Atatürk’ün çizdiği kalıcı barış tutumu ve bölgesel istikrar savunusu, değişen dünya ve Türkiye koşulları içinde yenilenmiş, güncellenmiş, önemini bir kere daha göstermiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e büyük sevgiyle, saygıyla, kıymet bilerek, 100 yılın birikimiyle, coşkusuyla, sevinciyle, gururuyla ve mutluluğuyla; Yaşasın Cumhuriyet! Cumhuriyet’in 100. Yılı Kutlu Olsun, Kutlamalarımız Çok Olsun!

Atatürk, Ankara’da, 29 Ekim 1933’te, 10. Yıl Nutku’nda parlaya gözleriyle, tüm içtenliğiyle der:

“Bu anda büyük Türk milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.

Türk Milleti!

Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

Ne mutlu Türk’üm diyene!”

Bugün, Cumhuriyet’in 100. Yılını kutlarken Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dile getirdiği şevkin, gönencin, kıvancın hissiyatıylayız.

Atatürk’ün hep altını çizdiği huzur ve refahın, müspet ve realist yolu; ekonomiden, ekonominin bağlayıcı kuvveti hukukun üstünlüğü ilkesinin yüzde yüz geçerli olduğu bir devlet sisteminden geçmektedir. Uluslararası toplum Gazze için uzlaşı yöntemi ararken, yüzyılın dinamikleri göstermedir ki; çözüm Atatürk’ün iç ve dış siyaset perspektifinde mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti’nin erdemleri bu memleketin hafızasında, edebiyatında, belleğinde, tarihinde, arşivinde saklıdır. Barış imkanlarında etkili olmak ve düşüncelerin bir dikkat alanı yaratması, önce kendi milletine saygı göstermekle, saygıyı da kendi milletinin, tarihinin, değerlerinin arkasında durarak ilan etmekle gerçekleşir. GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE ÇÖZÜM ANLAYIŞI:

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1927’deki büyük nutkunda der ki: “Sadece tek bir çözüm vardır, o da hiçbir sınırlamanın olmadığı bağımsız ve milli egemenliğe dayalı yeni bir Türk devleti kurmaktır.” Geleceğin Türkiye sınırlarını açıklayan Ocak 1920’deki Misak-ı Milli’de ortaya konulan ilkeler mutabakat ve gelecek için kabul edilmesi savunulabilirin sınırını çizmektedir. Bütün gücünü ekonomik gelişmeye ve Cumhuriyeti sağlamlaştırmaya vakfeden Türkiye Cumhuriyeti, Lozan Antlaşması ile devletin güvenliğini, kurumlaşmayı ve barışın sürdürülmesini amaç edinmiştir.

Senelerce cephelerde savaşan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1929’daki ifadesi dikkat çekicidir: “Barışçıl vasıtalar ile uluslararası bir sorunu çözümlemeyi araştırmak, anlayışımıza uygun bir yoldur.” Atatürk, dış siyaset alanındaki stratejik tercihlerinin hepsinde uluslararası ilişkilerin önemli bir kavramını bilgi ve fikir dünyasında yeniden üretmiş, tarihsel bir tutum sergilemiştir: Tarafsızlık. Hâlâ, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi, sadece Türk Milleti’nin değil, tüm dünya milletlerinin, uluslararası birliğin mutluluk ve refahı için mutlaka hakim kılınması gereken bir politika olarak belirmektedir. Atatürk’ün dış siyaset paradigmalarının değeri, kıymeti, yüzyıl boyunca süren savaşlar ve şimdi, Gazze’de tüm dünyanın gözleri önündeki hakikatle bir kere daha  anlaşılmaktadır. İnsanlığın apaçık mutluluğu adaletle, sulhle, sevgiyle, şefkatle vücut bulur. Değerlerin amaçlarla ve edimlerle örtüştüğü bir modeli savunan Atatürk’ün dış politikasının en ciddi niteliği gerçekçiliğidir. Evet, dünün gerçeği bugün için de geçerli, yarın için de geçerli olacak: Barış içinde kalkınma ancak onurlu bir yaşama hakkının varlığı ile hasıl olur.

