Sporda toplumsal cinsiyet eşitliği, üzerine eğilinmesi gereken ve potansiyel bir dönüşüm fırsatı sunan önemli bir konu. Özellikle A Milli Kadın Voleybol Takımı kazandığı zafer üzerinden bu yorumu yapmak oldukça anlamlı. Kadınların sporla ilk teması 19. yüzyıla uzanır. Tarihsel süreçte spor dünyasında yer bulma mücadelesi veren kadınlar, pek çok cinsiyetçi bariyerle karşı karşıya kaldılar. Ancak, kararlılıkla bu engellerin birçoğunu aştılar ve zamanla sporun ayrılmaz bir unsuru oldular. 1895 yılında Britanya Bayanlar Futbol Kulübü’nün kurulması, kadın futbolunun tarihi açısından belirleyici bir adım olarak görüldü. 1900 Paris Olimpiyatları, kadın sporcuların uluslararası sahnede yer edinmeleri için bir dönüm noktasıydı. Bu katılım, olimpiyatlarda kadınlar için yeni kapıların açılmasına vesile oldu. 20. yüzyıl, kadın sporcuların sahada ve saha dışında daha görünür hale geldiği ve temsil edildiği bir dönemi işaret etti. Ancak bu 100 yılı aşkın süre zarfında verilen mücadeleye rağmen, istatistikler kadınların spor alanında toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde erkeklerle aynı erişim, olanak ve temsil gücüne sahip olmadıklarını açıkça ortaya koyuyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı, sporda fırsatların ve ödüllerin cinsiyet temelli değil, yetenek, çaba ve başarı temelli dağıtılmasını savunur. Bu sava karşılık, dünya genelinde sporda kadınların katılım oranlarına baktığımız zaman dikkat çekici cinsiyet dengesizlikleri ile karşılaşıyoruz. Bu alanda (profesyonel seviyede), kadın sporcuların erkeklerle eşit fırsatlara, maaşlara veya medya temsiline sahip olmadığına dair birçok örnek bulunuyor. Özellikle futbol, basketbol, voleybol ve tenis gibi sporlarda kadın sporcuların erkek sporculara göre daha az kazandığı biliniyor. Ayrıca kadın futbolcuların büyük turnuvalardaki ödül paraları, erkeklerin turnuva ödüllerinin sadece bir kısmını oluşturuyor. Örneğin 2023 Kadınlar Dünya Kupası’nda kazanan takıma verilen ödül miktarı 60 milyon dolar iken, 2022 Erkekler Dünya Kupası’nda kazanan takıma verilen miktar 440 milyon dolar. Bu, aralarında 380 milyon dolarlık önemli bir farka işaret ediyor (Economic Times, 2022). Yine Kadınlar Ulusal Basketbol Ligi (WNBA) oyuncuları, Ulusal Basketbol Ligi (NBA) oyuncularının maaşlarının sadece küçük bir yüzdesini kazanıyor. Bunun yanında bazı spor dallarında, kadınların yarışmaları erkeklere göre daha kısa veya daha az zorlu olabiliyor, bu da kadın sporcuların yeteneklerinin tam olarak tanınmadığı anlamına geliyor. Örneğin, Uluslararası Tenis Federasyonu’nun düzenlediği dört ana profesyonel tenis turnuvası olan Grand Slam’da erkekler beş set üzerinden mücadele ederken; kadınlar sadece üç sette yarışıyorlar. Bunun yanında yönetim ve koçluk pozisyonlarındaki cinsiyet dengesizliği de spordaki cinsiyet eşitsizliğinin yapısal bir sorun olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin dünya futbolunun en üst yönetim organı olan FIFA’nın Yönetim Kurulu’nda kadın üye sayısı oldukça sınırlı. 2016’da FIFA’nın 37 üyeli Yönetim Kurulu’nda sadece 6 kadın üye bulunuyor. Bu, dünya futbolunun yönetiminde kadınların yetersiz temsil edildiğini gösteriyor (FIFA, 2023). Yine NBA’de 2021 sezonunda 30 takımın baş antrenörlüğünü sadece 5’i kadın (NBA, 2023). 2021 yılında Dünya Atletizm Şampiyonası’nda ise ulusal delegasyonların başkanlarının sadece yüzde 15’i kadın. Bu sayısal veriler, sporun üst düzey yönetim ve koçluk pozisyonlarında cinsiyet eşitsizliğinin hala ciddi bir sorun olduğuna işaret ediyor.
Filenin Sultanları sporu, bu tür önyargılara karşı mücadelede güçlü bir platform olarak kullandılar. Yani kadın voleybol takımı, yapılan tüm bu eleştirilere rağmen uluslararası arenada önemli başarı elde ettiler.
