Gece saat iki gibi gelmişti eve. Eşini uyandırmamak için sessizce açtı kapıyı, ışığı yakmadan yatağa girmekti niyeti. Son yirmi dört saatte yaşadıklarını düşündü bir süre, yaşlı bedeni daha fazla düşünmesine izin vermedi uyuyakaldı.
Sabah on gibi uyandığında kahvaltı sofrası hazırdı. Eşi çayları koyarken sordu “nasıl, iyi geçti mi”? “Tabii ki” dedi “biraz yoruldum ama gittiğime de değdi”. “Bu adamlar bu işi biliyor Hafız’ım”.
“Bir kere gidiş dönüş yani yolculuk kısmı muhteşemdi”. “En ufak bir eksiklik, hata, kusur yoktu”. “Bizim gibi TKP’li olmayan insanlara da çok dostça davrandılar”.
Eşi, “eee anlat, devam et bakalım” dedi. “Biliyorsun hep aynı yerden dörtyol kavşağından kalkar böyle zamanlarda arabalar".
"Eyleme, mitinge, kapalı ya da açık salon toplantılarına ne zaman gitsek hep aynı yerden bineriz zaten”. “Dün sabah vardığımda da yine aynı yerde toplanmıştı halkımız”.
“Bu kez hedef İzmir'de yapılacak olan ‘Türkiye Cumhuriyetinin Yüzüncü Yılını Selamlıyoruz, Halk için Cumhuriyet, Cumhuriyet için Sosyalizm Büyük Halk Buluşması’ydı”.
Sonra bir süre sustu, derin düşüncelere dalmıştı. Türkiye Komünist Partisi Cumhuriyetin 100'üncü yılını selamlamak için düzenliyordu bu büyük halk buluşmasını ama kurucu parti olmakla övünen CHP’de dahil, başkaca hiç bir parti böylesi bir etkinlik düzenlemiyordu bildiği kadarıyla.
Çayından bir yudum aldı kendine geldi, eşi merakla ona bakıyordu ne anlatacak acaba der gibi!
Sonra devam etti “sabah on bir buçuk gibi oradaydım, tanıdıklarla sohbet ediyorduk ayaküstü”. “Bizim karakolun polisleri hem bizi gözetliyor hem de bitişikteki çocuk bahçesinde çocuklarını eğlendiriyorlardı”.
“Vakit doldu arabalara bindik”. “Arabaya biner binmez ilk olarak elinde kolonya şişesiyle İsmail adında bir delikanlı koltuklar arasında dolaşmaya başladı, herkese kolonya ikram ediyordu”. “Bu arada Çiğdem Hanım elindeki listeyi tekrar tekrar kontrol etmekle meşguldü”. “Telefonla konuşuyordu kalkış esnasında”. “Galiba başka ilçelerden kalkan arabalarla ilgili bilgi alıp veriyorlardı”.
“Sonra Hülya Hanım elindeki termosla çay dağıtmaya başladı, arkasından bir genç onu takip ediyordu”. “Onun elinde de TKP’li kadınların evlerinde yapıp getirdiği pastalar, börekler, çörekler vardı”.
“Ardından İsmail Bey yolculukla ilgili bilgi verdi. Herkesin telefonlarını liste yapmışlardı. Bize de arabanın plakası ve şoförün telefonuyla birlikte araç sorumlusu olan Çiğdem hanımla kendisinin telefonlarının da olduğu küçük birer kağıt parçası verdi”.
“İkramlar yol boyunca sürekli olarak devam etti. Giderken de öyleydi, dönerken de. Tek kuruş para harcatmadılar desem yeridir”.
“Yola çıkarken aramıştım seni zaten, molalarda da”. “İzmir’e vardığımızda direk Bornova Aşık Veysel Amfi Tiyatrosunun orada indik. Yüz metre kadar yürüdük etkinliğin yapılacağı yere varmak için.
“Yol boyunca her taraf TKP bayraklarıyla donatılmıştı. Sonra büyükçe bir meydana vardı yolumuz. Oldukça kalabalıktı ortalık”.
“Meydanın ortası boş bırakılmış, kenarlarına doğru on kadar stand açılmıştı. Tüm standlar broşürler, dergiler ve kitaplarla doluydu. Oğul arısı gibi kalabalık, bir o yana bir bu yana dalgalanıp duruyordu”.
