27 Mayıs 1960 sonrası Güneş, Ecevit gibi geç siyasetçiler başta işçi ve köylülere hitap etmenin yollarını aramışlar ve bunun için fikir tartışması yürütmüşlerdir. Biz de günümüz CHP’sinin Anadolu’da yurttaşların desteğini alabilmenin yolunu aramış mıdır sorusunu soralım.

Bir önceki yazımda 14 Mayıs 1950 seçimleri sonrası CHP’li elitlerin yaşamış olduğu ‘travma’ ile günümüzdeki CHP arasında benzerlik kurdum. Geçmiş ve günümüzdeki siyasi kurmayların zihinleri arasında bir benzerlik kurarak CHP’nin değişim tartışmalarına katkı sunmaya çalıştım. Benim yapmaya çalıştığım mesele çok partili yaşamın derinlikli sularına girerek CHP’nin sosyal demokrat partileşme boyutunu hatırlatmaktır ki geçmişte yaşanılan sürece bakarak özeleştiri yapılmasına katkı sunmaktır.

Şimdi bir önceki yazımda kaldığım noktadan devam edelim. 1950 seçimleriyle tek parti dönemi kapandıktan sonra DP’nin iktidar yıllarında İnönü ve arkadaşları arayış sürecine girmiştir. 27 yıl aradan sonra muhalefete geçmenin sancılı süreci bir yandan devam ederken bir yandan yenileşme arayışı ortaya çıkmıştır.

1954 seçimlerinde DP’nin kazanması CHP’lilerde bir şok etkisi yaratmış, ‘halkın aldatılmışlığı’ savı çürümüştür. 14 Mayıs 1950’deki seçim yenilgisinin bir daha yaşanmayacağını düşünen İnönü ve arkadaşları, seçim yenilgilerinin arka planını irdelemeye yönelmişlerdir. Bu sorgulamaların ardından sosyal ve toplumsal politikalara daha çok önem verilmesinin önemi anlaşılmıştır.

Aslında DP karşısında küçük adımlar atılmıştır. 1954 Seçim Beyannamesi güzel bir örnektir. 1954 Seçim Beyannamesinde iktidara gelindiğinde grev hakkının tanınacağı belirtilmiştir ki bu bile simgesel derecece önemliydi. Tek partinin sonuna kadar grev hakkının verilmemesi konusunda direnen elitler kararlarını değiştirmek zorunda hissetmiştir. Muhalefet sıralarındaki İnönü ile iktidardaki Menderes’in rolleri değişmiştir. Aslında Türk siyasetinde iktidar ve muhalefette kişiler değişebiliyor ama zihniyet değişmiyor. Bu durum Türk siyasetinin kronik sorunu.

Parti politikalarının ete kemiğe bürünmesinde Hürriyet Partili siyasetçilerin CHP’ye katılması ve buna ilaveten Forum dergisi çevresi Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyeleri Turhan Feyzioğlu, Şerif Mardin, Aydın Yalçın gibi aydınların etkisini hatırlatmak gerekir. 1957 seçimlerinden istediği sonucu alamayan HP’nin CHP’ye katılmasıyla toplumsal ve siyasal söylemlerinin içinin doldurulması açısından önemli bir aşamaya geçilmiştir.  Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu ve Turan Güneş elitleri not etmek gerekir gibi çünkü Partinin kabuk değişimine öncülük eden isimlerdi.

Buna ek olarak 1958 yılında Osman Okyar, Bülent Ecevit, Doğan Avcıoğlu gibi isimlerin öncülüğünde Araştırma Dokümantasyon Bürosu kurulur. [1] Araştırma Bürosu siyaset, ekonomi ve toplumsal sorunları esas alan çeşitli raporlar hazırlamıştır ki bu raporlar parti politikalarının içinin doldurulmasını sağlamıştır. [2] Araştırma Bürosu eliyle hazırlanan raporların kazandırılması dışında 14. Kurultayda İlk Hedefler Beyannamesi açıklanmıştır. 14. Kurultayda Güneş, Karaosmanoğlu gibi HP’li politikacıların etkisiyle açıklanan Hedefler Beyannamesi ile Ortanın Solu söylemine adım atılır.

