Özellikle BM nezdinde uluslararası işbirliği devam edecektir. Önemli olan devletlerin, bakış açılarını ve politikalarını ekolojik temelde değiştirip değiştiremeyeceğidir. Mevcut uluslararası işbirliği mekanizmalarına katılmak ve çıktılarını uygulamak bu yönde atılmış önemli bir adımdır.

Uluslararası nitelikte olan ve dolayısıyla da çözümünde uluslararası işbirliğinin başat unsur olduğu çevre sorunları; doğayı, insan ve canlı yaşamını tehdit etmeye devam etmektedir. Okyanuslarda oluşan plastik adaları, Amazon Ormanları’nın yanması, dünyanın farklı bölgelerinde görülen kuraklıklar, seller, buzulların erimeye devam etmesi, Ukrayna-Rusya Savaşı’nda çevrenin kirlenmesi, nükleer tehdit; Suriye’deki iç savaşın çevreye büyük zarar vermesi, ekokırım tartışmaları ve yeni bir El Nino dalgası gündemi teşkil eden unsurlar arasında yer almaktadır.

1970’lerden beri çevre sorunlarının çözümünün ehemmiyetine dair uluslararası farkındalık artmaktadır ve söz konusu farkındalık çözüm girişimlerine yansımaktadır. Her ne kadar toplum nezdinde “uzak bir tehdit” olarak algılansa da iklim krizinin insan, canlı ve doğa yaşamını en fazla tehdit eden unsur olmasından hareketle dikkatler bu noktaya çevrilmektedir. İlgili momentum canlı tutulmaya çalışılmaktadır. Momentumun göstergesi uluslararası işbirliğinin devam etmesi ve söz konusu işbirliğinin çıktılarıdır.

İklim krizi ile doğrudan ya da dolaylı bağlantılı konularda uluslararası işbirliği sürdürülmektedir. Bu bağlamda 2015 tarihli Paris Anlaşması iklim değişikliğine adaptasyon ve iklim değişikliği ile mücadelede en büyük başarılardan biri olarak nitelendirilebilir. Bağlayıcı olup taraf devletler açısından kapsamlı olması diğer bir ifadeyle gelişmiş ülkelerin yanında gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeleri de sorumluluk altına sokması açısından önemlidir.

Sera gazı salımlarının azaltılmasında taraf ülkeye sorumluluk yüklemektedir. Örneğin geçtiğimiz yıllarda Paris Anlaşması’na taraf olan Türkiye, güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı’nı BM Sekreteryası’na sunmuştur. Söz konusu Beyan, sera gazı salım azaltım hedeflerini içerdiği için önem teşkil etmektedir. Buna göre Türkiye, 2030 itibariyle sera gazı salımlarını yüzde 41 azaltmayı hedeflediğini açıklamıştır.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin son yayımladığı rapor, iklim krizi ile mücadelede ve iklim krizine adaptasyon başlığında istenilen hedeflerin gerçekleşmediğini ve gereken adımların atılmadığını göstermektedir. İklim krizi ile mücadelede mihenk taşı olan Paris Anlaşması’nın önemli çıktılarından olan küresel sıcaklık artışının 1.5 derece ile sınırlanması hedefinin gerçekleşmesinin giderek zorlaştığına dikkat çekilmektedir. Dolayısıyla devletlerin iklim krizi ile mücadelede kendilerinden bekleneni yapmadıkları vurgulanmıştır.

Bilim insanları, yukarıdaki tabloyu daha da kötüye götürecek gelişmelerin yaşanma olasılığına dikkat çekmektedir: önümüzdeki aylarda El Nino’nun başlayabileceğine dair uyarılarda bulunulmaktadır. Bu bağlamda en büyük etkinin sıcaklık artışında görüleceği tahmin edilmektedir. 2023 ve 2024’te sıcaklıkların artmasında rekor yaşanabileceğine dair değerlendirmelerde bulunulmaktadır. Bunun nedeni Ekvator boyunca batı yönünden esen rüzgarların yavaşlaması, ılık suların doğuya doğru itilmesi ve okyanuslardaki yüzey sıcaklığının artması olarak ifade edilebilir.