Ülkemizde de spordaki toplumsal cinsiyet dengesizliği endişe verici bir şekilde artış gösteriyor. İstatistikler, spordaki kadın-erkek eşitsizliğinin giderek derinleştiğini ortaya koyuyor. En son 2021 yılında Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği (KASFAD) tarafından yapılan Türkiye’de Sporda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre, ülkemizde kadın nüfusunun sadece yüzde 7’si lisanslı sporcu (KASFAD, 2021). Bu, mevcut çabaların yüzeye yönelik olduğunu ve kadınların sporda yeterli ölçüde temsil edilmediğini bir kez daha gösteriyor. Rapora göre, Türkiye’de spor federasyonuna kayıtlı toplam lisanslı sporcu sayısında kadın sporcu oranı yüzde 34,84 (4.001.245) iken; erkeklerde bu oran yüzde 65,16 (7.482.159). Başka bir ifadeyle ülkemizde lisanslı erkek sporcular, lisanslı kadın sporcuların neredeyse 2 katı. Yine rapora göre faal sporcu kategorisinde resmi yarışmalara katılan toplam sporcu sayısında kadın oranı yüzde 36,65 (151.796) iken; erkeklerde bu oran yüzde 63,35 (262.328). Şekil 1: Spor federasyonlarına bağlı faal kadın ve erkek sporcu sayıları ve oranlar Kaynak: Türkiye’de Sporda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Raporu,2021 Şekil 1’e göre Türkiye’de faal kadın sporcu sayısının en yüksek olduğu ilk 5 spor dalı ise voleybol, kick boks, atletizm, karate ve Taekwondo’dur. Kadın sporcu sayısının en az olduğu ilk 5 spor dalı ise briç, buz hokeyi, kaykay, kızak ve sutopudur. Rapora göre spor federasyonlarının yönetim kurullarında kadın temsili de oldukça sınırlıdır. Spor federasyonlarının yönetim kurullarında kadın üye sayısı 67 (%7,37) iken; erkek üye 842 (%92,63)’dir. Bunun yanında yönetim kurullarında kadın üye bulunmayan spor federasyonlarının oranı ise yüzde 39, 34. Bu vahim tabloya rağmen geçtiğimiz Pazar günü Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı, 2023 CEV Avrupa Şampiyonu oldular. Türkiye bu son zaferle birlikte ilk kez hem Avrupa şampiyonluğunu elde etti, hem de dünya genelinde en üstün performans sergileyen kadın voleybol takımı unvanını kazandı. Başarılı performans sergileyen voleybol takımı sporcuları, bu kazanım öncesinde ve sonrasında cinsel tercihleri ve kıyafetleri gibi kişisel özellikleri nedeniyle ayrımcılığa ve eleştiriye maruz kaldılar. Geleneksel aile yapısını tehdit ettiği iddiaları, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği kavramlarına yer vermesi nedeniyle Türkiye’nin 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi sonrasında, bu alana yönelik saldırlar daha da kuvvetlendi. Ancak Filenin Sultanları sporu, bu tür önyargılara karşı mücadelede güçlü bir platform olarak kullandılar. Yani kadın voleybol takımı, yapılan tüm bu eleştirilere rağmen uluslararası arenada önemli başarı elde ettiler. Eleştiriler, takımın daha iyiye ulaşmak için çalışmasını teşvik etti, aynı zamanda motivasyonlarını ve birlik duygularını da güçlendirdi. Başka bir ifadeyle A Milli Kadın Voleybol Takımı kazandığı zaferle sporda cinsiyetçi söylemlere karşı üstün bir başarı sağlayarak farkındalık yaratma ve değişimi teşvik etme konusunda önemli rol oynadılar. Bu zaferin ardından toplum ve spor kuruluşları için bu konuda ciddi adımlar atma ve gerçek bir dönüşümü tetikleme fırsatı doğdu. Başka bir ifadeyle A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın başarısı, kadınların spor alanında ne kadar değerli ve etkili olabileceğini gösteriyor. Sporda toplumsal cinsiyet eşitliği, üzerine eğilinmesi gereken ve potansiyel bir dönüşüm fırsatı sunan önemli bir konu. Özellikle A Milli Kadın Voleybol Takımı kazandığı zafer üzerinden bu yorumu yapmak oldukça anlamlı. Bu takım, sadece sporcu kimlikleriyle değil, aynı zamanda kadın kimlikleriyle de birçok zorlukla başa çıkmak zorunda kaldı. Elde ettikleri başarı, sadece saha içerisinde değil, saha dışında da kadınların neler başarabileceğinin canlı bir örneği oldu. Aynı zamanda, kadın sporcuların maruz kaldığı önyargıları, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve cinsiyetçi yaklaşımları da gündeme getirdi. Şimdi, bu zaferin ardından toplum ve spor kuruluşları için bu konuda ciddi adımlar atma ve gerçek bir dönüşümü tetikleme fırsatı doğdu. Başka bir ifadeyle A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın başarısı, kadınların spor alanında ne kadar değerli ve etkili olabileceğini gösteriyor. Bu, toplumsal cinsiyet eşitliği için atılacak adımların sadece etik veya ideolojik bir zorunluluk değil, aynı zamanda sporun genel kalitesini ve çeşitliliğini artırma potansiyeline sahip olduğunu da ortaya koyuyor. Spor federasyonları, kulüpler ve hatta seyirciler için, bu momentumu değerlendirip kadınların sporda daha fazla temsil edilmesi ve desteklenmesi yönünde politikalar geliştirmek, uzun vadede hem sporun hem de toplumun yararına olacaktır.