Seçim sonrasında kazanma ihtimali olan muhalefet AKP iktidarının bıraktığı ekonomik enkazı nasıl devralacak? Ya da AKP iktidarı kazandığı takdirde kontrollü ekonomi ve mali güvenlik üzerine kurulu ekonomik rejim nasıl değişecek? Ekonomist Doç. Dr. Fikret Kartal yazdı.

Uzun yıllardır birikmiş, ertelenmiş, özellikle son 2 yıldır halkın geniş kesimlerine ve iş dünyasına verdiği büyük zararlara karşın yüzleşilmekten kaçınılmış ekonomik sorunların ortaya çıkaracağı ve tutarı tam olarak ölçülemeyen kabarık faturanın Mayıs seçiminden sonra ödenmeye başlanacağı bilinmektedir. Dar ve orta gelirli geniş kesimler son 1-2 yıldır ciddi bir krizin zaten yaşandığını ve faturanın kendilerince ödendiğini belirtmekle birlikte, finansın tersten kurgulanması nedeniyle ödendikçe bakiyesi artan türden bir fatura bulunduğu gerçeği de önümüzde durmaktadır.

KRİZİN ADI

Krizle ilgili yapılan tespit ve tanımlara bakıldığında, ‘halkın veya sokağın ekonomisi’ gözüyle çok büyük bir kriz olduğu, ancak ‘kitabi’ anlamda tam anlamıyla henüz bir krizin bulunmadığı belirtilebilir. İki görüşün hareket noktaları ve dikkate aldıkları çıktılar farklı olduğu için tespitleri ve mevcut durumu tanımlamaları da farklılaşmaktadır.

Resmi enflasyonu en azından ikiye katladığı yönünde ağırlıklı görüşlerin bulunduğu hayat pahâlılığı dar ve orta gelirli kesimlerin reel satın alma gücünü öylesine derinden etkilemiştir ki bu durum günlük yaşamın her alanına sirayet etmiştir. Sınırlı da olsa benzer bir durum sermaye sahiplerinin yaşadığı kayıplarda da gözlemlenmektedir. Bu tespitler ekonomik krizin varlığını belirgin şekilde teyit etmektedir. Neticede refah, zenginlik, yoksulluk gibi kavramlar insanların yaşamlarına temas eden değerlerdir.

Ancak konu kitabi anlamda ele alındığında mevcut durumu tanımlarken farklı bir profille karşılaşılmaktadır. Çünkü teori krizi tanımlarken, millî gelir, üretim, kapasite kullanımı, istihdam gibi reel göstergeleri dikkate almaktadır. Salgının etkisiyle %1,9’luk büyümenin elde edildiği 2020 yılını takiben sanayi, net ihracat ve iç talebin katkısıyla 2021’de %11,4, iç talep ve hizmet sektörünün katkısıyla 2022’de %5,6’lık büyümeye ulaşılmıştır. Tüm kesimlerin şiddetli uyarılarına rağmen halkın geniş kesimlerinin yoksullaşması pahasına, kalıcı bir fayda elde edilmeksizin ve gelecekten aşırılarak ısrarla sürdürülen politikalara konu mali ve parasal genişleme büyüme oranlarını yukarıda tutmuştur.

Ancak bir önceki çeyreğe göre büyüme düzeyinin sıfıra yaklaşması, sanayinin üretimden aldığı payda gerileme, kapasite kullanımında düşüş, ihracatın yükseliş ivmesini kaybetmesi, artan dış ticaret açığı, düşen sermaye akımları, ödemeler dengesi açığının rezervlerle kapatılması gibi göstergeler hâlihazırda büyümede yavaşlamaya geçildiğini; seçimden sonra daralmak zorunda kalacak iç talebin ve bir miktar gerileyecek dış talebin belirtilen yavaşlamayı belirginleştireceği, hatta küçülme evresine geçileceği belirtilebilir.

