Başkanlık sistemi, 1787’de Philadelphia’da toplanan Kurucu Meclisin, İngiliz meşruti monarşi sisteminden ilham alınarak cumhuriyete dönüştürülmüş halidir. Başkanlık sisteminde iktidarın kişiselleştirilerek tek adam yönetimi biçimine dönüşmesi tehlikesi olduğu da ortadadır. Ancak, aynı tehlike parlamenter sistemlerde de mevcuttur. Cumhuriyet tarihinin kırılma ve restorasyon dönemlerinden birinin daha arifesinde bulunurken, neden ve nasıl bir anayasa bu ülkenin kırılganlıklarına ve dertlerine derman olabilir noktasında bu yazımızı kaleme almış bulunmaktayız (ilk olarak bu yazı 2020 Haziran’ında kaleme alınmıştır, önemine binaen gözden geçirilmiş hali olan bu metin ise 2023 Kasım’ında yapılmıştır). Öncelikle anayasa yapım sürecinin neden önemli olduğunu ifade edecek olursak, bu süreç ile millet ve elit gruplar arasında bir güven tesis edilmesi şarttır. Aksi takdirde, bu anayasada önceki anayasalar gibi (1876’dan beri) yine elitler eliyle hazırlanma talihsizliğine uğramaktan kurtulamayacaktır.

Batılı anlamda ve ruhta hukuki gelişmelerin zirveye çıktığı XIX. Yüzyıldan beri ülkemizde anayasal hareketler, kanunlaştırma hareketleri devlet ve hükümet modellemelerini içerecek şekilde her daim sistemin kontrolünü elinde tutanlarca millete sormadan gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle, özellikle son 200 yıldan beri bu ülkede ciddi anlamda millet ve hukuki gücü elinde tutanlar (elitist gruplar) arasında menfaat çatışması yaşanmaktadır. Son tahlilde, son sözü söyleyenler millet adına hareket ettiği iddiasıyla öne çıkan elitist grupların temsilcileri olmuştur. Peki, teorik ve pratik anlamda milletin iktidar olması veya günümüz demokrasilerinde son sözü söylemesi nasıl sağlanacaktır?

Bu yazımızda, ABD federalizmi, ABD seçim sistemi ve Başkanlık hükümet modeline ana hatlarıyla bakılarak sistemin nasıl işlediği incelenecektir. Gerçekten de, bir ülkedeki seçim sistemi ile hükümet modeli arasında çok ciddi bir şekilde doğrudan ilişki olduğu bilinmektedir. Parlamenter hükümet sisteminde farklı anlayışların ve görüşlerin parlamentoya yansıma ihtimali çok yüksek olmasına rağmen, zayıf bir başbakanın olduğu dönemde ise bu  avantaj çok rahat bir şekilde siyasi istikrarsızlık ve yönetim krizine dönüşebilmektedir. Diğer bir ifadeyle, tabiatı gereği parlamenter sistemler krizlere daha açık bir yönetim şeklidir. Bu da yönetimi paylaşmanın bir sonucu olsa gerekir.

ABD federalizmi, İngiliz Parlamentoculuk geleneğinden sert bir şekilde ayrılma üzerine kurulmuştur. Bölgesel toprak ayrımı mantığı üzerine inşa edilmiştir. Amerikan federalizmi, İngiliz İmparatorluğu’na karşı bir savaş ve kopuş sonucunda bir anayasal buluş olarak ortaya çıkmıştır, yani devrimsel bir yönü vardır. Başkanlık hükümet sistemine sahiptir. İkinci meclis olarak Senato vardır. Kuvvetler ayrılığı yasamaya ilişkindir. Hükümetler (federal ve federe devlet arasındaki) ilişki işbirliğine dayanmaktadır. Amerikan modeli federalizm günümüzde Meksika, Venezüella, Brezilya ve Arjantin’de takip edilmektedir. Federalizm, dün olduğu gibi bugün de Amerikalıların hayatını şekillendirmeye devam etmektedir. Günümüz Amerika’sında federe (eyalet) devletler hali hazırda doğum, ölüm, evlenme, boşanma, suç ve ceza konularını, gayrimenkulün alım ve satımı gibi ticaret hukukunu düzenlemeye devam etmektedir. Gerçekten federalizm Amerika tarihindeki tüm önemli siyasi kavgaları da etkileyen bir kurum olmuştur. Amerikan federalizminde küçük birimler yani federe devletlerin bir araya getirilmesi bir gayedir; Hindistan, Belçika ve İspanya benzeri ülkelerde ise çok ciddi bir şekilde etnik ve kültürel farklılıklara dayalı devletçikler kurumsallaştırmalar üzerinden bir arada tutulmaya çalışılır. Bu ülkelerin bazılarında bölgesel hükümetler etnik veya dini azınlıkları temsil ederlerken eşsiz bir şekilde kendi kendini yönetme ayrıcalığına sahiptirler. Birleşik Devletlerde ise federe devletlerin tamamı eşit yasal duruma ve yetkiye sahiptir.

