Tarihçi Ali Yaycıoğlu seçimin son düzlüğünde; “Tüm liderlerin sahada olmaları, bazı mitinglere hep birlikte, bazılarına tek tek katılmaları gerekli” olduğunu söylerken Akşener için parantez açıyor. “Meral Akşener’in moralinin iyi olması ve o moralle sahada olması önemli ve gerekli”.

Sunuş

Tarihçi Ali Yaycıoğlu bu ay, seçim sürecini, meydanları, liste tartışmalarını ve CHP’deki değişimi ve sonrasını konuştuk. Yaycıoğlu toplumun genelinde tedirginlik olduğunu ifade ederek bunun seçimi kaybetseler de gitmezler kaynaklı olduğunu dile getiriyor ve ekliyor; “Demokrasilerde seçimlerle iktidar değişimi sıradan bir durumdur”.

CHP’de listeler konusundaki tartışmalar içinse Yaycıoğlu; “Liste sonrası tartışmları bana ittifak siyaseti parti yönetimi tarafında örgüt ve tabanı iyi anlatılamadığını gösteriyor” tespitini yapıyor.

Seçimi kaybeden Erdoğan’ın parlamenter sisteme geçmek için adım atabileceğini, bunun ise tüm kartların yeniden dağıtılması anlamına geleceğini de ekledi

İlk sorum şu olsun seçim sürecini nasıl görüyorsunuz?

Şunu ifade ederek başlayayım AKP dönemi 6 Şubat Depremleriyle bitti, şu anda bitmiş iktidar döneminin uzatmalarındayız. Toplumun büyük bir kesiminde "artık bu dönem bitsin ve yeni bir sayfa açılsın" ruh hali var. Tabi bununla birlikte bir tedirginlik de var.

ü

Nasıl bir tedirginlik bu?

Gerçekten bu dönem bitecek mi, gerçekten yeni bir sayfa açılacak mı tedirginliği var. İktidarın değişiyor olduğu duygusunun güçlenmesine yerleşmesini iktidar engellemeye çalışıyor.

ü

Nasıl izin vermiyor?

Değişim isteyen insanlarda, ki toplumun en az yüzde altmışına tekabül ediyor bu kitle, tedirginlik var. Bu değişim olacak mı, seçimde hile yaparlar mı, seçim kaybettiklerinde iktidarı devredecekler mi gibi sorular var insanların kafasında. Ancak otoriter rejimlerde bu tedirginlik de normal sanırım. ABD 6 Ocak 2021 vakasını gördük. Trump yanlısı kitle parlamentoyu basabildi. Brezilya'da benzer olaylar oldu. 15 Temmuz Darbesi teşebbüsünün halkın desteği ile önlenmesi Türkiye için çok önemliydi şüphesiz. Ama aynı zamanda meşru bir seçimi tanımayan kitlelerin Erdoğan'ın seçim yenilgisini meşru görmeyip, hatta bir "darbe" olarak değerlendirip, iktidar değişimini önlemek için pazı paramiliter unsurlar ile beraber sokağa çıkacağına dair söylentiler dolanıyordu düne kadar. Gerçi bu söylentiler bugün üç dört ay öncesine göre revaçta değil.

ü

MESELE ERDOĞAN DEĞİL DEMOKRASİ

Değişim sanki meşru değilmiş gibi bir hava estiriyorlar, öyle değil mi?

Evet, iktidar, değişimi olağanüstü bir durummuş gibi sunuyor. İktidarın seçim yoluyla değişmesinin formal demokrasi açısından kabul edilir olsa da ülkenin âli menfaatleri için doğru olmadığı tezini dillendiriyorlar. Zaten sürekli "muhalefetin Erdoğan'ın gitmesi için uğraşıyor, bunun için çaba sarf ediyor, tüm dertleri Erdoğan" diye bir dil tutturuyorlar. Sanki Erdoğan'ın gitmesini istemek gayrimeşru, ülkenin menfaatlerine, tarihsel akışına, din ve devlete aykırı bir istekmiş gibi. Oysa demokrasilerde seçimlerle iktidar değişimi sıradan bir durumdur.