Kurultayda açıklanan beyannamede yer alan birçok konu 1961 Anayasası’nda yer almıştır. İnönü ve kurmay kadronun Anayasada düşünsel izi vardır. 27 Mayıs 1960 sonrası hazırlanan anayasa taslağının CHP’nin politik zihnin ürünü olduğu eleştirileri günümüze kadar olagelmiştir. Vesayetçi veya devletçi CHP vb.  eleştiriler siyasetin aktörlerinin sevdiği bir mesele olabilir ama bu tür eleştirilerin eksik kalan kısımların olduğunu söylemek mümkündür.

27 Mayıs 1960 sonrası yeni toplumsal ve siyasal düzene geçilmiştir. CHP’nin önde gelen siyasetçilerinden biri olan Hıfzı Oğuz Bekata’nın deyişiyle artık ‘Birinci Cumhuriyet’ sona ermiş, ‘2. Cumhuriyet’e’ geçilmiştir.[3] O günün aydınları, gazetecileri ‘2. Cumhuriyet’ söylemini çok sıklıkla kullanmıştır. 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlükçü iklim içerisinde sağ ve sol siyaset temalı yayınlarda ciddi artış olmuştur.
27 Mayıs 1960 sonrası yeni toplumsal ve siyasal düzene geçilmiştir. CHP’nin önde gelen siyasetçilerinden biri olan Hıfzı Oğuz Bekata’nın deyişiyle artık ‘Birinci Cumhuriyet’ sona ermiş, ‘2. Cumhuriyet’e’ geçilmiştir.

Sosyalist siyaset gün yüzüne çıkmış, 1042’nin imzaladığı içlerinde siyasetçi, aydının bulunduğu Yön bildirisi ilan edilmiştir. Bildirinin yankı uyandırmasının ardından Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Soysal (bildirinin baş aktörleri) Yön dergisinin çıkarılmasına öncülük etmişlerdir. Dergi o zamana kadar tartışılmayan birçok konuyu gündeme taşımış, basın hayatına entelektüel soluk kazandırmıştır. Bunun dışında 12 sendikacının öncülüğünde Türkiye İşçi Partisi( TİP) kurulmuştur. Sol siyasetin basıncı altında CHP’de ‘yönünü’ tartışmaya başlamıştır ki partinin ideolojisinin evrilmesine hız verecek gelişmeler yaşanacaktı.

CHP YÖN’ÜNÜ TARTIŞIYOR

4 Nisan 1962’de Yön dergisi ‘CHP Nereye Gidiyor’ başlığıyla çıkmıştır. Bu manşet dikkat çekiciydi ve manidardı.  Yön’ün bu başlıkla çıkmasının sebebi Parti Meclisi’nde İbrahim Öktem’in ( yenilikçiler arasında) CHP’ye verilecek ‘yönün’ tespiti için bir önerge vermesinin ardından muhafazakâr ile yenilikçiler arasındaki fikir tartışmasıdır. Yön’ün verdiği habere göre, Öktem’in önergesi partinin yönünün ne olması gerektiği partideki muhafazakâr siyasetçileri rahatsız etmiş ancak onları asıl rahatsız eden husus Turan Güneş ve Bülent Ecevit’in konuşmalarıydı.

Güneş ve Ecevit’i Ortanın Solu söyleminin mimarları olarak ifade etsek herhâlde yanlış olmaz. Güneş’in konuşmasına değinmemiz lazım çünkü o günkü konuşması günümüzdeki sosyal demokrat politikacıların seçim sonrası yapmaları gereken muhasebe için yol gösterici niteliktedir. 1960 Anayasası, 27 Mayıs sonrası siyasi düzenle ilgili değerlendirmeleri yaptıktan sonra Güneş, 1961 seçimlerinde istenilen başarının yakalanılamamış sebeplerini değerlendirmiştir.

CHP’nin muhafazakâr bir parti kimliğine bürünmüş olduğunu belirtmesinin yanı sıra partili elitlere bir ‘reçete’ sunmuştur. Güneş’in reçetesine partinin ‘eski’ siyasetçileri sert şekilde sert çıkarken, Öktem ve Ecevit gibi yenilikçi politikacılar sahiplenmiştir. Şimdi Parti Meclisi’nde Güneş’in önemli değerlendirmelerine kulak verelim.