El Nino hava olayları sırasında sıcaklık yaklaşık 0.2 santigrat derece artmaktadır. Uzmanlar bu bağlamda orman yangınlarının artabileceğine, kuraklıkların görülebileceğine ve şiddetli sıcak hava dalgalarının yaşanabileceğine dikkat çekmektedir. 2016’da yaşanan El Nino’dan bu yana fosil yakıtların kullanımına devam edilmesi ve sıcaklık artışının sürmesi 2023-2024 senaryolarının merkezinde yer almaktadır.

Yukarıda da ifade edildiği üzere iklim değişikliği gündemde yer almaktadır. Devletlerin tek başına adım atmalarının yanında uluslararası çapta işbirliğinin sürdürülerek devletlerin eylemlerini tetikleyecek ve denetleyecek mekanizmaların oluşturulmasına devam ettiği görülmektedir. Son dönemde uluslararası hukuk bünyesinde “insanlığın ortak mirası” olarak değerlendirilen farklı bölgelere ilişkin uluslararası düzenlemeler öne çıkmaktadır.

Diğer bir ifadeyle çevre korunması ve çevre sorunlarına mücadele gündemine bakıldığında yine iklim krizi ile mücadele öncelikli yerini korurken iklim krizi ile doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantılı olan okyanustaki ekosistemin dengesinin bozulması, biyoçeşitlilik kaybı ve ormansızlaşma öne çıkmaktadır. Sayılan başlıklarda mücadeleye ve çözüme ilişkin uluslararası hukuk kapsamında adımlar atılmaktadır.

Mart 2023’de okyanuslarda biyoçeşitliliğin korunmasına dair BM andlaşması imzalanmıştır. Açık denizde diğer bir ifadeyle devletlerin deniz yetki alanlarının dışındaki bölgelerde biyoçeşitliliği korumayı merkezine almıştır.

Mart 2023’de okyanuslarda biyoçeşitliliğin korunmasına dair BM andlaşması imzalanmıştır. Açık denizde diğer bir ifadeyle devletlerin deniz yetki alanlarının dışındaki bölgelerde biyoçeşitliliği korumayı merkezine almıştır. Korunacak alan okyanusların yaklaşık üçte ikisine tekabül etmektedir. Açık denizlerdeki ekosistemin korunması aynı zamanda biyoçeşitliliğin korunması ile de yakından bağlantılıdır. İklim değişikliğinin yanında aşırı avlanma ve nakliye trafiği de biyoçeşitliliği tehdit eden başlıca unsurlar arasında yer almaktadır. BM Okyanus Andlaşması, aynı zamanda BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne dayanmaktadır.

BM Okyanus Andlaşması, deniz koruma alanlarının oluşturulması için yasal bir çerçeve hazırlamaktadır. Andlaşma’ya taraf devletler belirli dönemlerde biraya gelecek, ilgili çalışmaların değerlendirileceği taraflar konferansı düzenlenecektir. Dolayısıyla uluslararası ilkim politikalarının önemli mekanizmalarından olan hesapverebilirlik Okyanus Andlaşması’nda da geçerli olacaktır.

Aralık 2022’de de Küresel Biyoçeşitlilik Çerçeve Andlaşması’na imza atılmıştır. İklim değişikliği ile bağlantılı olan küresel ısınmayı 1.5 derecede tutma hedefiyle yakından bağlantılıdır. Biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve bu döngüyü tersine çevirmeyi amaçlanmaktadır. 2030’a kadar çeşitli hedefler belirlenmiştir. Toplam yüzde 30 oranında bir bölge korunacak, gelişmekte olan ülkelere her yıl 30 milyar Amerikan doları finansman sağlanacaktır.

Bu doğrultuda taraf devletlerin ilgili planlamada bulunması ve bu planlamaya dair yasama yapması gerekmektedir. İklim krizi ile biyoçeşitlilik kaybı arasında bağlantı kurmuştur. Paris Anlaşması’nda ve BM Okyanus Andlaşması’nda da olduğu üzere denetim ve hesap verme mekanizması Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması için de geçerlidir. Fakat burada altının çizilmesi gereken bir nokta bulunmaktadır: şirketler de hesap verme sorumluluğuna sahiptir. Dolayısıyla yukarıda değinilen iki anlaşma da Paris Anlaşması’nın bütünüyle uygulanmasında hayati öneme sahiptir.