ü

Burada ilginç noktaya dikkat çekmek isterim, müsaadenizle:

ü

Bu Erdoğan iktidarının büyük çelişkisi ile ilgili. Erdoğanizm özünde çoğunlukçu bir siyasal hareket. AKP'nin özellikle Kürt çözüm sürecinin çökmesinden sonra ideolojik kodları toplumun çoğunluğunun ve aslî unsurunun muhafazakâr-dindar, Sünni-Hanefi Türklerden oluştuğu, bu kesimin hem çoğunluk hem ülkenin asıl sahibi olduğu varsayımına dayanıyor. O zaman demokrasi, çoğunlukçu bir çerçeve ile AKP iktidarının taşıyıcısı oluyor. Bu aslî çoğunluğun demokratik iradesi de Erdoğan'da müşahhas oluyor.

ü

Sorun şu. Toplumun desteği azalıp, iktidarın toplumdaki karşılığı yüzde ellinin altına düştüğünde, ki bugün durum böyle, iktidar bu çoğunlukçu demokrasi tezini artık kullanamama durumu ile karşı karşıya kalıyor. Peki O zaman ne yapacak?

ü

Başka tezler bulması gerekiyor.

Evet, çoğunlukçu demokrasi AKP ve Erdoğan için meşruluk getiren bir çerçeve olmaktan uzaklaşıyor. O zaman başka bir meşruluk çerçevesi bulmak gerekiyor. Ne o çerçeve? Bir yönüyle Devletçi-Güvenlikçi bir dile bürünüyorlar. Erdoğan'ın gitmesi devletin ve milletin âli menfaatlerine aykırı. Toplum Erdoğan'a "tam artık yeter" dese de, toplumun bu "fevri" kararından daha önemli olan bir gerçeklik var, o da Türkiye’nin Dünyanın şu kırılgan döneminde Erdoğan'ın liderliğine muhtaç olduğu... gibi bir takım tezler. Bu tezlerin dini nitelikli olanları var. Erdoğan sadece seçimle gelen bir lider değil, o bu zamanın hatta Türkiye'nin ötesinde bir tarihsel ve dini iradenin müşahhas hali. Bu teze göre demokratik seçimler Erdoğan'ın meşruluğunun tek kaynağı değil yani.

ü

Şimdi bu görüşlerin ne kadar dillendirilecek olduğunu göreceğiz. Ama sanki Erdoğan hala çoğunlukçu-demokrasi anlayışından vazgeçmiş gibi gözükmüyor. Diğer yandan Erdoğan'ın bugün Türkiye'de yüzde ellinin üzerinde oy alması mümkün değil. O zaman iki ihtimal var kendisi için. Ya demokratik meşrutiyet önemli değil diye bir karar verecek ve başka bir yola girecek, girmeye çalışacak. Ya da formel demokratik kurallar içinde başka bir oyun planı oluşturup, yüzde otuz-otuz beşlik tabanını kullanarak, bir şekilde gücü elinde tutup, mesela parlamenter sisteme geçiş senaryolarını çalışacak... Her halükarda çok sıkıştığı belli.

ü

ERDOĞAN KAYBEDERSE PARLAMENTER SİSTEME GEÇELİM DİYEBİLİR

Sizce böyle bir ihtimal var mı?