Halkın/sokağın ekonomisi ile kitabın ekonomisi arasında yukarıda işaret edilen farklılık krizin adlandırılması ile giderilmektedir. 2021’in son çeyreğinde daha görünür hâle gelen krizin ilk aşamasında yanlış para politikası sonucu döviz kuru ve enflasyonda ortaya çıkan keskin artışla birlikte pahalılık ve satın alma gücünde erime (enflasyon-yoksullaşma krizi) yaşanmıştır. 2022’nin başından itibaren geçilen krizin ikinci aşamasında yoksullaşma derinleşirken, dar ve orta gelirli sınıfın katma değerden aldığı pay gerilemiş (yoksullaşma-bölüşüm krizi), finansal piyasalarda yaratılan ve düşük faiz kavramıyla örtülmeye çalışılan kargaşada iş dünyasının ve bankaların günlük iş akışları bozulurken, sermaye erimiş, ancak yüksek enflasyon ve yüksek reel negatif faizin tetiklediği iç talebin desteğiyle potansiyelin üzerinde büyüme muhafaza edilmiştir. Hâlihazırda geçilmekte olunan krizin üçüncü ve son aşaması ise, kitabi anlamda ekonomik krizi (üretimde daralma) ve daha derin bir yoksulluğu içermekte; sanayi kesimi ve finans sektörünü tahrip etme potansiyeli taşımaktadır.

Krizin yaşanacak son aşamasının, yaşadığımız ilk iki aşamaya göre daha derin etkiler doğurabilecek olmasının sebepleri; üretim ve istihdamda yaşanacak bozulma, krizin ilk iki aşamasında mevcut olan iç talebi destekleyen tasarrufların ve yanlış denge üzerine kurulu sınırlı-ucuz kredi imkânının ortadan kaybolması veya zayıflaması ve bütçe imkânlarının ciddi ölçüde sınırlanacak olmasıdır.

Faiz riski, sorunlu kredi riski ve büyüyememe üzerinden kârlılık-özkaynak erimesi finans sektörüne; daralacak iç talep, artacak finansman maliyeti ve eriyecek sermaye sanayi sektörüne darbe vuracaktır. Parasal genişlemenin hâlihazırda sağladığı ‘bolluğun’ sunduğu örtü bir anda kalkacaktır.

KRİZİN YERİ

Ekonomik analizlerde kullanılan konjonktürel döngülerden hareketle aşağıdaki grafik üzerinden ekonominin bulunduğu ve gitmekte olduğu nokta gösterilmeye çalışılmıştır. Normalde en azından on yıllara dayalı millî gelir/üretim verilerinden hareketle üretilen konjonktürel döngüler, konuyu basit şekilde anlatmak amacıyla son birkaç yılın büyüme verilerinden ve önümüzdeki döneme ilişkin beklentilerden hareketle basitleştirilmiştir.

On yıllara dayalı uzun vadeli büyümeyi yansıtan ve ekonomilerde genelde şekilde gösterildiği üzere artan eğimli olan kırmızı renkli trend doğrusu Türkiye’de son dönemde azalan eğimli hâle dönüşmüş olsa da yükselen trend eğrisine yer verilmiştir. 2020 yılında meydana gelen salgın krizine bir tepki olarak 2021 yılında potansiyeli (trend-uzun vadeli büyüme) oldukça aşan ve sürdürülmesi mümkün olmayan noktadan dönen mavi renkli konjonktür eğrisi 2022 sonu itibarıyla potansiyelin üzerinde olmakla birlikte gerileme bölgesine geçmiş ve hâlihazırda A noktasında konumlanmıştır.

2021’den itibaren enflasyonun verdiği sinyallere karşın ekonomi yönetimi potansiyelin üzerindeki büyümeyi sürdürmek istemiş, tepe ve A noktasında bulunulmasına karşın sanki ekonomi C (depresyon) noktasındaymış gibi genişletici adımlar atarak müdahalelere başvurmuştur. 2021’in sonunda politika faizini düşürmeye yönelmenin bir sebebi de potansiyeli oldukça aşan büyümedeki gerilemeyi kabul etmemekten kaynaklanmıştır.

Talebin canlı olduğu, üretimin potansiyeli aştığı bir noktada, daralma döneminin talep ettiği genişletici politikaların izlenmesi sonucu yüksek enflasyona neden olunarak geniş kitlelerin yoksullaşmasına sebebiyet verilmiş, bunun karşılığında bir süreliğine yüksek büyüme sürdürülmüş ve istihdam muhafaza edilmiş, ancak gelecekteki çok daha derin bir küçülmenin patikasına girilmiştir.

Krizin yeni geçilen son aşamasında ekonomi iyimser tahmin ile B, daha gerçekçi olasılıkla C noktasına ilerlemektedir. A noktasında bulunurken C noktasında bulunuyormuş gibi politika izlemenin sonucu olarak, A noktasından B ve C’ye doğru ilerlerken kullanılması gereken cephane hâlihazırda tüketilmiştir. Bütçe imkânları kullanılmış, özel tasarruflar eritilmiş veya tasarruflar büyümeye katkı sunmayan alanlara akıtılmış, gerektiğinde canlandırılabilecek potansiyel talep heba edilmiştir.

Cumhur İttifakı’nın kazanması hâlinde ise, kura müdahale araçlarının tükenmesi, beklentilerdeki bozulma ve güvensizlik nedeniyle kurlardaki artışın ve döviz ihtiyacının daha yüksek olması beklenebilir.

Konjonktürün hangi aşamada bulunduğu, geçilmekte olunan aşama ve krizin adının doğru konulması kritik önemdedir. Yukarıdaki şekilde göstermeye çalıştığımız üzere eğrinin ilerlemekte olduğu dip noktasına epey mesafe bulunmakta olup, bu durum mesafenin uzunluğuna paralel olarak yaşanacak potansiyel reel kayıpların büyüklüğünü göstermektedir. Maalesef kriz şiddetini henüz açığa çıkarmamıştır. Mesafenin uzunluğu krizin derinliğini göstermekte olup, dibe ulaşılmasındaki süreyi yansıtmamaktadır. Konjonktür eğrisinin konumu aynı zamanda seçim sonrasında izlenecek politikalar adına kritik önemdedir.

SEÇİM SONRASI CUMHUR İTTİFAKI’NIN EKONOMİ POLİTİKASI

Cumhur İttifakı’nın seçim sonrası izleyeceği ekonomi politikası konusunda ağırlık kazanan görüş, ekonomi yönetimi aksini ifade etse de mevcut politikaların sürdürülmeyeceği, aksi hâlde bu sürecin toplumsal çalkantılara ve üretimde keskin daralmalara yol açacağı, bu nedenle seçim sonrasında daha rasyonel politikalara dönüleceği yönündedir. Bu tür görüşler temenni niteliğinde olmakla birlikte, muhtemelen seçim sonrasında ilk aşamada bu yönde bir politika değişikliği yaşanacaktır.

Seçim sonrasında, kazanandan bağımsız olarak, ilk aşamada döviz kurunda ve eş anlı veya takiben piyasa faiz oranlarında (tahvil-mevduat-kredi) yukarı yönlü bir düzeltmenin ve kurlardaki hareketliliğe paralel olarak mal ve hizmet fiyatlarında yukarı yönlü bir sıçramanın meydana gelmesi beklenen bir durumdur.

Cumhur İttifakı’nın kazanması hâlinde ise, kura müdahale araçlarının tükenmesi, beklentilerdeki bozulma ve güvensizlik nedeniyle kurlardaki artışın ve döviz ihtiyacının daha yüksek olması beklenebilir. Piyasada yaşanacak bu hareketlilik iktidarın bir tercihi olarak değil, yoksullaşma ve istikrarsızlık gibi yüksek bedeller ödenerek ve gelecekten aşırarak ertelenen adımların ve zorunlulukların sonucu olarak okunmalıdır.

Cumhur İttifakı’nın kontrol ve müdahaleleri kaldıracağına dönük bir tercihte bulunması durumunda da döviz ihtiyacı beklendiği kadar azalmayacaktır; çünkü kur artışı ve düşen büyüme ile azalacak olsa da mevcudiyetini koruyacak dış ticaret açığı, negatif rezervler ve yurt içi yerleşiklerin döviz talebi belirleyiciliğini koruyacaktır.

Kredibilite kaybı ve güvensizlik o kadar derindir ki söz ve beyanlarla ya da kısa süreli uygulamalarla bu tahribatın onarılması mümkün değildir. Mevcut siyasal sistemin ürettiği iş yapış biçimi ve yaklaşımlar rasyonel politikaların sürdürülebilirliğini zora sokmaktadır.

Türkiye önümüzdeki süreçte, ekonomide potansiyelin altında büyüme veya daralma, istihdamda küçülme ve bu gelişmelerden kaynaklı olarak talepte beklenen düşüşe karşın döviz kuru-enflasyon sarmalından dolayı üç haneyi zorlayabilecek ve hatta aşabilecek yüksek enflasyon sorunlarıyla yüzleşecektir. Döviz krizi de yakın tehdittir.

Kredibilite kaybı ve güvensizlik o kadar derindir ki söz ve beyanlarla ya da kısa süreli uygulamalarla bu tahribatın onarılması mümkün değildir. Mevcut siyasal sistemin ürettiği iş yapış biçimi ve yaklaşımlar rasyonel politikaların sürdürülebilirliğini zora sokmaktadır.

Piyasalarda yaşanacak düzeltmelere reaksiyon olarak geleneksel politikalara dönülse dahi bunun kalıcı olmayacağı düşünülmektedir. Çünkü kontrol etmeyi seven, denetlenmeyi sevmeyen bir yönetim, kriz ortamında ekonomiye müdahale çabalarına kalıcı olarak son vermekte gönülsüz davranacaktır.

Piyasaları serbest bırakmak demek, ekonominin gerçeklerine uygun piyasa fiyatlarının ve bu fiyatlarla etkileşimde olan mal ve hizmet fiyatlarının iktidarın kontrolü dışında oluşmasını kabul etmektir. Herhangi bir ekonomik çalkantıda ya da olumsuz bir dış gelişmede piyasaların tepkilerini yansıtması, faiz ve döviz kurunda hareketlerin olması siyasi iktidarın kontrol ve yönlendirme alanı dışında hareketlerin oluşmasıdır. Bunlar Türk ekonomisinin ulaştığı nokta itibarıyla son döneme kadar doğal olmakla birlikte, mevcut yönetimin bu yönde hareketlere tahammül göstermesi zordur.

Esasında müdahale ve kontrollerin sonucu değiştirmeyeceğinin, hatta çok daha büyük kayıplara yol açacağının bilinmesine karşın her alana müdahale isteği ve sahip olunan düşünce biçimi işaret edilen kontrole dayalı politikalara alan açmaktadır. Her şeyi ve her alanı düzenleme isteğinin hâkim olduğu bir anlayışta kontrol ve müdahalelerin tehlikeli yanı ise nerede durulacağının bilinmemesidir. Kontrol ve müdahaledeki her başarısızlık yenilerine kapıyı aralamakta, her kontrol ilave kontrollere susamışlığı artırmaktadır.

MEVCUT EKONOMİK MODEL

Hangi hükümet ya da siyasi akım yürütme erkine sahip olursa olsun, siyasi tercihlerden bağımsız olarak göz önünde bulundurulması gereken ilk husus sahip olunan ekonomik sistem ya da modelin çizdiği sınırlardır. Türk ekonomisi dışa açık, sofistike, ihracata ihtiyaç duyduğu kadar ithalata bağımlı olan, büyüme için yabancı sermayeye gereksinim duyan, enflasyon ve büyümenin kısa vadede çatıştığı bir ekonomidir.

Mevcut yönetimin seçimi kazanması hâlinde bir kısmı kemikleşmiş, ancak büyük kısmı tükenmiş ve iktidarın dokunuşlarına açık olacak muhalefet bu sürecin toplum nezdindeki görünmez taşıyıcıları olacaktır.

Tüm müdahalelere karşın netice itibarıyla ekonomik yaşamda serbest dış ticaret, serbest sermaye hareketleri, serbest kredi mekanizması, serbest kambiyo rejimi bulunmakta, başka bir ifadeyle belirtilen işlemlere konu tarafların kendi iradeleriyle kabul ettikleri fiyat ve oranlar üzerinden para-mal hareketlerinin gerçekleştirildiği bir sistem mevcuttur.

Eğer bu sistem içinde ekonomi yönetimi kendince ‘oyun’ oynamak isterse, piyasa farklı kanallar üzerinden tepkisini dile getirerek çıkış yolları aramakta, bunu yapamaması hâlinde ise oyundan çıkmakta, örneğin bankalar kredi vermekten kaçınmaktadır.

Dolayısıyla içinde faaliyet gösterilen ekonomik modelin kurgusu yüzeysel dokunuşlarla yeniden dizayn edilemeyecek türdendir. Eğer bazı alanlarda kalıcı şekilde kontrol ve müdahale noktaları kurulmak isteniyorsa, modelin birbiriyle uyumlu ve senkronize binlerce çarkı içindeki birkaç çarka değil, sistemin kurgusuna müdahale edilmelidir.

