Gelir adaletsizliği sadece Türkiye’nin değil dünyanın da en temel sorunlarından birisi. Ekonomist Mehmet Çağdaş İşim dünya ve Türkiye’de gelir adaletsizliğini yazdı Yaratılan rant ekonomisinin topluma yayılamadığını ve bu verilerin doğruluğu hususunda da şüpheler olmasına rağmen bu verilerle dahi AB ülkelerine kıyasla en kötü gelir adaleti verilerinin ortaya çıktığını söylemekte fayda var. Tarihi yüksek seviyede kur, enflasyon ve faiz döngüsünün tarihte görülmemiş cari açığı oluşturduğunu ve bunun finansmanına para dahi bulunamadığını ve bu sebeplerden dolayı halkın fakirleştiği çok net bir biçimde ortaya çıkmaktadır. 

Öncelikle son dönemin en ciddi konusunun ülkeler ve kast sınıfları açısından oluşan sermaye eşitsizliği olduğu görülmektedir.  Sermaye eşitsizliğinin emek değerinin üzerinde oluştuğu her dönem, savaşlar, buhran dönemleri gibi acı ve yıkımları içeren bir hafızaya sahiptir. Gini katsayısı üzerinden bu duruma bakınca net tablo zaten ortaya çıkıyor. Bilmeyenler için Gini katsayısı 0 ile 1 değerleri arasında bir eşitsizlik ölçüsü indeksidir. Değer 0’a yaklaştıkça eşitsizlik ortadan kalkar iken 1’e yakınsadığında ise eşitsizliklerin maksimum değere geldiği anlaşılır. Ülkeler açısından “python programı” vasıtası ile oluşturduğum veri temelinde bu sayıları araştırdım ve bölgesel bazlı anlamlı sonuçlara ulaştım. Şöyle ki aşağıdaki tabloda sınıfları ve gini katsayısını görebilirsiniz.

Toplum Gelir Seviyeleri:

ü

Bu tabloya göre nispeten adaleti sağlayabilmiş olarak gözüken bir İskandinavya bölgesi bulunurken, giderek daha da acımasız şekilde sermayeyi tekeline alan zengin sınıflar hem AB tarafında hem de ABD tarafında öne çıkmaktadır.  Yapay zeka kullanarak ulaştığım gelecek tahmin değerlerinde özellikle ABD tarafında üst sınıfın giderek gelirleri yuttuğunu böyle orta kesim ve alt kesimin gelirlerdeki payını çaldığı görülmektedir.  Böylece, 2030 yılına gelindiğinde dünyada buhran dönemlerindeki durumları anımsatan, toplumsal dengeleri temelinden sarsan bir kapitalizm olgusuna tanıklık edeceğiz.

Bu durumları oluşturan kişisel servetlerin 2 şekilde elde edildiğini görüyoruz; birincisi miras yoluyla ikincisi ise çalışarak.  Sonuçta sermaye hangi yolla edinilmiş olursa olsun belli bir eşik değerin üstüne çıktığında birikmeye başlar. Örneğin bu durum AB tarafındaki yansıması toplumsal açıdan bireysellik+yaş ortalaması yüksekliği= negatif faiz olarak vuku bulmuştur.

Bu durumları 150 yıl önce inceleyen Karl Marx'a göre kar oranındaki düşme eğilimi açısından ;

1-Yapısal büyümenin olmadığı,

2-Büyüme oranının 0’a yakınsadığı,

3-Uzun vadedeki sermaye gelir oranının sonsuza meylettiği durumlarda

Sermaye getirisi azalmakta ve sonsuza dek düşme eğilimine girmektedir.  Bunun sonucu da sermaye payının milli geliri yutması olarak açıklanabilir.

Nitekim Dünya Sistem Teorisini yazan Immanuel Wallerstein bu kapital düzeni incelemiş ve hiyerarşik bir dağılım modeli olarak nitelendirmiştir.  Bu hiyerarşi ise ekonomi+siyaset+kültür olarak kendini temellendirmiştir. Kar kaynakları, finans ve üretim arasında oluşan döngü ile ise fizik kuralları gibi sabitlenmiştir.  Kondratiyef Dalgası dediğimiz 50-60 yıllık döngüleri bu açıdan değerlendirebiliriz.

Eğer bu düzen böyle devam etsin isteniyorsa, dünyanın şu anki koşulları karşısında yapılan sosyal ve ekonomik desteklerin nerede ne kadar olduğuna bakılması konunun ciddiyetinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

Teorisi için ise bir küme modeli düşünürsek ortada Merkez ülkeler onun çevresinde yarı çevre olarak adlandırdığı üretime yardımcı olan ve aynı zamanda Pazar olarak nitelendirilen bir kümelenme söz konusudur. En dışta, çeperlerde ise Merkez ve yarı çevre ülkeler açısından hem Pazar hem de ham madde sağlayıcısı olarak sömürülen çevre ülkeler bulunmaktadır. Kapitalizmin gerçekliği işte budur. Merkez ülkeler kendi enflasyonlarını böylece diğer yarı çevre ve çevre ülkelere ihraç ediyorlar.