24 Mart, 2021 tarihi itibariyle ABD’de 27 federe devlette, federal devlet ve ABD ordusunda idam cezası vardır. Federe devletlerden New Mexico (2009), Illinois (2011), Connecticut (2012), Maryland (2013), New Hampshire (2019), Colorado (2020), Virginia (2021)’de idam cezasını kaldırarak yerine şartlı tahliye olmadan ömür boyu hapis cezası getirmişlerdir. İlginç bir şekilde 2016 yılında Nebraska yasama organı idam cezasını kaldırmıştır, fakat 2016 yılında eyalet çapında yapılan referandumla tekrar geri getirilmiştir. Washington ve Delaware eyaletlerinde mahkemeler, idam cezasının anayasal olmadığına karar vermişlerdir ve bu eyaletlerde idam cezası hala tartışılmaktadır. 1976-2021 arası eyalet devletlerinde toplam 1516 kişi idam edilmiştir. Bu süre içinde federal devlet ise toplam 16 kişiyi idam etmiştir. Bu süre aralığında en çok idamların olduğu eyaletler ise Texas (570), Virginia (113), Oklahoma (112), Florida (99), Missouri (90), Georgia (76)’dır.

Amerikan federalizminin siyasete etkisi ise bilinen ve tahmin edilenin hayli ötesindedir. Amerikan anayasa tarihinin hemen hemen her önemli siyasi çatışmasında federalizm önemli rol oynamıştır. Amerikan siyasetinde muhalefet, federalizmi stratejik silah olarak kullanmıştır; vagonların tamamında otomobil taşıyan tren yolu yerine çeşitli siyasi baskıları yüklenmiş bir tren yoluna benzetilmiştir. Hem liberaller hem de muhafazakârlar tartışmalı konu olan iş gücü, çevre, eğitim, kürtaj ve eşcinsellik meselelerinde federalizmi uygun bir siyasi silah olarak kullanmışlardır. Amerikan siyasetinin gelişiminde kurumların nasıl kurulduğu ve kararları nasıl etkilediği daha sonrasında ise meydana gelen değişikliklere bakılır. Devlet kurumlarından birisi olan federalizmin de değişime karşı çıktığı ve yavaşça değiştiği görülmektedir: Alkolün yasaklanması, ticaret düzenlemesi, sosyal yardım programları ve çevrenin korunması gibi pek çok girişim federal siyaset haline gelmeden önce eyalet hükümetlerinin uygulamasında yer almıştır. Özetle, Amerikan kültürü ve ideolojisi güçlü bir merkezi hükümete güvenmeme ve adem-i merkeziyete değer vermekte ve federal yetkinin kapsama alanının genişlemesini engellemektedir. Bilinenin aksine dışarı tek sesli bir ülke gibi gözüken Amerika Birleşik Devletleri belki de dünyadaki en çok sesli olan ülkelerden birisidir.

15 Kasım, 1777 tarihinde imzaya açılmış olan ve 1 Mart, 1781 tarihinde 13 federe devletin onaylamasıyla Konfederasyon Ahitnamesi yürürlüğe girmiştir. Bu hükümlerden birisi de; 13 federe devletten her birinin kendi kâğıt parasını basmaya hakkı olduğu gibi diğer federe devletlere karşı ticaret yaparken engelleri de arttırabilmeye hakları vardır. Fakat 1787 Philadelphia Konvansiyonu’nda bir araya gelen 55 delegenin asıl görevi ise konfederasyon yapısını terk ederek federal bir hükümeti kurma ve federe devletler üzerinde yeterli kuvvete sahip olarak ekonomik büyüme ve milli güvenliği sağlamaktı. Amerikan anayasasının çerçevesini hazırlayanlar (Kurucu Babalar-Founding Fathers) kuvvetlerin yani yetkilerin hükümetin farklı kolları (kuvvetler ayrılığı) arasında bölüşülmesi fikrini benimsemişlerdir. Bu nedenle ulusal seviyede kontrolleri ve dengeleri olan bir sistemi inşa etmek için iki meclisli bir Kongre oluşturarak eşit yetkileri olan Temsilciler Meclisi ve Senato’yu kurmuşlardır. Ayrıca, yürütmenin yani Başkanın meşruiyetini doğrudan genel seçimle halktan gelmesini sağlamışlardır.