“ İşçiler, fakir sınıflar ile tüccar ve karaborsacılar, CHP’ye oy vermedi. Bu vakıadan hareket ederek, Partinin geleceğe ait politikası şart. Gittikçe küçülen bir siyasi parti olmak istemiyorsak, işçileri ve fakir köylü kütlelerini saflarımıza çekme yollarını aramalıyız. Nisbi temsil geldikten sonra, bir siyasi partinin her sınıf insanı sinesinde toplaması imkânsızdır. Muhtelif kategori vatandaş gruplarını savunacağımızı seçmeliyiz.”

Bu sözlerinin devamında CHP’nin değişmesi gerektiği, statükocu (muhafazakâr) parti kimliğinden uzaklaşmasının yolunu prensipler ve ilkeli siyasetten geçtiğini şöyle değerlendirmiştir.

“ …Eğer partinin devrimcilik vasfını muhafaza etmek istiyorsak, bugünkü statükonun değil, gelecek Türkiye’nin mücadelesini yapmalıyız. Bugünle yetinmek, partinin muhafazakârlığını kabullenmek demektir. Bu CHP için çıkar yol değildir. Partiyi, zihniyet ve mizaç itibariyle, gelecek devrin Türkiye’sini kurarak şekillendirmeliyiz. Prensiplerimize sıkı sıkıya sarılarım. Herkesi memnun etmeye çalışmayalım. Hangi sosyal gruplara dayandığımızı tespit edelim.” [4]
Çok kutuplu siyaset düzeninde ‘öteki’ mahalleye ulaşma konusunda Kılıçdaroğlu döneminde adımlar atılmış lakin seçimlerde oy oranında yeterli kadar artış sağlan(a)mamıştır. Kimlik problemlerine sıkışmadan bir başarı öyküsünü sağlamanın bir yolunun örgütten geçtiğini düşünüyorum.

Güneş’in konuşmasından yola çıkarak bazı çıkarımları günümüzdeki Kemal Kılıçdaroğlu ve kurmay kadrosunun politikalarıyla ilişkin çıkarımlarda bulunabiliriz. 27 Mayıs 1960 sonrası Güneş, Ecevit gibi geç siyasetçiler başta işçi ve köylülere hitap etmenin yollarını aramışlar ve bunun için fikir tartışması yürütmüşlerdir. Biz de günümüz CHP’sinin Anadolu’da yurttaşların desteğini alabilmenin yolunu aramış mıdır sorusunu soralım. Okuduklarımızdan yola çıkarsak yeterli kadar arayışın olmadığı anlaşılmaktadır.

Seçim sonuçlarına bakıldığında dahi Anadolu’nun önemli kesiminde destek alınamadığı gibi büyükşehirlerde sadece orta veya üst kesimin desteği alınabilmiştir.  Önümüzdeki yerel seçimlerde orta ve üst kesimdeki yurttaşların oy vermeme veya başka partilere yönelme seçenekleri önlerinde duruyor ve bu durumu da dikkate almak gerekiyor.

Çok kutuplu siyaset düzeninde ‘öteki’ mahalleye ulaşma konusunda Kılıçdaroğlu döneminde adımlar atılmış lakin seçimlerde oy oranında yeterli kadar artış sağlan(a)mamıştır. Kimlik problemlerine sıkışmadan bir başarı öyküsünü sağlamanın bir yolunun örgütten geçtiğini düşünüyorum. Partinin halkla temasında örgüt önemli faktörlerden birisidir lakin CHP’nin örgüt yapısı muhafazakâr kimliğe bürünmüştür. Hem merkezde hem de taşrada aynı isimler, aynı mantık devam edegelmektedir.