Erdoğan'ın parlamenter sisteme geçiş senaryolarını çalıştırdığını biliyoruz. Bence Erdoğan'ın kabul edeceği bir şekilde parlamenter sistem ihtimali sıfır değil. Hatta böyle bir oyun kurabilse, kartlar yeniden karılabilir. Diğer yandan Erdoğan'ın etrafında kafası çalışan da çok insan kalmadı. Kendisi de bitkin. Tabi seçim nasıl gelişir, ne olur, bu senaryolar seçim sonuçlarındaki kompozisyona bağlı. Ama ben Erdoğan'ın küllerinden yeniden doğacağını düşünmüyorum. Bence bu hikâye bitti. Artık şu ya da bu şekilde Post-Erdoğan dönemine giriyoruz, hatta girdik.

  Peki AKP kitlesi Post-Erdoğan dönemine hazırlıklı mı?  

Değil. İktidar değişirse ne olacak sorusunu soruyorlar ama çoğu hala ne yapar eder iktidarda kalır havasında. Bu durumda muhalefete önemli sorumluluk düşmektedir.

ü

Ne gibi?

Muhalefet hem tabanına hem de iktidar tabanına güçlü mesaj vermek durumunda. Bu değişimin olacağını, seçimi kazandıklarında iktidarı devralınıp, yeni ve taze bir dönemin başlayacağını topluma güçlü biçimde anlatabilmedir.

ü

Nasıl buluyorsunuz şu ana kadar kampanyayı, iletişim stratejisini?

Ben bu ana kadar çok kötü değil. Ama dikkat de edilmesi gerekiyor. Sonuçta 6 parti, 7 başkan yardımcısı var. Bunların söylemlerinin uyumlu olması, birbiri ile çelişmemeli gerekiyor. Bu da kolay değil.

ü

Hep söyleniyor. İyi bir koordinasyon gerekiyor. Bu birlikteliği güçlü tutmak gerekiyor. Güler yüzlü olmak gerekiyor, umut dolu olmak gerekiyor, değişimin herkes için iyi olacağını kuvvetli şekilde vurgulamak, toplumu, özellikle iki blok arasında kalan yüzde onluk - pn beşlik kesimi inandırmak gerekiyor.

ü

Bu süreçte bence rövanşizm duygusu verecek sembol ve kavramlardan uzak durulmalı. Birlikte Türkiye olarak birbirimizi kucaklayacak yeni bir dönemi başlatacağız vurgusunun hesaplaşma vurgusundan daha çok etkili olacağını düşünüyorum.

ü

KAPSAYICI SİYASET ŞART

AKP’lileri de kapsayacak bir siyasi akıl pratik gerekiyor sanıyorum seçimden sonra…

Şunu kabul edelim toplumun yüze 40-45'lik kısmı belli ki muhalefete oy vermeyecek. Bir kısmı kuvvetli şekilde Erdoğan'ın ve AKP-MHP ittifakının devamını arzuluyor. Bu yüzde 30-35'lik bir kesim. İktidar bloğundaki yüzde 10'luk bir kesimin ise çekinceleri var, endişeleri var, tedirginlikleri var. Bu son düzlükte muhalefet düşen 15'lik yüzen oy denen kesimi iyi tespit edip, onları ikna etmek.

ü

Ama bu o yüzde 30-35 kısmı dışlamak anlamına gelmiyor. Onlarla da her türlü diyalog kanalı açık olmalı. Sonuçta AKP’yi destekleyen büyük toplumsal kesim bir anda kararını değiştirmeyecek. Bu açıdan eğer yeni dönemde toplumsal kucaklaşma olacaksa bu toplumsal kesim de bu sürecin parçası olarak düşünmek gerekiyor.

ü

O zaman bu kesimle konuşacak, diyalog kuracak siyasi figürlereler gerekiyor sanki…

Kesinlikle. Zaten Millet İttifakında böyle aktörler bolca mevcut. Aktive olmaları gerekiyor!

ü

EN MAKUL SENARYO GERÇEKLEŞTİ İki önceki söyleşide Ekrem Bey’in ya aday olarak ya da başkan yardımcısı olarak sahada olmasını istediğinizi ifade ettiniz. Hatta o zaman daha başkan yardımcılığı konusu gündemde değildi. Şimdi başkan yardımcısı adayı olarak sahada. Nasıl buluyorsunuz performansını?

