Türkiye'nin sosyal bir devlet olduğunu iddia etmek zor olsa da adil ve etkili reformlara ihtiyaç duyduğumuz bir gerçektir. Ancak, bu reformlar hukukun üstünlüğünü merkeze almayacak ve adaleti sağlamayacaksa sadece zaman ve kaynak israfına yol açacak, amaçlarına ulaşmaktan uzak kalacaktır. Her seçim döneminde, siyasi partilerin vaatleri arasında sıkça yer alan "sosyal politikalar" kavramı, toplumun geniş kesimlerine umut aşılar. Fakat, birçok durumda bu vaatlerin gerçekleşme sürecinde sadece parasal vaatler öne çıkar ve hukuk, adalet gibi temel değerlerimiz göz ardı edilir.

Gerçek bir sosyal devlet, sadece maddi kaynakların paylaşılmasından ziyade, adaletin, hukukun ve toplumsal refahın temellerine dayanan bir yapıya ihtiyaç duyar.

Hukuk ve Adalet kavramını içselleştirdiğimiz gün gerisi zaten gelir.

Hukukun sadece kâğıt üzerinde kalması değil, toplumun her bireyi tarafından içselleştirilmesi gereklidir. Bireylerin hukuki değerleri, normları ve adalet anlayışını benimsemesi ve hayatlarına yansıtması ile daha hızlı yol alabiliriz.

Gerçek bir sosyal devlet nasıl olmalı?

Gerçek bir sosyal devlet, adaletin tesis edildiği bir toplumda yeşerir. Adalet, her bireyin eşit değil, adil bir şekilde muamele gördüğü bir ortamın sağlanması demektir.

“Eşit davranarak değil, herkese ihtiyaç olanı verirsen adil olursun.”

Hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılık, her bireyin haklarının korunması, haksızlıklara karşı etkin bir mücadele ve bağımsız yargı sistemi gibi unsurlar gerçek adaletin inşa edilmesine katkı sağlar. Gerçek bir sosyal devlette, hukukun egemenliği kesintisiz bir şekilde sağlanır. Hukuk, toplumun düzenini ve istikrarını sağlamak amacıyla tüm bireyleri bağlar. Yasaların herkese eşit uygulanması, yargı süreçlerinin şeffaf ve adil yürütülmesi, hukuk kurallarının güçlü bir şekilde korunması sosyal devletin önemli bir temelini oluşturur.

Gerçek bir sosyal devlette, eşitlik ve toplumsal refah politikaları önceliklidir!

Toplumun her kesimindeki insanların temel ihtiyaçlarına erişimi sağlamak, eşit fırsatlar sunmak ve sosyal adaleti sağlamak sosyal devletin amacıdır.

Eğitim, sağlık, barınma gibi temel ihtiyaçlar herkes için erişilebilir hale getirilmeli ve dezavantajlı gruplara özel destekler sağlanmalıdır.

Gelir adaleti ve vergi sisteminin adil bir şekilde düzenlenmesi de sosyal devletin hedeflerinden biridir.

Sosyal adaleti sağlamak için aşağıdaki adımları atıyor muyuz? Eğitim:
  • Ücretsiz ve zorunlu eğitim sağlanmalı, nitelikli eğitim her çocuk için eşit erişilebilirlikte olmalı ve çocukların okula devam etmeleri teşvik edilmelidir.
  • Dezavantajlı gruplara yönelik özel destekler sağlanmalıdır, bu destekler eğitim materyalleri, burslar, öğretmen desteği gibi şekillerde olabilir.
  • Mesleki eğitim programlarına ve yetişkin eğitimine erişim kolaylaştırılmalıdır.
Sağlık:
  • Ücretsiz veya uygun maliyetli temel sağlık hizmetleri sunulmalıdır.
  • Hastaneler, sağlık merkezleri ve sağlık personeli düzenli olarak güncellenmeli ve ihtiyaçlara göre dağıtılmalıdır.
  • Dezavantajlı gruplara özel sağlık programları ve ücretsiz hizmetler sunulmalıdır.
Barınma:
  • Uygun maliyetli ve güvenli konutlar sağlanmalıdır.
  • Evsizlikle mücadele için destek programları oluşturulmalı ve konut eksikliği sorunu çözülmelidir.
  • Konut kredileri ve hibe programları aracılığıyla dezavantajlı gruplara yardım edilmelidir.

ü

Karar alma süreçlerine toplumun tüm kesimlerinin katılımının sağlanması, halkın taleplerinin dikkate alınması ve devletin hesap verebilir bir yapıya sahip olması demokratik bir sosyal devletin göstergelerindendir.   Gelir Adaleti:
  • Vergi sistemi adil bir şekilde düzenlenmelidir. Yüksek gelire sahip olanlar daha yüksek oranda vergi ödemelidir.
  • Gelir dağılımındaki eşitsizliği azaltmak için sosyal transferler ve gelir destekleri sağlanmalıdır.
  • Asgari ücret belirlenirken alım gücü esas alınmalıdır.
Dezavantajlı Gruplara Özel Destekler:
  • Engelliler, yaşlılar, çocuklar, kadınlar gibi dezavantajlı gruplara özel destek programları oluşturulmalıdır.
  • Bu destekler, maddi yardımlar, sosyal hizmetler, istihdam fırsatları ve diğer kaynaklara erişimi kolaylaştırmayı içermelidir.
  • Ayrımcılıkla mücadele etmek için yasal düzenlemeler yapılmalı ve eşitlik ilkesi korunmalıdır.
*İlerde, Çok detaylı bir yazı ile “dezavantajlı guruplar nedir ve dezavantaj nasıl ortadan kalkar” yazacağım.

