş ve şeffaf kurallara ve politika hedeflerine uyma taahhüdü olarak tanımlanmaktadır. Daha açık bir ifadeyle, güvenilirlik, “...para politikalarında bir değişiklik meydana geldiğinde, halkın bu değişikliğin gerçekleştiğine ne ölçüde inandığına” işaret eder (Cukierman 1986, s.6). Blinder (1999, s. 64-65) daha düz bir tanım sunar, yani "... hiçbir kurala bağlı olmasanız ve vazgeçmek için bir fırsatınız olsa bile beyanlarınıza inanıldığını gösterir." Daha genel olarak, Brunner (1983), güvenilirlik ile politikaları yürütmekle görevli kurumların performansı arasındaki bağlantıyı kurar: "Güvenilirlik ... politika oluşturma tarihine ve politika kurumunun davranışına bağlıdır."

O hâlde kredibilite, gözlemlenen enflasyonun, açıkça belirtilen veya kamuya duyurulan hedefinden saptığı ölçüde değiştiği olarak düşünülür. Güvenilirlik, kısmen, merkez bankasının reel ve nominal ekonomik hedeflere atfettiği göreli önem tarafından da belirlenir. Ekonomik şoklar ve merkez bankasının para politikası araçlarını manipüle etme biçimi, kredibilitenin zaman içinde nasıl gelişeceğini belirler. Bu anlamda “enflasyon hedeflemesi” ilk kez 1990’da Yeni Zelenda, daha sonra Kanada Merkez Bankaları tarafından uygulanan ve para politikalarına güveni ve fiyat istikrarını sağlayan başarılı bir uygulama olarak görülebilir.

Kredibilite, gözlemlenen enflasyonun, açıkça belirtilen veya kamuya duyurulan hedefinden saptığı ölçüde değiştiği olarak düşünülür. Güvenilirlik, kısmen, merkez bankasının reel ve nominal ekonomik hedeflere atfettiği göreli önem tarafından da belirlenir.

Ancak güvenilirlik muhtemelen doğrusal olmayan bir şekilde gelişir, yavaş ve zahmetli bir şekilde kazanılır, ancak bir an önce buharlaşmaya yatkındır. Benjamin Franklin “İyi bir itibar oluşturmak için pek çok iyi iş yapmanız gerekir. Ama itibarı kaybetmek için tek bir hata yeter” der. Güvenilirliği belirlemek ve ölçmek zordur. Bununla birlikte, Cukierman'ın (1986, s.5) işaret ettiği gibi, “...para politikası yapıcıların gelecekteki hedeflerine ulaşma yeteneği, halkın enflasyonist beklentilerine bağlıdır. Bu enflasyonist beklentiler, sırasıyla, halkın para politikası yapıcılarının güvenilirliğine ilişkin değerlendirmesine bağlıdır...”

Bu nedenle, özerklik, şeffaflık, hesap verebilirlik ve yürürlükteki para politikası stratejisinin her biri, para otoritesinin hem güvenilirliğini hem de itibarını etkileyebilir. Kredibilitenin merkez bankalarının aranan bir amacı olduğu görüşünü herkes paylaşmaz. Örneğin Romer (2013, s. 109) para politikası uygulamasında, sadece güvenilirliğin, enflasyonu düşürmenin maliyetlerini düşürmeye yetmeyebileceğini iddia eder.

Para politikasının beklentiler kanalının gücü, beklentilerin oluşturulma tarzına oldukça duyarlıdır. Kredibilite sadece enflasyon hedeflerinin birebir tutturulmasıyla da ilişkili olmayabilir.