Açıkçası ben o zaman bu kadar kalabalık bir başkan yardımcılığı formülü düşünmemiştim. Aklımdaki bir ya da iki güçlü başkan yardımcılığı idi. Kemal Kılıçdaroğlu yanında Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş ya da Meral Akşener'i Başkan yardımcısı olarak öneren bir formüldü. Murat Somer ile geliştirdiğimiz bir çerçeveydi bu. Murat sonra bunu tekmil etti. Bu formül CHP'ye sunulduğunda ilk önce çok kabul edilmedi sanırım. Sonra malum kriz zamanında raftan indirilmiş. Malum, krizin sonlanması için kullanıldı. Tabi yedi başkan yardımcılığı formülü biraz ilk çerçeveyi gevşetti ama olsun. Ama bu tablo da kötü değil.

ü

Sadece Ekrem İmamoğlu'nun değil Mansur Yavaş'ın da sahada olmasını önemli buluyorum. Kemal Kılıçdaroğlu'na ve ittifaka güç veriyorlar. Ama bu arada önemli bir şey hissediyorum o da Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş arasında güçlü bir rabıta ve güven ilişkisi olduğu. Bunu bir gözlem olarak söylüyorum. Bu beni çok mutlu ediyor. Yani iki başkanın beraber hareket etmesi ve yeni dönemde de beraber hareket edecek olması çok büyük bir kazanım.

ü

İkisi birinden çok farklı ama ikisi de CHP’li…

Evet ikisi de CHP’li. Belki biri daha çok, biri daha az CHP’li denebilir ama ikisi de CHP’li. Bu gelecek bağlamında CHP için çok değerli.

ü

Türkiye’ye geldiğimde Ekrem İmamoğlu'nun Kırklareli ve Edirne gezilerine katıldım. Ekrem Bey'e olan ilgiyi ve sevgiyi çıplak gözle gördüm, ki o da bunun hakkını veriyor.

ü

AKŞENER’İN MORALİNİN İYİ OLMASI LAZIM Diğer liderle çok öne çıkmadı henüz. Yanılıyor muyum?

Evet. Bu süreçte liderler vekil listeleriyle ilgilenmiş olabilirler. Ama onların da sahada olmaları, bazı mitinglere hep birlikte, bazılarına tek tek katılmaları gerekli. Bugünlerde ben özellikle Meral Akşener'in sahada olmasını herkes çok önemsiyorun. İki üç yerde söyledim, Meral Akşener’in moralinin iyi olması ve o moralle sahada olması önemli ve gerekli. Ama morali düzeldi sanırım.

ü

Meral Akşener neden önemli?

Onun geride kalması seçimi zora düşürebilir. Sonuçta ittifaktaki her partinin özel bir hedef kitlesi var. Meral Hanım’ın da öyle. Bu seçimi her liderin performanslarının birleşimi kazandıracak. İyi Parti'nin Şubat ayındaki krizde biraz da akıl dışı ya da acemice kaybettiği oyları geri toplaması Millet İttifakı'nın Meclisteki sandalye sayısı için çok hayati. Ne günlere kaldık. Ben İyi Parti'ye akıl veriyorum (Gülüyor).

ü

Muhalefetin kazanmasının sadece Türkiye için önemli olmadığını tüm dünyadaki demokrasi taraftarlarının mutlu olacağını düşünüyoruz. Bunun üzerine yazdık da. Peki Amerikadan nasıl görünüyor, Türkiye’deki seçim süreci?