Partinin önünde seçenekler bulunmaktadır. Ecevit dönemi veya SHP mercek altına alınabilir. Bunun dışında Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin seçim kampanyaları, örgüt yapıları çok titizlikle ele alınmalıdır. İmamoğlu Oksijen’de yazdığı makalede kısaca da olsa örgüt yapısının değişmesi gerektiğini belirtti. [5] CHP’nin parti içi tartışmalarının hizipleşmenin ötesine geçebilmesi için değişimin köklü şekilde yapılması için ciddi basınç yaratılmalıdır. 1962’deki CHP’de Yön Arayışı ile yürüttüğüm tartışmayı 1993’te SHP 4. Olağan Kurultayında Genel Başkanlık seçiminde Murat Karayalçın’ın karşısına çıkan Aydın Güven Gürkan’ın  ‘Temiz Siyaset Temiz Parti Temiz Toplum’ başlıklı manifestosuyla sonlandıralım. 12 Eylül 1993’deki Kurultayda başkanlık seçimini Gürkan kaybetmiş olabilir ancak manifestosundaki bazı kısımlar özellikle sosyal demokrasi ile ilgili değerlendirmeler günümüzdeki sosyal demokrat elitlerin değişim tartışmalarına katkı sağlayabilir. Gerçek anlamda sosyal demokrat bir parti modeli inşa edilecekse Gürkan’ın şu sözlerine kulak vermeliyiz. Partinin önünde seçenekler bulunmaktadır. Ecevit dönemi veya SHP mercek altına alınabilir. Bunun dışında Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin seçim kampanyaları, örgüt yapıları çok titizlikle ele alınmalıdır. “ Sosyal demokrat harekette bir parti programı mutlaka sosyal demokrasinin evrensel ilkeleri üzerine oturur. Sosyal demokrasinin ‘olmazsa olmaz’ ilkeleri, yaklaşımları, değerleri, söylemi, öncelikleri ve önemsemeleri dikkate alınmadan bir sosyal demokrat parti önerilemez. Sosyal Demokrat Partilerin programları örgütleriyle birlikte yazılır. Bir sosyal demokrat partinin programı mutlaka en geniş katılımlarla oluşturulur. Önermeleri ne olursa olsun katılım süreçlerinden geçmemiş hiçbir program ‘Sosyal Demokrat bir program’ sayılamaz.” [6]

Gürkan’ın sözlerini hatırlatmamın nedeni günümüz CHP’si geniş katılımlı program yapmaktan uzak hâldedir. Parti örgütlerinin merkezden belirlendiği, parti içi demokrasiden uzak parti görünümü CHP’nin sosyal demokrasiyle olan ilişkisinin tartışılmasına yol açmaktadır. Eğer değişim olacaksa partideki demokrasi kanallarının genişletilmesi gerekmektedir. Günümüz Türkiye’nin toplumsal yapısına uygun bir programın hazırlanabilmesi için partinin her üyesinin görüşüne başvurulmalı. Hatta daha da ileri gidelim. Sivil toplum kuruluşları, sendikalar da yapılacak programın birer parçası olabilmeli. Yapılacak program da statik bir halde olmamalıdır. Toplumun değişen ihtiyaçlarına göre yeniden revize edilmesinin altını çizerek vurgulayalım ki Gürkan’da sosyal demokrasiyi bir yenilenme hareketi, bir ‘inşa’ hareketi olarak tanımlar. Manifestosunda yapacakları programın yol haritası ve sosyal demokrasiyle ilişki değerlendirmelerini şöyle sürdürmüştür;

“… Elbette sosyal demokrat bir parti sürekli yenilenmelidir. Sosyal Demokrasi için yenilenme bir süreç ve sürekliliktir.” [7]

Turan Güneş ve Aydın Güven Gürkan’dan alıntılar yapmamın nedeni CHP’deki kadrolar anma veya ona benzer toplantılarda bu iki siyasetçiyi hatırlamaktalar. Ben de değişim tartışmaları bağlamında bu iki aydın ve siyasetçiyi hatırlatma ihtiyacı hissettim.

ü

[1] Tanıl Bora, Cereyanlar, İletişim, İstanbul, 2017, s.574., Altuğ Koç,  CHP’de Ortanın Solu Söylemi ve 1965 Seçimleri, Dezanj, İstanbul, 2014, s. 76. [2] Daha ayrıntılı bkz. Yunus Emre, “ CHP’nin değişiminde önemli bir durak: Araştırma Bürosu”, Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar, s.16, 2013, ss. 59-90. [3]  1960 sonrası Cumhuriyet tartışmaları hakkında daha ayrıntılı bkz. Burak Onaran, “ 27 Mayıs dönemi Cumhuriyet tartışmaları: Sürekli ve sayılı mı? Tek ve ebedi mi?, Toplum ve Bilim, s.163, 2023, ss.5-31. [4] “ CHP Yön Aranıyor”,  Yön, s.16, 4 Nisan 1962, s.6.

ü

[5]  https://gazeteoksijen.com/turkiye/ibb-baskani-ekrem-imamoglu-yazdi-turkiye-icin-yeniden-184755

ü

ü

[6]  Aydın Güven Gürkan, Temiz Siyaset Temiz Parti Temiz Toplum, y.y, 1993, ss.13-14. [7]  Gürkan, a.g.y.,s.14.