İklim krizinin niteliğinden hareketle forumda iklim kriziyle mücadelede ve iklim değişikliğine adaptasyonda işbirliğinin altı çizilmiştir. Hükümetler, hayırseverler ve yatırımcılar arasında gerçekleşen çoklu işbirliğinden bahsetmek mümkündür.

Avrupa’da ve Türkiye’de sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde seyrettiği bugünlerde iklim krizinin uzak bir tehdit olmadığı; aksine insan hayatını, canlıları ve doğayı derinden etiklemekte olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Orman yangılarının geçmişe kıyasla daha kolay yayılması da iklim krizinin etkilerinden biridir.

İklim krizinden etkilenen salt Avrupa ve Türkiye değildir; dünyanın tüm bölgelerinde söz konusu etkiden bahsetmek mümkündür. Dolayısıyla iklim krizi sınır tanımamakta fakat etkisinde farklılık gösterebilmektedir. Diğer bir ifadeyle iklim krizi ülke, gelişmişlik ayrımı yapmadan gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeleri etkilerken farklı ülkelerin etkilenme yoğunluğu çeşitlilik göstermektedir. İklim kriziyle mücadele etme kapasitesi, isteği ve bu etki karşısındaki kırılganlık gelişmişlik düzeyiyle orantılı bir şekilde artabilmekte veya azalabilmektedir.

İklim krizi ile mücadelede uluslararası işbirliği önem arz etmektedir. Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere özellikle gelişmekte olan ülkeler ve gelişmemiş ülkeler işbirliğine ihtiyaç duymaktadır. İklim krizinde ve de küresel sıcaklığın artmasında az rolü ve dolayısıyla az sorumluluğu olan bu ülkeler, ters orantıyla iklim krizinden en fazla şekilde etkilenmekte ve ulusal güvenlikleri iklim krizi tarafından nispeten daha fazla tehdit edilmektedir. Örneğin deniz seviyesinin yükselmesinden ötürü Vanutu gibi Pasifik Ada ülkelerinin güvenlikleri tehdit altındadır. Bahse konu ülkelerin vatandaşlarının iklim mültecisi olarak Yeni Zelanda, Avustralya’ya başvurması gündemde olup tartışma yaratabilmektedir.

İklim krizi ile mücadelede uluslararası andlaşmalar çerçevesinde ilerleme sağlanmaktadır. Bu bakımdan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Paris Anlaşması önem teşkil etmektedir. Sera gazı salınımının azaltılması başlıca mücadele aracıdır. Söz konusu metinlerde ve bu doğrultuda çizilen siyasi çerçevede, sera gazı salınımına yönelik hedeflerin ve politikaların belirlenerek uluslararası kamuoyu ile paylaşılmasının yanında iklim finansmanının sağlanması amaçlanmaktadır. Finansman, gelişmiş ülkeler tarafından sağlanacak olup gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere iklim krizi ile mücadelede ve iklim krizine adaptasyonda yardımcı olması hedeflenmektedir.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkeler ve gelişmemiş ülkeler, iklim krizi ile mücadele kimin sorumluluğu olduğuna dair sorgulama yapmakta ve iklim finansmanının önemine dikkat çekmektedir. Sanayi devrimine katılmadıklarının altı çizilmektedir. Söz konusu süreçte Afrika ülkeleri gibi aktörler sömürüldüklerini vurgularken henüz hedeflenen oranda kalkınamadıklarını hatırlatmaktadır. İklim krizine en az katkı yapmalarına rağmen iklim krizinden en fazla mustarip olan ülkeler oldukları vurgulanmaktadır.

Kalkınma öncelikli politikalarıyla sera gazı salınımını artırırken, iklim krizi ile mücadelenin kendilerine ek maliyet yüklediğini öne sürmektedir. Dolayısıyla gelişmiş ülkelerin bu süreçte destek olması gerektiği vurgulanarak destek talep edilmektedir. “Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk”, “tarihsel sorumluluk” ve “özel koşullar” gibi gerekçelerle destek talepleri açıklanmaktadır.