Türkiye’yi bilenler, ülkeyi az çok takip edenler değişim ihtimalinin yüksek olduğunu görüyor. Türkiye’yi yakından takip etmeyenler ise bu tür rejimler bir kere geldi mi gitmez diye düşünüyorlar.  Bunlar Türkiye’yi bir tür Ortadoğu ya da Orta Asya diktatörlüklerine benzer bir rejim olarak algılıyorlar. Türkiye’nin demokrasi deneyimi zaten bir parantezdi, normal durum değildi, şimdi normale dönüldü ... bu bakışı böyle özetleyebiliriz sanırım.

ü

Ama, dediğim gibi, Türkiye’yi daha iyi bilenler, Osmanlı tarihine biraz aşina olanlar daha farklı düşünüyorlar. Çok büyük bir ilgi gözükmüyor Türkiye’ye. Ama bunu arttırmak gerek. Muhalefetin de dünyada kendini daha çok anlatması gerekiyor. Ne AB ne ABD ile pek bir ilişki kurmuyorlar maalesef.

ü

İkinci olarak Türkiye’de muhalefetin kazanması tüm dünyadaki demokrasi geri dönüş önemli bir tecrübe olacak. Türkiye'de otoriter iktidarın seçimle değişmesi hem Türkiye'nin komşularını etkileyecek; hem de yeni otoriter rejimlerin güçlendiği ama bunlara karşı mücadele pratiklerinde arayış içinde olan ülkelere esin kaynağı olacak.

ü

Burada şu notu düşeyim…

ü

YENİ BİR DÜNYADA YENİ BİR DEMOKRASİ İNŞA EDECEĞİZ Buyrun…

Eskiden kafamızda demokratik rejimler nasıl olur sorusuna verdiğimiz bir cevap vardı. Mesela Kopenhag kriterleri vardı. Yani elimizde belli şablonlar, okuma kalıpları vardı. Şimdi karşı karşıya olduğumuz gerçek şu; Elimizde yeni dönemin demokrasi tasarımı hakkında eskisi kadar emin olduğumuz bir model yok. Hem liberal hem sosyal demokrasilerin kriz içinde olduğu, yeni bir demokratik inşanın imkanlarının ve sınırlarının sorgulandığı bir dönemdeyiz.

ü

Bu açıdan Türkiye kendi deneyimi ile yeni dönemin demokratik tasarımının oluşmasına önemli bir kaktı sunabilir. Bu açıdan Türkiye’de muhalefetin verdiği bu mücadele sadece demokratik kazanım olarak değil yeni  dönemin demokrasi inşasında yeni parametrelerin oluşturmak açısından evrensel değere sahiptir diye düşünüyorum.

ü

Biraz daha açar mısını?

Aslında Erdoğan'ın yönetimi altında Türkiye popülist-otoriter (ya da bu rejimlere hangi ismi vereceksek) hareketler için güçlü bir model ülke oldu desek yanlış olmaz. Dünyada pek çok lider bu konuda Erdoğan’ı takip etti.

Şimdi cevabını aradığımız soru, bu süreç tersine döner mi? Türkiye’desağlanacak başarı dünya için bir ilham kaynağı olabilir mi? İşte muhalefetin bu evrensel sorumlulukla hareket etmesi gerekiyor.

ü

Önümüzdeki dönem bir demokratik restorasyon değil yeni bir demokrasi kurma deneyimi olacak. Artık bilmediğimiz sahalara geldik, aşina olmadığımız bir dünyadayız, geleceği, bu demokratik çerçeveyi, sadece eski referanslarımızla kuramayız. Ekonomi-siyaset ilişki değişiyor. Dijital teknolojinin demokrasi ve otoriterlik ile ilişkisini yeniden düşünmeliyiz. Toplumların birlikten ne anladıkları değişiyor. Milli Devlet içinde şekillenen birlik anlayışı büyük oranda deforme oldu. Küresel ağlar bize yeni ortaklaşmalar, dayanışma ağları, sadakatler getiriyor. Buna mukabil 1970'lerden itibaren hâkim olan iktisadi nizam ülkeler içinde çok büyük eşitsizlikler ortaya çıkardı. Ama bu dönemin sonuna geldik. Geldik gelmesine de yeni iktisadi düzen konusunda ne ABD ne AB'de, ne Sol ne Sağ'da bir netlik yok. Toplumlar, özellikle güvencesiz ama bir şekilde ülkelerin aslî unsuru olduğunu düşünen kesimler çok kızgın. Siyasal partiler nitelik değiştiriyor. Bazı açılardan manalarını kaybediyor. Karizmatik liderler partilerin çök ötesine geçiyor. Bu arada bilim o kadar gelişti ki, bazen demokrasiye gerçekten yer kaldı mı diye soruyor insanlar. Bununla beraber, toplumlarda kadınların, azınlıkta kalanların demokrasi talebi güçleniyor. Yani birbiriyle çelişen, eski varsayımlarımızın işlemediği çok karmaşık bir döneme girdik.