Aynı konuyu Prof. Thomas Piketty 21. Yüzyılda Kapital kitabında şöyle anlatmıştır; Merkez ülkelerde;

Gelir/servet oranı (r),  büyüme oranı da (g) olarak adlandırıyor;

Eğer; r > g ise

Bu durum haliyle gelir ve servet lehine bir durum yaratırken büyüme aleyhine bir durum ortaya çıkıyor.

Böylece servet eşitsizliği ve gelir adaletsizliği oluşuyor. Karlar düştükçe daha fazla milli gelirin payına saldırıyorlar ve komple milli geliri yutuyorlar.

Çözüm ise sürekli nüfus artışı ve verimlilik artışı olarak sunuluyor. Bunu yaratmak içinde evrensel temel gelir ve zenginlik vergisi gibi konular iktisadi açıdan tartışılmaya başlandı. Evrensel temel gelir meselesi özellikle önemli; çünkü teknoloji ile atıl kalan insanların olacağı Engels tarafından Ailenin, Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı kitabında ele alınmış bir konuydu.  Bu tespitten 100 yıl sonra aynı yerdeyiz. Emeğin yerini makinaların ve yapay zekanın aldığı bir dönemden geçiyoruz. Haliyle evrensel temel gelir bir insan hakları konusu olarak karşımızda duruyor. Şu anda plot olarak İtalya’nın Livorno kentinde Kanada’nın Ontorio kentinde, Finlandiya ve Amsterdam’da uygulamaları yapılıyor.

Bir diğer öneri ise Milton Friedman tarafından ortaya atılmış ve negatif gelir vergisi önerisi olarak devletin vatandaşa ödediği vergi modelini oluşturmuştur. Piketty ise bunu konuya özellikle eğilip, zenginlik vergisi dediği miras hukukunda ve gelirlerde devletin bu gelirlerin tümüne göz koyan grupları dizginlemesi gerektiğini ve buradan elde edilen gelirlerin ise evrensel temel gelir gibi konular için ayrılmasını ve gelir adaleti emek eşitliği oluşturmasına katkıda bulunulmasını tavsiye ediyor.

Bu özet çalışma genel olarak dünyada gelirlerin hiyerarşik olarak 3 tipik yapıda dağıldığı ve bunun altında da toplumsal kast grupları arasında da benzeri bir ayrım oluşturduğuna değinmekte; bunun sonuçlarının neler olacağına dair veriler ve katkı sağlayan teoriler ile çözüm yolları üzerine bazı notlar oluşturmaktadır.  Eğer bu düzen böyle devam etsin isteniyorsa, dünyanın şu anki koşulları karşısında yapılan sosyal ve ekonomik desteklerin nerede ne kadar olduğuna bakılması konunun ciddiyetinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

TÜRKİYE’DE GELİR ADALETSİZLİĞİ

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de halkın yüzde 40’ı gelirin sadece yüzde 16,5’ini alıyor. En zengin yüzde 20’lik grup ise gelirin yüzde 47,5’ini alıyor.

Gelir dağılımı eşitsizliğinin ölçülmesinde en çok kullanılan yöntemlerin başında Gini katsayısı geliyor. Gini katsayısı 0 ile 1 arasında bir değer. Sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça ise gelir dağılımında bozulmayı anlatıyor. OECD’nin 2021 veya en yakın yıl verilerine göre zirvede 0,487 puan ile Kosta Rika yer alıyor. Ardından Şili (0,46) ve Meksika (0,42) geliyor. Dördüncü sıradaki Türkiye’nin 2018 yılındaki Gini katsayısı ise 0,397 puan. Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik kesim gelirin yüzde 47,5’i alıyor. En yoksul yüzde 20’lik kesim ise gelirin sadece yüzde 5,9’unu alabiliyor.

Yaratılan rant ekonomisinin topluma yayılamadığını ve bu verilerin doğruluğu hususunda da şüpheler olmasına rağmen bu verilerle dahi AB ülkelerine kıyasla en kötü gelir adaleti verilerinin ortaya çıktığını söylemekte fayda var. Tarihi yüksek seviyede kur, enflasyon ve faiz döngüsünün tarihte görülmemiş cari açığı oluşturduğunu ve bunun finansmanına para dahi bulunamadığını ve bu sebeplerden dolayı halkın fakirleştiği çok net bir biçimde ortaya çıkmaktadır.