Kanada Merkez Bankası’nın aksine Riksbank'ın 1990'ların ortasından bu yana enflasyon hedefine ulaşma performansının iyi olmadığını ancak merkez bankasının hedefinin piyasa temelli beklentilere dayalı olarak inandırıcı olduğunu görüyoruz. Merkez Bankalarının, fiyat istikrarının yanı sıra finansal istikrarın sağlanmasında da rolü büyüktür. Geleneksel olarak, “finansal istikrar”, ticari bankacılık sistemine son borç veren (Lender of last resort) olarak hizmet etmek ve ödemeler mekanizmasını korumak anlamına geliyordu. Konsept yakın zamanda, banka dışı finans sektöründen bulaşmanın önlenmesini ve varlık fiyatlarındaki balonların patlamadan önce durdurulmasını içerecek şekilde genişletildi.

Finansal krizler, bir merkez bankasının fiyat istikrarını sürdürme kabiliyetini etkilemede rol oynar. Vaatlerini yerine getirmesiyle tanınan bir para otoritesi, güvenilirliği zayıf olan bir otoriteye göre muhtemelen daha kolay politikalarını uygulayabilecek ve bir kuraldan geçici olarak sapma esnekliğine sahip olacaktır. Kredibilite makroekonomik koşullardaki iyileşmelerle bağlantılı mıdır? Para politikasındaki kredibilite özel kredilerdeki büyüme gibi diğer faktörlerden de etkilenir mi?

Açıkçası, kredibilite sadece gözlemlenen enflasyonun zaman içinde nasıl davrandığından değil, dolaylı olarak enflasyon beklentilerinin nasıl oluştuğundan da etkilenecektir. Asıl önemli konu, beklentilerin oluşturulması, güvenilirlik (kredibilite) tanımının merkezinde yer alır. Bu noktada Türkiye Merkez Bankasının özellikle 2018 yılından sonra beklentileri yönlendiremediği ve inandırıcılığını kaybettiğini biliyoruz.

Bir grup gazeteci, ekonomist Maliye Bakanı Şimşek ve ekibine destek talebinde bulunmaktadır. Sanırım halktan istenen de sabır, tasarruf, aza tamah etme ve sorgulamadan olacakları kabullenmektir.

Türkiye’nin para politikaları tarihi hazindir. Mütemadiyen, halkın alım gücü, miyop ve kısa vadeli politik konjonktürün kurbanı olur. Kısa süren bolluk ve bereket dönemleri yerini yüksek enflasyon ve değersizleşen Türk Lirasına bırakır. 2005’te 6 sıfır atarak yeni bir sayfa açtığını düşündüğümüz yerli paramız bugünlerde hızla değer kaybetmektedir. Merkez Bankasının başına finans mühendisi başarılı bir fon yöneticisini getirerek özellikle 2018’den bu yana hızla aşağı inen Merkez Bankası kredibilitesini yeniden tesis edileceğine dair bir inanç vardır.

Ancak güvenin sağlanması için ortada bir program, bir enflasyon çıpası var mıdır? 2001 krizi sonrası uygulanan programda IMF çıpası oldukça güçlüydü. 2004 Ekimiyle Avrupa Birliği üyelik görüşmeleri de enflasyonu indirme ve liradan sıfır atılması sürecine katkıda bulunan diğer bir çıpaydı. Peki bugün elimizde ne var? Öncelikle çok kötü bir iletişim var. Biz daha kendi devlet istatistik kurumumuzun yayınladığı verilere güvenmiyoruz. Biz bu ülkede resmi enflasyon rakamının doğru olmadığını biliyoruz.

Verilerin bizden gizlendiği bir ortamda tüm iyi niyetine rağmen Merkez Bankası inandırıcı olabilir mi? Kendisini muayene bile ettirmek istemeyen bir hastanın tedavisini doktor nasıl yapsın? Hâlihazırdaki TÜİK yönetimi değişmedikçe enflasyon ve büyüme rakamları gerçekleri yansıtmayacaktır. Doğru rakamlar ve içinde bulunduğumuz durumun vahameti ortaya net bir şekilde konulmadıkça kamu ciddiyeti fark etmeyecek ve istenilen fedakârlıklara razı gelmeyecektir.