ü

CESARET ŞART Bir belirsizlik söz konusu yani?

Kesinlikle. Bu yüzden cesur olmak gerekiyor. Cesareti olmayan insanlar ha bire döner tarihe bakar. Cesareti olan insanlar tarihi kullanır ama geleceğe bakar. Bizim geleceğe bakmamız lazım.

ü

Listelere bakma imkânınız oldu mu?

CHP’nin listesine baktım ağırlıklı. Bir de Yeşil Sol ve TİP’e baktım. CHP listelerinde elbette şikâyet edeceğimiz şeyler var. En başta kadın konusu. Kadınların güçlü biçimde temsil edilmesi gerekiyordu ki aday adayları arasında çok değerli kadın siyasetçiler, akademik kişilikler ve sivil toplumdan gelenler vardı. Maalesef kadınlar CHP'de olması gereken oranda temsil edilmeyecekler bu yeni dönemde. Onun dışında daha yeni yüzlerin gelmesini beklerdim ben.

ü

Ancak bu eleştirilere rağmen şunu da biliyorum ittifak içindeki dört parti ve İyi Parti’nin aday göstermediği yerlerin yerine bu partiden insanlara da yer verildi listelere. Ben açıkçası ittifak içinde olan partilere verilen kotaları olumsuz değerlendirmiyorum.

ü

Çok olduğu eleştirisi var…

Evet ama CHP yönetimi 14 Mayıs sonrasında bu partilerin siyaseten güçlüğü olmasını istiyor belli ki. Bir anlamda siyasi alanı kurucu rol oynuyor CHP ve bu partilere de o imkânı veriyor.

ü

Ben eleştirilerin temelinde CHP yönetiminin, kendi tabanıyla iletişim sıkıntılarını görüyorum. Parti yönetimi ve tabanı arasında iyi bir iletişim yok.

ü

Belli ki CHP tabanına ittifak yeterince iyi anlatılamadı. Oysa parti yönetiminin örgütlere, tabana bu sürecin, yapılan özverinin kısa değil uzun vadeli kazanım elde edileceğini anlatmalıydı. Belki kalan sürede böyle bir diyaloğu kurabilirler.

ü

REKABET DEMOKRATİK ORTAMDA OLUR

Diğer partilerin siyaseten güçlenmesi uzun vadede rekabet anlamına gelmez mi?

Şüphesiz ama rekabet ancak demokratik bir ortamda olur. Şu an böyle bir ortam yok ve bu ittifak da bu ortamı sağlamak için yapılıyor.

ü

Ama ben CHP’nin sağ partilerle kurduğu bu ilişkiyi partinin uzun vadeli kazanımları açısından önemli görüyorum. CHP 1940’da DP’yi doğurdu. CHP şimdi başka bir doğum yapıyor. Bu stratejik kararın CHP'nin tabanına anlatılması gerekiyor.

ü

Ben bu durumu Kılıçdaroğlu’nun siyasi yalnızlığı olarak tanımlıyorum. Yani başarmak istediği dönüşüm parti yönetimi tarafından yeterince sahiplenilmiş değil. Karılır mısınız buna?