Ormansızlaşma ile mücadelede önemli adımlar atılabilmektedir. Avrupa Birliği (AB) Parlamentosu, ormansızlaşma faaliyetlerinin önüne geçmek için son dönemde önemli bir karar almıştır. Ormansızlaşma faaliyetlerine dayanan veya söz konusu faaliyetlere neden olan ithalat ürünlerine yasak geleceğine dair yeni bir yasama düzenlemesi üzerinde çalışılmıştır.

Söz konusu kararın iklim değişikliğine sebebiyet veren ormansızlaşma faaliyetleriyle mücadelede bir ilki teşkil ettiğini söylemek mümkündür. AB üyelerinin onayı ile yürürlüğe girecek karara göre ormansızlaşma faaliyetleri neticesinde elde edilen kakao, kahve ve basım kağıdının da aralarında bulunduğu ithalat ürünlerine yasak gelecektir. AB Parlamentosu’nun bizzat yaptığı açıklamaya göre dünya genelindeki ormansızlaşan bölgenin yaklaşık yüzde 10 gibi bir oranından Avrupa sorumludur.

İklim krizinin etkisi artarak devam etmektedir. Yukarıda da gösterilmeye çalışıldığı üzere söz konusu etki birden fazla alanda görülmektedir. Devletlerin kendi sınırları içindeki sorumluluklarını yerine getirmelerinin yanında insanlığın ortak mirası olan okyanusların, ayrıca ormanların ve benzeri unsurların korunmasında da sorumluluğun olduğu ve dolayısıyla atılması gereken adımların olduğu görülmüştür.

Ormansızlaşmanın önüne geçmeye yönelik AB’nin son girişimi Amazon yağmur ormanları özelinde ulusal korumanın yanında uluslararası korumanın da gündemde ve gerekli bir adım olduğunu göstermiştir. Brezilya eski devlet başkanı Bolsonaro yangınlara yönelik tepkisizliği nedeniyle uluslararası alanda şiddetli bir şekilde eleştirilmişti.

Paris Anlaşması’nın gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeleri içermesinde dolayısıyla iklim krizi ile mücadelede geçmiş işbirliği çıktılarına kıyasla daha kapsamlı olmasında ABD ve Çin arasındaki işbirliğinin ne kadar etkili olduğunun altının çizilmesi gerekmektedir.

Yerelde yaşanmasına rağmen Amazon Yağmur Ormanları’nın yok edilmesi ve yağmur ormanı niteliğini kaybetmesi, etkileriyle ve sonuçlarıyla uluslararası niteliğe sahiptir. Ormansızlaşmadan ve tarım endüstrisinin faaliyetlerinden dolayı sera gazı salım miktarında büyük oranda artış yaşanmıştır. Brezilya’nın yeni lideri Lula ise ormansızlaşma ile mücadeleyi merkezine alan yeni bir çevre planının gündemde olduğunu açıklayarak Amazonların yok edilmesine yönelik uluslararası endişeleri dindirmeye çalışmaktadır.

BM çalışmalarının ve devletlerin aktif katılımının yanında AB de iklim değişikliği ile mücadelede önde gelen bir aktör olduğunu yeniden göstermiştir. Genel olarak iklim krizi ile mücadelede atılan adımlara ve gündemde yer alan uluslararası girişimlere bakıldığında AB’nin önde gelen bir aktör olduğu görülmektedir. Paris Anlaşması’nın hazırlanmasına ve kabul edilmesine giden süreçte eski Başkan Barack Obama yönetiminde ABD’nin lider pozisyonda olduğunu belirtmek mümkündür.

Paris Anlaşması’nın gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeleri içermesinde dolayısıyla iklim krizi ile mücadelede geçmiş işbirliği çıktılarına kıyasla daha kapsamlı olmasında ABD ve Çin arasındaki işbirliğinin ne kadar etkili olduğunun altının çizilmesi gerekmektedir. Obama’dan sonra Amerikan başkanlık koltuğuna iklim değişikliğini kabul etmeyen hatta inkâr eden Donald Trump’ın oturması ABD’nin iklim değişikliği ile mücadelede lider pozisyonunu kaybetmesine ve bir kez daha AB’nin öne çıkmasına neden olmuştur.

Sonuç olarak özellikle BM nezdinde uluslararası işbirliği devam edecektir. Önemli olan devletlerin, bakış açılarını ve politikalarını ekolojik temelde değiştirip değiştiremeyeceğidir. Mevcut uluslararası işbirliği mekanizmalarına katılmak ve çıktılarını uygulamak bu yönde atılmış önemli bir adımdır.