“Mandacı” damgası yiyen pek çok ekonomist olacakları görmüş, uyarıları pek çok kez yapmıştı. Eğer Yeni Ekonomi Politikası, liralaşma mantıksız bir politika silsilesi idiyse neden uygulandı? Amaç neydi?

Öte yandan bir grup gazeteci, ekonomist Maliye Bakanı Şimşek ve ekibine destek talebinde bulunmaktadır. Sanırım halktan istenen de sabır, tasarruf, aza tamah etme ve sorgulamadan olacakları kabullenmektir. Görünen o ki, IMF ile ya da IMF’siz standart bir stabilizasyon programı artık farzdır. Ödemeler dengesi krizi kapıdadır. Bir an evvel program detayları, doğru veriler ve uygulama süresi açıklanmalıdır. Burada para ve maliye politikalarının da uyumlu olması beklenir. Ancak yaklaşan yerel seçimler yine “zamansal tutarsızlık” problemini karşımıza çıkaracak gibi gözükmektedir.

Oysa, “mandacı” damgası yiyen pek çok ekonomist olacakları görmüş, uyarıları pek çok kez yapmıştı. Eğer Yeni Ekonomi Politikası, liralaşma mantıksız bir politika silsilesi idiyse neden uygulandı? Amaç neydi? Bu sebeple çalışan ve emekli maaşı alan milyonlar reel olarak fakirleşti. Sofrası, yaşam kalitesi, birikimleri çalındı. Yüksek gelirlilere ciddi bir servet transferine yarayan düşük faizle yaratılan kredi genişlemesi korkunç bir emlak balonu ve kira krizi yarattı. Ortalama maaşlar, pek çok yerde kiraların altında kaldı. Enflasyon vergisinin sabit gelirlilere iade edilmesi gerekmektedir. Rasyonel politika ve güvenin tesisi için önce yapılan hataların kabul edilmesi ve zararların telafi edilmesi gerekmektedir.

Bugün ekonomik enkazın tam boyutunu bile ölçemiyoruz. Faizlerin 22 Haziran’da 5-6 puan artması halinde kaç firma batabilir, bankaların ellerindeki bonoların zararı ne olur, bir bankacılık krizi 2024’te bizi bekler mi? 120 milyar doları bulan KKM bir saatli bombadır ve ne zaman patlaması beklenmektedir? Patlamasın diye acaba süper bono mu çıkarılacaktır? O kadar çok soru ve belirsizlik var ki her gün aslında ekonomiye ciddi zaman kaybettirmektedir.

Yapılması gereken en rasyonel şey öncelikle durumun resmini çekilmesi ve kamuoyuyla paylaşılmasıdır. Artık hem Merkez Bankası hem de Maliye ve Hazinenin kredibilitelerini tamir etme ve güçlendirme zamanıdır. Şu an için görünen ise, çok zayıf bir iletişim ve net olmayan bir programla kurallara göre değil duruma göre ilerleneceği izlenimidir. Merkez Bankasını yönetmek iyi ve zamanında iletişim kurmak ama hikâye değil, parasal ve ekonomik gerçekleri anlatmak demektir. Çünkü fiyat istikrarı erdemli bir maldır.


Kaynakça:

Blinder, A. S. (1999), Central Banking in Theory and Practice (Cambridge, Mass.: The MIT Press).

Brunner, K. (1983), “The Pragmatic and Intellectual Tradition of Monetary Policymaking.” In Lessons of Monetary Experiences from the 1970s (Karl Brunner, ed.).

Cukierman, A. (1986), “Central Bank Behavior and Credibility: Some Recent Theoretical Developments”, Review of the Federal Reserve Bank of St. Louis (May): 5- 17.

Romer, C. (2013), “Comments”, in M.D. Bordo and A. Orphanides (Eds), The Great Inflation: The Modern Rebirth of Central Banking (Chicago: University of Chicago Press).

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

Editör: Aylin Seçkin