Yurtta Sulh Cihanda Sulh, Atatürk’ün öngördüğü dış politikanın en değişmez prensibidir. Musta Kemal, bu ilkeyi insaniyetin ve medeniyetin refah ve terakkisinde en esaslı amil olarak görür. Bu ilkeyi devam ettirebilmeyi bir iftihar olarak benimsemesi fevkalade anlamlıdır. Yine dünyanın şu anda en çok ihtiyaç duyduğu akılcı politikalar, bambaşka bir uçuruma sürüklenen dünyaya en sarih ve realist çözüm önerisidir. Habermas’ın da üzerinde durduğu “Bölünmüş Batı”daki çağdaş uluslararası yasaların oluşumunda ve uygulanmasında, bireylere ait olan insan ve yurttaş haklarının uluslarası ilişkilere de nüfuz etmesi gerektiğini dile getiren bakış ile Atatürk’ün siyaset ve insaniyet tutumu örtüşmektedir.

Nitekim, 1932’de Amerikalı General MacArthur’u konuk eden Atatürk, o günlerde dünyanın içinde bulunduğu kaosa dikkat çekerken belirtir: “Avrupa devlet adamları, başlıca ihtilaf mevzuu olan mühim siyasi meseleleri, her türlü egoizmden uzak ve tam bir hüsnüniyetle ele almazlarsa, korkarım ki felaketin önü alınmayacaktır.” Paşa’ya hak veren sadece General McArthur değildir, tarih Atatürk’ü haklı çıkaracak ve Türkiye tarafsız kalmanın belli doğrulara dayalı stratejisinin somut koruma sonuçlarını elde edecektir.

Tam şimdi, Atatürk’ün çizdiği kalıcı barış tutumu ve bölgesel istikrar savunusu, değişen dünya ve Türkiye koşulları içinde yenilenmiş, güncellenmiş, önemini bir kere daha göstermiştir.

ü

100.YIL ve GURUR! YAŞASIN CUMHURİYET! Budur! Toplumun Cumhuriyet kazanımlarının anlamına ve önemine bilinçle sahip çıktığı çok açıktır. Halk netlikle görüyor ki; Atatürk ilkeleri ve Türkiye Cumhuriyeti değerleri hakiki güvencelerdir. Türkiye’nin bilfiil adaleti savunarak, esaslarını öğreterek, yazarak ilerleyen bir hukukçusu olarak söylüyorum ki dünyanın uzlaşı aradığı, araması şart olan  aktüel ortamda değeri her gün artan laiklik ilkesine koşut uygulamaları kararlılıkla talep etmek, talepte ısrar etmek elzemdir.

Öte yandan Türkiye’de siyasal dengeleri etkileyecek bir görüşten bahis açacaksak; söz konusu tesir, insan haklarına sahip çıkmak, vicdani cesaret ve tutarlılık kuvveti ile ortaya çıkacaktır. Bugünün yeni ve değişen koşullarında Atatürk’ün görüşlerinden hareketle toplumsal olanakları artırıcı atılımlar ve adaletli bölüşüm saikiyle edimler, Türkiye’yi ekonomik olarak güçlendirecek inandırıcı göstergeler olacaktır.

Tam burada hatırlatayım ki; muasır medeniyet seviyesini yakalama hedefindeki çağdaş toplum anlayışı ile birlikte müthiş bir sanayileşme süreci yaşanmıştır. 1919-1939 arasındaki on yılda dünya sanayi üretimi %19 artarken, Türkiye’de sanayi üretimi artışı yüzde 96’yı bulmuştur. Hakikaten dünya tarihine geçen, muazzam bir hikaye!  Bununla birlikte, dünya ekonomik sisteminin neo-liberal mantığına tezat ve üstelik çok ötesinde bir sosyo-ekonomik adalet mümkün! 100 yıl önceden bugünü gören Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ileri görüşlü, prensipli, hukuku ve adaleti önceleyen yaklaşımını vurgulamak, 100 yıl sonra bugün dünya barışı ve yeni gelecek tasavvuru için şart.  Güzel ülkemin içten sevgi, saygı becerisine pırıl pırıl övgüyle: Cumhuriyetimizin 100. Yılı, hayatın her alanında gerçek ve kesin adaletle, güvenle, değerlerle , sevinçle kutlu ve mutlu olsun! Kutlamalarımız çok olsun!