ü

Gerçek bir sosyal devlet, sürdürülebilirlik ve insan hakları ilkelerine de odaklanır.

Doğal kaynakların korunması, çevrenin sürdürülebilir kullanımı ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakılması hedeflenir.

İnsan hakları evrensel ilkelere saygı gösterilerek, her bireyin onuru ve özgürlüğü korunur.

Peki aşağıdakilere bir göz atın ne kadarına sahibiz? İnsan haklarına saygı gösterilmesi, her bireyin onuru ve özgürlüğünün korunmasıyla ilgilidir. Bu, insanların adil ve eşit bir şekilde muamele görmesini, ayrımcılığa maruz kalmamasını ve temel haklarının güvence altına alınmasını sağlamayı amaçlar. İnsan hakları evrensel ilkelere dayanır ve her bireyin yaşam hakkı, ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, eşitlik, adalet, mahremiyet gibi temel haklara sahip olduğunu vurgular. Bu hakların korunması ve yaygınlaştırılması için yasalar, anayasalar ve uluslararası sözleşmelerle desteklenen bir çerçeve bulunmaktadır. Gerçek bir sosyal devlette, yönetim süreçlerinin katılımcı, şeffaf ve hesap verebilir olması gerekmektedir.

Karar alma süreçlerine toplumun tüm kesimlerinin katılımının sağlanması, halkın taleplerinin dikkate alınması ve devletin hesap verebilir bir yapıya sahip olması demokratik bir sosyal devletin göstergelerindendir.

Gerçeklikle ideal arasındaki farkı değerlendirirken, sosyal bir devlet olduğumuzu söylemek oldukça zor. Ülkemiz, bazı sosyal devlet unsurlarını içerse de tam anlamıyla sosyal devlet ilkesine uygun hareket etme konusunda eksiklikler taşıdığını fark etmek zor olmasa gerek.
Bir de bu açıdan bakalım mı? Katılımcılık: Karar alma süreçlerine toplumun tüm kesimlerinin katılımının sağlanması önemlidir. Bu, vatandaşların siyasi temsilciler aracılığıyla veya doğrudan katılım yoluyla fikirlerini ve taleplerini ifade etmeleri anlamına gelir. Katılımcılık, vatandaşların kararların alınmasında etkili bir rol oynamasını ve toplumun çeşitli kesimlerinin çıkarlarının göz önünde bulundurulmasını sağlar. Şeffaflık: Karar alma süreçleri ve yönetim faaliyetleri şeffaf olmalıdır. Bu, vatandaşların yönetimin nasıl çalıştığını anlamalarını ve kararların nasıl alındığını takip etmelerini sağlar. Şeffaflık, hükümetin açık bilgi sağlaması, kamuya açık toplantılar düzenlemesi ve halkın bilgi edinme hakkını kullanmasını teşvik etmesi gereklidir. Hesap verebilirlik: Devletin, kararlarıyla ilgili olarak vatandaşlara hesap verebilir olması önemlidir. Bu, hükümetin eylemlerinin ve politikalarının etkilerini açıklamasını, sorumluluklarını kabul etmesini ve gerektiğinde düzeltici önlemler almasını gerektirir. Hesap verebilirlik, demokratik süreçler ve denetim mekanizmaları aracılığıyla sağlanabilir. Halkın taleplerinin dikkate alınması: Bir sosyal devlette hükümet, vatandaşların taleplerini ve ihtiyaçlarını dikkate almalıdır. Bu, hükümetin vatandaşların refahını ve toplumsal adaleti sağlama amacına odaklanmasını gerektirir. Halkın taleplerinin dikkate alınması, katılımcılığın bir sonucu olarak ortaya çıkar ve politika yapım sürecine doğrudan veya temsilciler aracılığıyla katılımı içerir.

Gerçeklikle ideal arasındaki farkı değerlendirirken, sosyal bir devlet olduğumuzu söylemek oldukça zor.

Ülkemiz, bazı sosyal devlet unsurlarını içerse de tam anlamıyla sosyal devlet ilkesine uygun hareket etme konusunda eksiklikler taşıdığını fark etmek zor olmasa gerek.

Adil bir reform yapmayacaksanız, atılan her adım zaman ve kaynak israfıdır.

Sonuç olarak, Türkiye'nin sosyal bir devlet olduğunu iddia etmek zor olsa da adil ve etkili reformlara ihtiyaç duyduğumuz bir gerçektir. Ancak, bu reformlar hukukun üstünlüğünü merkeze almayacak ve adaleti sağlamayacaksa sadece zaman ve kaynak israfına yol açacak, amaçlarına ulaşmaktan uzak kalacaktır.

Peki, gerçek bir sosyal devlet miyiz?

Editör: İlker Çelik