“Standlardan bir şeyler alan TKP’liler biraz fazlaca para veriyordu. Bunu, bizim gibi partili olmayanlardan para alınmaması için yaptıklarını fark ediyorduk”. “Bir kaç yerde de TKP Gönüllüsü olmak isteyenler için başvuru standları vardı”.
“Kalabalığın içinde modern giyimli genç kızlarla birlikte, başörtülü olanlar da vardı”. “Bu kısmını biraz garipsemedik desem yalan olur”. “Ama vardılar, hepsi oradaydılar”.
“Gençler ağırlıktaydı! Bizim yaş grubu da az değildi hani. Hatta yaş olarak bizden çok daha yaşlı, bastonuyla zar zor ilerlemeye çalışan insanlar bile oradaydı.
“Konuklar arasında dünyanın dört bir yanından işçi partilerinin, sosyalist/komünist partilerin temsilcilerinin yanı sıra cezaevinden yeni çıkan Gazeteci Merdan Yanardağ da vardı”.
“Amfi tiyatronun dış tarafında çok büyük iki pankart asılmıştı”. “Birinde ‘Laiklik’ yazıyordu diğerinde ‘Bağımsızlık’. “İkisinin arasında devasa bir pankart daha vardı onun üzerinde de etkinliğin adı yazıyordu”. “Her biri yüz, belki iki yüz metreden çok net okunabiliyordu, o kadar büyüktü senin anlayacağın”.
“Görünürde tek bir üniformalı polis memuru göze çarpmıyordu. Girişte, parti önlükleri giyinmiş gençler karşıladı bizi. Herkesle göz teması kuruyorlar, üstümüzü arıyorlar, çantaların içini göstermemizi rica ediyorlardı. Anlaşılan güvenlik işini TKP’li gençler üstlenmişti”.
“Etkinliğin yapıldığı alan beş, altı hatta yedi bin insan alıyormuş”. “Yani oldukça büyük bir alan”. “Kapıdan girişte amfi tiyatronun en üst kısmında dört koca pankart vardı tahminen ellişer yüzer metre aralıkla yan yana dizilmiş”. “Üzerlerinde soldan sağa ‘Bağımsızlık’, ‘Eşitlik’, ‘Özgürlük’ ve ‘Laiklik’ yazıyordu”.
“Çalan müzik eşliğinde yerlerimize oturduğumuzda sahnenin hemen hemen tam karşısında orta sıralarda bir yerdeydik”. “Oturulacak olan yerlere önceden büyük bir özenle Türk Bayrakları ve TKP Bayrakları yerleştirilmişti”.
“Sahnenin iki yanında koskoca iki bayrak vardı. Bir Türk Bayrağı ve bir de TKP Bayrağı”.
“Ortasında sanırım yüz metre kadar genişlikte on beş yirmi metre kadar yükseklikte devasa bir ekran yer alıyordu”. “Ses sistemi muhteşemdi”.
“Bize göre sol tarafta elli kişilik bir koro yerini almıştı. Sağ tarafta da yaklaşık yirmi kişilik bir orkestra”. “Sahneden izleyicilere dönük iki profesyonel kamera vardı. Bir de bize göre sağ tarafta çekim yapan jimmy jib”. “Yukarıda ay ışığı altında dolaşıp duran kameralı bir dron da vardı”.
“Bu kadar ayrıntıyı niye anlattım biliyor musun, ‘mükemmellik’ ayrıntıda gizlidir de ondan”.
“Böylesine detaylı bir ön hazırlık ve onun üzerine kurulan sunum elbette ki, etkinliğe katılan herkesi derinden etkileyecekti”.
“Saat tam yedide etkinlik başladı. İlk sunumu yapan arkadaş yüzüncü yılına giren cumhuriyete dair çok anlamlı sözlerle sürdürdüğü konuşmasını ‘yüzyıl önce yaptık, yine yaparız’ diye bitirdi”.
“Sahneye çıkan genç ve sesi çok güzel bir kadın yemen türküsünü o kadar içten söyledi ki anlatamam. Adı Gülcan Altan’mış. Dinleyenlerin gözleri yaşardı”.
“Sunum yapan arkadaşlar İstiklal Savaşının pek bilinmeyen yönlerini ayrıntılı bir biçimde anlattılar dev ekranda akıp giden görüntüler eşliğinde”.
“Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetine İstiklal Savaşı sırasında yaptığı yardımları, bağışladığı iki savaş gemisini, binlerce topu, tüfeği, silahı, on binlerce mermiyi mühimmatı, karşılıksız bağışladıkları altınları tek tek saydılar”.