Gelişmiş ülkeler ise yukarıda belirtilen gerekçe ve taleplerin farkında olup iklim finansmanını gündeme getirmektedir. Fakat finansmanın sağlanması ve ihtiyaç duyulan ülkelere transferinde “hedeflenen” hız ve başarıya henüz ulaşılamamıştır. Neredeyse her iklim krizi zirvesinde finansmanın miktarı ve transferi üzerinde karar alınmaktadır. Devletlerin kamusal yardımının yanında özek sektöre de finansman sağlanmasında rol verilmeye çalışılmaktadır.

İklim finansmanının sağlanmasına dair en son girişim geçtiğimiz günlerde İngiltere’de ABD ve Birleşik Krallık başkanlığında düzenlenen forum olmuştur. 11 Temmuz’da finans dünyasının liderleri, şirketler ve hayırseverler bir araya gelmiştir. Forumda, iklim krizi ile mücadele politikaları kapsamında uygulanacak faaliyetlerin finansmanının hızlandırılması amaçlanmıştır.

Forum, Birleşik Krallık Enerji Güvenliği ve Net Sıfır Bakanı Grant Shapps ve ABD Başkanı Joe Biden’ın İklim Özel Temsilcisi John Kerry başkanlığında gerçekleşmiştir. Forum sonunda sera gazı salımını azaltmak başta olmak üzere iklim kriziyle mücadeleyi desteklemek ve iklime dayanıklılığı artırmak için Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki ülkelere 2 milyar Amerikan dolarından fazla bir miktarın sağlanacağı açıklanmıştır. Bunun yanında söz konusu ülkelerin büyümekte olan ekonomilerine özel sermayenin akışının hızlanması da hedeflenmiştir.

İklim krizinin niteliğinden hareketle forumda iklim kriziyle mücadelede ve iklim değişikliğine adaptasyonda işbirliğinin altı çizilmiştir. Hükümetler, hayırseverler ve yatırımcılar arasında gerçekleşen çoklu işbirliğinden bahsetmek mümkündür.

İçeriğinin yanında forum kapsamındaki görüşmeler de iklim krizi ile mücadeleye dair momentumun sürdürülmesi açısından önemlidir. Forumun ABD ve Birleşik Krallık başkanlığında İngiltere’de gerçekleşmesi, Biden’ın Kral III. Charles ile görüşmesi Kral’ın iklim değişikliğine duyarlılığını öne çıkarmaktadır. Galler Prensi iken dahi iklim krizi, organik tarım, sürdürülebilirlik gibi başlıklarda yoğun faaliyet gösteren Kral III. Charles, aynı zamanda iklim kralı olarak da anılmaktadır.

Forumun ABD ve Birleşik Krallık başkanlığında İngiltere’de gerçekleşmesi, Biden’ın Kral III. Charles ile görüşmesi Kral’ın iklim değişikliğine duyarlılığını öne çıkarmaktadır.

2020’de doğa, insanlık ve dünya için Marshall Planı’na benzer bir planın hazırlanması gerektiğini kaydetmiştir. 2021’de Birleşik Krallık’ın Glasgow kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması 26. Taraflar Konferansı’na katılan Prens Charles, çevre sorunlarının çözümüne ve sürdürülebilirliğin sağlanmasına yönelik çabaları kapsamında konuşma yapmıştır. İklim krizi ile mücadeleye dair zamanın yakında dolacağına dikkat çekmiş iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybının varoluşa tehdit oluşturduğunu açıklamıştır.

Fakat Kral’ın veyahut Kraliçe’nin Birleşik Krallık sisteminde sembolik yeri olmasından hareketle Kral III. Charles’ın iklim krizine yönelik faaliyetlerinin Londra’nın siyasetini etkilemesi pek mümkün görülmemektedir. Ayrıca iklim değişikliğine yönelik faaliyetleri halihazırda hükümete müdahale olarak da bazı kesimlerce eleştirilebilmektedir. Diğer yandan Kral III. Charles’ın, annesi Kral II. Elizabeth’ten farklı bir figür olduğu da hatırlanmalıdır. Ses getiren siyasi açıklamalarda bulunabilmektedir.

Kral III. Charles, Kraliçe II. Elizabeth’in aksine gerek ulusal gerekse uluslararası siyasi konularda görüşlerini dile getirmekte; Kraliyet Ailesi’nin tarafsız tutumunun dışına belli ölçülerde çıkmaktadır. Örneğin Kraliçe, Britanya İmparatorluğu’nun sömürge tarihine ve köle ticaretine ilişkin herhangi bir yorumda bulunmazken Prens Charles, Haziran 2022’de Ruanda’da Milletler Topluluğu üyelerine hitap ettiği konuşmasında köle ticaretinden ve sömürgecilik kurumundan dolayı derin üzüntü duyduğunu kamuoyu ile paylaşmıştır.

Milletler Topluluğu’nun barışın, refahın ve demokrasinin tesisini amaçladığını ama aynı zamanda tarihin en acı veren dönemini yaşadığını da eklemiştir. Köleliğe yönelik benzer bir yorumu da 2018’de Gana’da yapmıştır. Transatlantik kölelik ilişkilerinde Birleşik Krallık’ın rolünü gaddarlık olarak nitelendirmiştir. Köleliğin dünya üzerinde inkâr edilemez derece büyük yara bıraktığını açıklamıştır.

Gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeler iklim krizi ile mücadele ederken ek maliyete maruz kaldıklarını öne sürmektedir. Bu süreçte ilgili hedeflere ulaşmak için gelişmiş ülkelerin desteği talep edilmektedir.

Birleşik Krallık’ın iklim krizi politikası ise eleştiri alabilmektedir. Artık Londra’nın bu konuda lider olmadığı kaydedilmektedir. Mevcut dönemde enerji krizi yaşamasından hareketle Almanya gibi enerji çeşitliliğine gitmesi mümkün görünmektedir. Petrol ve kömür kullanımı artabilir. Böyle bir ortamda iklim değişikliği hedeflerine ulaşması zor olarak eleştirilebilirken hükümet söz konusu hedeflere sadık kalacağını açıklamaktadır. Ukrayna krizinde Batı ülkelerinin Kiev’e askerî dahil olmak üzere çeşitli desteklerde bulunması Rusya’nın söz konusu ülkelere karşı doğal gaz kartını oynamasına neden olmuştur. Öncesinde Birleşik Krallık’ın kömür kullanımını oldukça azaltması da enerji arzında sorun yaşamasının sebeplerinden biri olarak gösterilmektedir.

Sonuç olarak, iklim krizi ülke fark etmeksizin etkisini hissettirmektedir. Fakat söz konusu etki, birtakım ek faktörlerin yanında ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre değişebilmektedir. Gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeler iklim krizi ile mücadele ederken ek maliyete maruz kaldıklarını öne sürmektedir. Bu süreçte ilgili hedeflere ulaşmak için gelişmiş ülkelerin desteği talep edilmektedir. Gelişmiş ülkeler dile getirilen taleplerin farkında olup finansman için çeşitli sözler vermektedir.

Diğer yandan henüz ikim fonlanmasında hedeflenen rakam ve hıza ulaşılamamıştır. Bu durumun en son örneği, Temmuz’da İngiltere’de gerçekleşen finansman forumunda yaşanmıştır. Birleşik Krallık ve ABD başkanlığında İngiltere’de düzenlenmesi Birleşik Krallık’ın iklim krizi karnesini de gündeme getirmiştir. İklim krizi politikaları eleştirilen Londra’da iklim krizine duyarlı ve bu konuda aktif olan Kral III. Charles’ın varlığı en azından ilgili söylemin ve momentumun sürdürülmesinde Birleşik Krallık’ı yeniden ön sıraya taşıyabilir.

ü