Evet Kılıçdaroğlu’nun bir yalnızlığı var, bunu kabul ediyorum. Ama daha önemli bir eksiklik var ortada.

ü

Nedir?

Kemal Bey’in bugüne kadar yaptıklarının ve yapmak istediklerinin kuramsal bir çerçevesi yok. Her şey pratik üzerinden gidiyor. Sezgisel gidiyor. Buna ek olarak biraz reaksiyoner de gidiyor. Tüm bunları günümüz siyasetinin doğasından kaynaklanan unsurlar olarak kabul edebilirsiniz tabi. Ama bana kalırsa Kılıçdaroğlu’nun bugüne kadar yaptıklarının ve yapmak istediklerinin, mesela partinin geniş kitlelelere açılması, daha kapsayıcı ve çoğulcu olması, belli bir özeleştiri ile tarihe yaklaşması, yeni bir kamucu dil oluşturması... tüm bunların artık kuramsal bir çerçeveye oturtulması şart. CHP dünyasında bunu yapacak entelektüel kapasite var. Siz varsınız politikyol ekibi olarak mesela.

ü

DEĞİŞİM KURUMSALLAŞMALI

Teşekkür ederiz iltifata…

Bence CHP’deki dönüşümün fikri çerçevesini ortaya koyma zamanı, bunu çalışma zamanı geldi.

ü

Ki CHP’de böyle tarihsel dönüşümler hep olmuştur. İlk Hedefler Beyannamesi, Ortanın Solu, Demokratik Sol gibi pek çok tartışma ve dönüşüm adımlar CHP çatısı altında olmuştur.

ü

CHP'nin yaşadığı bu süreci kavramsallaştırmak, kuramsal bir çerçeveye oturmak, projeleri belli bir uyum ve tutarlılık içinde kurgulamak, Dünya'daki diğer sol ve demokratik merkez partilerle, özellikle otoriter rejimlerle mücadele eden parti ve siyasal hareketlerle nitelikli ilişiler kurmak... çok yönlü ve kapsamlı bir tartışmanın olması çok verimli sonuçlar doğuracaktır.

ü

Özetle ben CHP bir fikrî sıçramanın eşiğinde olabileceğini düşünüyorum. Ama bu sürecin sadece parti elitlerini değil partinin geniş, Türkiye'nin en az yüzde 25'ini kapsayan tabana mal olması, bu tartışma sürecinin toplum kesimleri kapsayacak şekilde işlemesi gerekir.

ü

Kolay olabilir mi bu süreç?

Olmayabilir hatta sert geçebilir.

ü

Neden?

Çünkü CHP homojen bir parti değil. CHP’yi daha geleneksel, belki bir anlamda Kemalist, neo-Kemalist, çizgide tutmak isteyenler olacak; daha sol çizgiye çekmek isteyenler olacak; merkeze yaklaştırmak, bir anlamda pragmatik bir merkez parti olarak konumlandırmak isteyenler olacak. Ve bunlar arasında mücadele olacak. Ya da yeni sentezler oluşacak. Kim bilir

ü

ü

CHP Sol'dan uzaklaşıyor mu?

Tabi Yeşil Sol Parti ve TİP'teki gelişmeler de bu tartışmada etkili olabilir. CHP’deki tartışma ile Yeşil Sol Parti-TİP tartışması önümüzdeki dönemde Solu da Türkiye’yi de etkileyecek. Bu iki parti güçlendikçe CHP’nin merkezde konumlanacağını düşünebiliriz. Bakalım, göreceğiz. Her hâlükârda yeni dönemde CHP içinde çok ilginç bir tartışma olacak, olması gerekiyor. Özellikle seçim kazanılırsa. Umarım fikri tartışma liderlik mücadelelerin gölgesi altında kalmaz.

ü

ü

ü