“Yaşasın Devrim Ve Sosyalizm sloganıyla karşıladı kitleler sunumun bu bölümünü”.
“Cumhuriyetin ilanı sonrasında, genç cumhuriyetin ayakta kalabilmesi için; karşılığında sadece sebze meyve alan Sovyetler Birliğinin verdiği borçları, inşa ettiği fabrikaları, limanları, demir çelik tesislerini, merkez bankasının oluşumuna sağladığı katkıları ve daha birçok şeyi öğrenmemizi sağladılar”.
“Ekim Devrimiyle, genç Türkiye Cumhuriyetinin özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini birlikte ele aldılar. Tabii Mustafa Suphi ve Onbeşleri de büyük bir saygı ile andılar, anlattılar”.
“Bir ara atılan sloganlara ara verilip büyük bir sessizlik içinde, yüzlerce insanın altına sığabileceği büyüklükte, onlarca metre karelik kocaman üç pankart açıldı kitlelerin üzerine”. “Sol tarafta koskocaman bir Türk Bayrağı, ortada ondan biraz daha uzunca ‘Cumhuriyeti Biz Böyle Kazanacağız’ pankartı ve son olarak yine kocaman bir TKP Bayrağı”.
“Sahneden bize yansıtılan görüntü insanın tüylerini diken diken edecek türdendi”.
“Sunucunun ‘Cumhuriyeti biz kurduk ama sınıfsız, imtiyazsız bir toplum olamadık’ sözleri, ‘Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar Herşey Emeğin Olacak’ sloganlarıyla cevaplandı”.
“Güzel bir İzmir akşamında, karanlığı hafifçe aydınlatan ay ışığına ek olarak sahneden yansıyan rengarenk ışıklar ve cep telefonlarının pırıltılarıyla muhteşem bir tablo çıktı ortaya”.
“Sahneyle bütünleşen kitleler, ard arda atılan; ‘Boyun Eğme Memlekete Sahip Çık’, ‘Yağma Yok Sosyalizm Var’, ‘Şeriata Faşizme Karanlığa Geçit Yok’ sloganları”.
“Tabii Genel Sekreter Kemal Okuyan. Hani Köyceğiz’e geldiğinde tanıştığımız o ufak tefek, munis bakışlı zeki ve sakin adam. Saat tam 20.22’de çıktı sahneye. ‘Ülkenin Onuru Komünist Parti’ sloganları arasında yapmaya başladı konuşmasını”.
“Oldukça uzun bir konuşma yaptı. 17 maddelik bir manifestoydu konuşması. Yarım saati biraz aşan bir sürede, içeriği bu kadar dolu bir konuşma yapmak her hatibe nasip olmaz”.
Filistin Sorununa dair de söz söyledi Kemal Okuyan! Açık ve net bir biçimde “Filistin Halkının Savunma Hakkı Meşrudur” dedi. O Filistin’le alakalı konuşmaya başladığında dev ekrandan yansıyan görüntüler eşliğinde ortalığı bir anda Filistin Bayrakları kapladı. ‘Filistin Halkı Yalnız Değildir’, ‘Yaşasın Halkların Kardeşliği’ ve ‘İşgalciler Her Zaman Kaybederler’ sloganlarıyla inledi bu kez amfi tiyatro.
“O sırada dev ekrana yansıyan görüntüler TKP’lilerin ‘Filistin’ konusundaki hassasiyetini teyit eder nitelikteydi”.
“Sahnede o kadar çok insan görevliydi ki sayamadım. Kadınlı erkekli sunucular, tiyatro gösterisi yapan gruplar, şiir okuyan Orhan Aydın gibi çok meşhur sanatçılar, tam yerinde ve zamanında yapılan göz kamaştırıcı slayt gösterimleri eşliğinde, muhteşem bir sahne performansı izledik”.
“Sona geldiğimizde TKP Korosu enternasyonal marşını söylemeye başladı. Hemen herkes katıldı koroya. Koskocaman gür sesli bir koro çıkıverdi ortaya”.
“Yerlerimizden kalkmış amfi tiyatroyu ağır adımlarla terk ederken üzerinde TKP önlüğüyle yüksek bir yere çıkmış olan genç bir delikanlı Nazım’ın Kuvayı Milliye Destanından bir bölüm okuyordu”.
“…Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı…