Toplumun büyük kısmının muhafazakar olduğu toplumda, Kılıçdaroğlu’nun siyaset aldığı risk çok değerlidir. Gelinen noktada Kılıçdaroğlu ister yerel seçimden önce ister sonra yapılacak kurultayda aday olup olmamasından bağımsız olarak bir yol haritası ortay koymak durumundadır.

CHP eksenli değişim tartışmalarında kuşkusuz şu ana kadar olan tek şey; belirsizlik.

Şu ana kadar değişim adına söz söyleyenler, değişimin içeriğine dair yapısal sayılabilecek hiç bir önerme yapmadılar.

Yapılan tüm açıklamalar esas olarak yeni bir şey söylemekten çok var olan gerilimde bir pozisyon alma, bir siyasal hizalanma şeklinde görünüyor.

Yine esas olarak değişim şu ana kadar kişiler üzerine odaklanmış durumda. Lider değişim talebi bu değişim talebini, kişisel olmaktan kurtarmıyor.

Peki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu istifa edip yerine Ekrem İmamoğlu ya da Özgür Özel geldiğinde CHP’de hangi sorun çözülecek?

Evet lider ve kadro değişimi toplumda heyecan yaratabilir ama bu değişim, yeni bir hikaye sunmadığında sonuç pek değişmeyebilir.

Kılıçdaroğlu istifa etmeli mi? Eğer bu soruya cevap, “evet” ise bu, bugüne kadar Kılıçdaroğlu’nun izlediği politikaların, siyasal söylemlerin ve siyasal pratiklerinin yanlış ya da yetersiz olduğu anlamına gelir.

ü

***

Burada şu soruyu soralım; Kılıçdaroğlu istifa etmeli mi?

İstifa, sadece 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde başarısız olduğu için mi gerçekleşmeli?

Eğer bu iki soruya cevap, “evet” ise bu, bugüne kadar Kılıçdaroğlu’nun izlediği politikaların, siyasal söylemlerin ve siyasal pratiklerinin yanlış ya da yetersiz olduğu anlamına gelir.

Peki öyle mi?

Açıkçası bence değil.

Çünkü Kılıçdaroğlu, Genel Başkan olduğu 2010’dan bu yana CHP’de ideolojik ve siyasi olarak büyük dönüşüm yarattı. Ve bu çoğu zaman partiye rağmen oldu.

Devleti referans alan, hatta kendisini devletin sahibi sanan bir siyasi anlayış, yerini devlete mesafe alan, siyasal meşruiyetini toplumda arayan, toplumsal sorunları kamusal alana taşıyıp siyasallaştıran ve en önemlisi de partinin kuruluşundan gelen bagajların yükünü azaltmak için farklı toplumsal kesimlerle ilişki kuran, onlarla siyaseten konuşan bir parti oldu CHP.

Ve bütün bunlar CHP’nin, bir kimlik partisinden kitle partisine dönüşmesine yol açmıştır.

Ancak bütün bunlar CHP’yi tek başına sol, sosyal demokrat parti yapmamıştır.

Her şeye rağmen Genel Başkan olarak Kılıçdaroğlu’nun hakkını teslim etmek tüm CHP’lilerin sorumluluğudur.

Seçimin kazanılamaması liderlik düzeyindeki başarısızlıktan değil, çoğunlukla sahada örgütsel düzeyde ortaya çıkan nedenlerden dolayıdır.

ü

***

CHP, 14 Mayıs Meclis seçiminde evet başarısız olmuştur. Bu başarısızlık tek başına Kılıçdaroğlu’nun ait olmasa da siyasi olarak sorumlusu kendisidir.

Kılıçdaroğlu 14 ve 28 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı seçiminde başarısız olmuştur ve bu da tek başına ona ait değildir. Ortada Kılıçdaroğlu’nun siyasi lideri olduğu bir yapı seçimi kaybetmiştir. Buna ittifak lideri de iki belediye başkanı da dahildir.

Seçimin kazanılamaması liderlik düzeyindeki başarısızlıktan değil, çoğunlukla sahada örgütsel düzeyde ortaya çıkan nedenlerden dolayıdır.

İktidarın elinde olan imkanları orantısız biçimde kullanması, kara propagandaya karşı liderlerin kamusal alanda ve örgütlerin sahada karşılık üretememiş olması, başta sandık güvenliği olmak üzere kimi sorunlar bu başarısızlığın nedenlerindendir.

Bütün bu süreçte Kılıçdaroğlu’na ait olan başarısızlığın, nedeni kendisinin olduğu iki büyük tercihten kaynaklanmaktadır.

İlki danışmanlardan MYK üyelerine kadar yakın çalışma arkadaşlarını belirlerken, partide hedeflediği değişimi taşıyacak, temsil edecek insanları değil parti içi dengeyi de gözeterek seçim yapması;

İkincisi, partide yaptığı büyük değişimi, MYK’dan başlayarak PM, Meclis Grubu ve il, ilçe teşkilatlarına kadar taşıyacak mekanizmayı kurmamasıdır.

Ben bu durumu Kılıçdaroğlu’nun iradi olarak tercih ettiği bir yalnızlık olduğunu düşünüyorum.

Bu tercihlerin nedeni belki de liderliği sürdürebilmenin formülü olmasıdır.

Ne olursa olsun siyasete küsme lüksü hiç birimizin yok. Çünkü yerel seçimlerin kaybedilmesi makro düzlemde yaşanan kamusal sıkışmanın, mikro düzlemdeki özel alana sıkışma tehlikesini ortaya çıkarabilir.

ü

***

Toplumun büyük kısmının muhafazakar olduğu toplumda, Kılıçdaroğlu’nun siyaset aldığı risk çok değerlidir.

Gelinen noktada Kılıçdaroğlu ister yerel seçimden önce ister sonra yapılacak kurultayda aday olup olmamasından bağımsız olarak şunları yapmak durumundadır:

ü

  • Partideki değişimin kurumsallaşmasını sağlayacak lider ve parti yönetiminin önünü açmak,
  • Eğer kendisi devam edecekse bu değişim kurumsallaştıracak bir kadro tercihi yapmak,
  • Bu değişimi, yereli de içine alacak, onun hassasiyetlerini de kapsayacak biçimde hem ideolojik hem de söylem düzeyinde kurumsallaştıracak bir ya da birden çok yapı (mesela bir düşünce kuruluşu, dergi, yorum sitesi) kurmak,
  • Ve bu değişimi topluma daha güçlü anlatacak, toplumun farklı kesimleriyle siyasi taşıyıcı koalisyonlar kurmak,
  • Parti örgütünü hem yapısal hem de siyasi olarak yenilemek ve partideki değişimi içselleştirmiş insanları partiye katmak ve üye sayısını arttırmak,
  • Ve toplumla sahici ilişkiyi sürdürmek ve yoğunlaştırmak.

Bütün bunlar diğer olası adaylar için de bir yol haritası olabilir.

Diğer yandan şunu ifade etmeden bitirmeyelim. Evet kendinizi muhalefette gören biri olarak, seçim sonrasında mutsuz, umutsuz hissedebilirsiniz. Faturayı muhalefet partilerine kesebilir, onlardaki tartışmaları kayıkçı kavgasına da benzetebilirsiniz.

Ama ne olursa olsun siyasete küsme lüksü hiç birimizin yok.

Çünkü yerel seçimlerin kaybedilmesi makro düzlemde yaşanan kamusal sıkışmanın, mikro düzlemdeki özel alana sıkışma tehlikesini ortaya çıkarabilir.

Bu gerçekleştiğinde ise şu an sahip olduğunuz ve kamusal alanda yaşadığınız pek çok konforu ancak özel alanda yapabilirsiniz.

O yüzden siyasete sahip çıkmak ve şikayet ettiğimiz değiştirmek için onun parçası olmaktan başka seçeneğimiz yok. Hem de hiç olmadı kadar…