EKONOMİK SİSTEMDE BAŞKALAŞIM

Peki kontrol ve müdahalelere açık bir finansal sistem ve piyasa ekonomisi hangi düzeye taşınabilir ve sürdürülebilirliği nedir? Serbest piyasaya dayalı bir ekonomik sistem var iken, bu modelin bir iki çarkına müdahale olumsuz sonuçlar yaratmakta, sürdürülemez dengeler tesis etmektedir.

Bu deneyimden hareketle yeni dönemde yönetimin kontrol ya da müdahalelerinin aynı düzey veya nitelikte olması beklenemez. Bugüne kadar uygulanan yüzeysel şekliyle değil, daha sistematik ve daha bilinçli müdahaleci adımların doğrudan ekonomik modelin özünü, kurgusunu ve omurgasını hedeflemesi mümkündür. Kontroller bugüne kadar yapıldığı gibi sakil ve yüzeysel değil, daha keskin ve öze dönük olacaktır.

Türkiye’nin ekonomide ulaştığı evre ve sofistike yapı dışa açıklıktan ve reel sektörde serbest piyasa koşullarından vazgeçilmesini mümkün kılamaz; en müdahaleci anlayışın dahi sınırları bulunmaktadır. Ancak sistemin finans sektörü üzerinden başkalaştırılması ve serbest piyasamsı bir kimliğe büründürülmesi mümkündür. Seçimden hemen sonra veya arada kısa bir serbestleşme dönemi yaşansa dahi en geç bir yıl içinde sistemin özüne yönelik, belirtilen anlamda müdahaleler beklenebilir.

Kontrollerin koyuluğunu artıran ve sistemin özünü hedefleyen müdahalelerin aşamalı şekilde piyasa sistemini zayıflatmasını sağlayacak farklı araçlar tedavüle çıkarılabilecektir. Pastanın küçüldüğü bir ortamda rekabetle değil, ikramla pay kapmak isteyen bazı kesimler de ekonomik sistemin sorgulanmasına destek verecektir.

Döviz ihtiyacına dönük olarak ithal ikamesinin aktif kullanımı, ancak esas olarak finansal sisteme odaklanılması, sadece düzenlemeler yoluyla değil, krizin derinliğine bağlı olarak sermaye aktarımı veya pay devirleriyle ulusal sermayeli bazı finans kurumlarının sermaye yapısının örtük ya da açık hedef hâline getirilmesinin de etkin bir araç olarak kullanılması şaşırtıcı olmayacaktır.  Kontrollerin niteliği ve müdahale alanlarının kapsamına dönük olarak tarih ve günümüzde diğer bazı ülke uygulamaları yeterince kaynak sunmaktadır.

Bu sürecin en geç bir yıl içinde başlayacağı öngörüsünün de temelleri vardır. Öncelikle serbestleşme yönünde politikalar izlense dahi, mevcut yönetim anlayışı ve iş yapış şekliyle istenen sonuçların alınmaması, ekonominin taşıdığı yükün çok büyük olduğunun idrak edilmesi ve güvenin tesis edilmemesi bir yıllık süre içinde rahatlıkla anlaşılacak ve siyasetteki yaklaşıma paralel olarak başkalaşım sürecine geçilebilecektir.

Ayrıca bu sürece geçilmesi bir sonraki seçimin hemen öncesinde yapılmayarak, risk alınmayacak; daha öncesinden yeni kurgunun oturtulması için ihtiyaç duyulan süre dikkate alınarak, daha erken tarihlerde yeni kurguya dönük adımların atılması söz konusu olabilecektir. Sistemin özüne dönük müdahalelerin 2-3 yıl içinde sistemi başkalaştırması mümkündür.

Ana senaryo olarak ifade ettiğimiz bu sürecin yönetimin herhangi bir planına, gizli ajandasına ya da takvim içerir bir kurgusuna dayanmadığını belirtebiliriz. Orta ve uzun vadeli planlama yapma yetkinliği zaten zayıf olan iktidar, önümüzdeki süreçte karşılaşacağı ekonomik kriz, onaramayacağı güvensizlik, seçimi kaybetmiş ve artık iktidarın atacağı geniş adımlara direnecek gücü kalmamış muhalefetten kaynaklanan boşluk ve en önemlisi kontrol ve müdahaleye dönük aşırı istek gibi faktörlerin yönlendireceği doğal akış içinde kendiliğinden sistemi başkalaştıracaktır.

Bu yönelim ekonomi ve toplumsal yaşam için ciddi kayıplara yol açacaktır. Dışa biraz daha kapalı, sistemin başkalaşmasıyla uluslararası rekabete ayak uyduramayan ve küçülen bir kontrollü ekonomi aynı zamanda kontrollü siyasal düzen için de destekleyici bir zemin sunacaktır.

Önceki yazılarımızda değindiğimiz ‘zaman algısının yitimi’ ve mevcut yönetimin seçimi kazanması hâlinde bir kısmı kemikleşmiş, ancak büyük kısmı tükenmiş ve iktidarın dokunuşlarına açık olacak muhalefet bu sürecin toplum nezdindeki görünmez taşıyıcıları olacaktır.

Bu tür bir senaryoda iktidar adına zafiyet yaratacak temel husus tekelleştikçe gücünün giderek zayıfladığına ve yorgun düştüğüne dönük verdiği sinyaller ve kadrolarındaki aşırı zayıflıktır. Ayrıca son 20 yılda aşamalı olarak güç kaybeden ve muhalefet partileri haricinde kurumsal dayanağı kalmamış geniş muhalif kesimin oynayabileceği rolün sınırlarını kestirmek zordur. Bu tür belirsizliklere karşın, mevcut sistemin yürütmeye verdiği aşırı güç, siyasal sistemde yaşanmış olan dönüşümün bir benzerini ekonomik sistemde başkalaşmaya taşımayı sağlayabilecektir.

Referans aldıkları değerler, zorluklar ve savaş meydanlarının kazandırdığı melekelerle devlete ait tek kuruşun hesabını yapan ve kişisel menfaat elde etmek gibi eylemlere hayatlarında yer vermemiş bir kadronun kurucusu ve öncüsü olduğu Cumhuriyet’in kazanımları, demokrasi deneyimi ve devlette kurumsallık gibi taşıyıcı kolonların engelleyemediği bir şekilde çözülmüştür. Ortada kalan harabelerin üzerindeki mevcut iktidarın ise henüz kendine göre yeni bir düzen inşa edememesinde önde gelen sebep, barikat cari ekonomik sistem ve bu sistem içindeki konumlanmalardır. Çözülüş sürecine geniş kesimlerin kayıtsız kalmasına ve çözülüşü yürütenlere destek sunan, ancak çözülüşe de sınırlar koyan ekonomik sistemin kendisinin de başkalaşarak çözülüşün son noktası olması 5 haftalık uzaklıktaki tercihe bağlıdır.

Bu sürece güçlü bir alternatif olan Millet İttifakı ise, gerçekçi politikalar, güven tesisi ve beklentileri çıpalamadaki başarısına bağlı olarak ekonomik krizin etkilerini 1-2 yıl içinde aşarak, büyüyen, rekabet eden, gelir dağılımındaki adaletsizliğe odaklanan, şeffaf, hesap verebilir bir sisteme geçişi sağlayabilecektir.

Ancak hâlihazırda koşulları hazırlanmış olan kısa süreli çalkantıyı engelleyebilme ve piyasa fiyatlarını yönlendirebilme güç ve kapasitesine sahip olmadığı düşünülen yeni yönetimin kademeli geçiş gibi ekonomik ve siyasi maliyeti yüksek politikalara başvurmamasının ve geçişi süratle tamamlayarak, her hâlükârda zaten kesilmiş olan yüksek faturayı maliye politikası üzerinden bazı kesimlerin lehine paylaştırmasının faydalı olacağı düşünülmektedir.

İzlenen yanlış politikalar sebebiyle hâlihazırda tüketilmiş bir kullanımdan dolayı kesilmiş, ancak tutarı henüz bildirilmemiş doğru bir faturanın tutarını küçültmeye çalışarak ödemede gecikilmesinin ilave fatura kesilmesine neden olacağının bilinciyle, mevcut kesilmiş faturaya değil, ilave fatura kesilmemesine odaklanılması yerinde olacaktır.

Kesilmiş faturanın ödenmesinin doğurabileceği tahribatın bölüştürülmesinde, etkili ve bütçeye ilave yük doğurmayacak araçlarla sanayi sektörü ve dar-orta gelirli gruplar lehine koruma kalkanı oluşturulabilecektir. Millet İttifakı’nın seçim sonrası muhtemel ekonomi politikalarına dönük değerlendirmeler bir sonraki yazıda yer alacaktır.

ü