ABD anayasa hukukundaki kuvvetlerin ayrılığı prensibi; mahkemeler, siyasi partiler, yasama ve yürütme organı arasındaki ilişkinin nasıl ve ne şekilde işlediğiyle alakalıdır. Pek çok yazarın belirttiği gibi federal hükümette yasama ve yürütme organları arasındaki uygun bir görev paylaşımının ne olduğu federal yargının verdiği kararlarla iç içe geçmiş durumdadır. Amerikan Anayasasının Kurucu Babaları anayasada kuvvetler ayrılığı prensibini, anayasal demokrasiye ters düşen siyasi partilerin gücünü arttırmasını engelleyici şekilde düzenlemişlerdir. Buna rağmen XIX. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler güçlü partiler kurarak, klasik kuvvetler ayrılığı ilkesini imha edecek şekilde kuvvet ve yetkiye sahip olmaya odaklanmışlardır. Bu görüşte olanlara göre etkili kılınmış aristokrat elitler anayasayı büküp başka anlam verebilirlerdi. İlginç bir şekilde XIX. Yüzyılın sonlarına doğru ise siyasi partiler zayıflamış, Başkan ve yargı organı güçlenmiştir. Günümüzde ise kuvvetlerin ayrılığı konusunda iki parti arasındaki çatışma daha çok federal hükümette hangi organı kimin kontrol ettiğiyle alakalıdır.

Anayasaya göre her bir eyalet devleti, iki senatör tarafından Senatoda temsil edilmektedir. Başlangıçta 13 eyalet olduğundan 26 senatör olan Senatoda bugün için ise 50 eyaleti temsilen 100 senatör bulunmaktadır. Temsilciler Meclisinde ise üyeler eyaletin nüfusuna göre seçilerek meclise gelmektedir. Başlangıçta 65 tane olan Temsilciler Meclisi temsilci sayısı, nihayet 1963 yılında uygulanmaya başlayan yeni usulle 435 olarak netleştirilmiş ve her 10 yılda bir yapılan genel nüfus sayımından sonra ise yeniden bölüştürme (reapportionment) ile eyalet yasama organlarınca seçim bölgeleri yeniden belirlenmektedir. Seçim bölgelerinin yeniden belirlenmesinde günümüz Amerika’sında çok ciddi ve şiddetli tartışmalar hala devam etmektedir. Bu anlamda ilginç uygulamalardan biri; Alaska, Wyoming, Montana, North Dakota, South Dakota, Vermont ve Delaware eyaletlerinin Temsilciler Meclisinde sadece 1 tane temsilcisinin bulunduğu, Temsilciler Meclisinde ise en çok temsilci sayısı 53 tane ile California, 36 tane ile Texas, 27 tane ile Florida ve New York eyalet devletlerine ait olduğu not edilebilir.

Çift meclisin olması, ABD Anayasası tarafından bilinçli bir şekilde konulmuş olan çok önemli bir kontrol-denge sistemidir. Çünkü bir kanun teklifinin yasa haline gelmesi her iki meclisinde çoğunluğunun kabul etmesiyle mümkün olmaktadır. Bazı yazarlar, Kurucu Babaların bu sistemi koymasının gayesini; kamuoyunun geçici heveslerinin yasa koyucuları etkilemesini engelleyip, hastalıklı ve amaca uygun olmayan yasaların kabul edilmemesi için bir önlem olarak konulduğunu ifade etmektedirler. Kongreye seçilecek olan temsilciler, ilgili federe devlette (eyalette) yaşıyor olmaları gerekir. Temsilciler Meclisi için en az 35 yaşında, Senato için ise 40 yaşında olmak gerekir. Temsilciler Meclisi için az 7 yıldır, Senato için ise 9 yıldır ABD vatandaşı olmak gerekiyor. Geçici diplomatik görevler dışında yürütme organında herhangi bir görev yapılamaz. Temsilciler Meclisindeki temsilcilik görevi 2 yıldır, Senatoda ise 6 yıldır.

Başkanlık sistemi, 1787’de Philadelphia’da toplanan Kurucu Meclisin, İngiliz meşruti monarşi sisteminden ilham alınarak cumhuriyete dönüştürülmüş halidir. Başkanlık sisteminde iktidarın kişiselleştirilerek tek adam yönetimi biçimine dönüşmesi tehlikesi olduğu da ortadadır. Ancak, aynı tehlike parlamenter sistemlerde de mevcuttur. Temel hak ve hürriyetleri esas alan bir anayasada güçlü bir yasama organı ve seçim sistemi ile bu tehlikeyi önlemek mümkündür. Diğer parlamenter sistemlerde olduğu gibi Türkiye’de de güçlü bir başbakan hem yasamayı hem yürütmeyi kontrol edebilmekte hatta yargıya bile müdahale edebilmektedir. Anayasa teorisi açısından şunu da ekleyerek konumuza geçebiliriz: Parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanı millet tarafından seçiliyorsa o sistem artık Yarı Başkanlıktır. Fransa’da olduğu gibi bu durumda çift meşruiyet krizi çıkabilmesi her zaman mümkündür. Yarı Başkanlık sisteminde Cumhurbaşkanı daha güçlü bir liderlik sergilerse, Türkiye örneğinde yaşandığı gibi sistem Başkanlık gibi işler, eğer Başbakan daha güçlü bir siyasi otorite sergilerse, o zaman Parlamenter sistem olarak görünüm arzeder. Fakat, her ikisi de güçlü liderlik gösterisine kalkışırsa o zaman meşruiyet krizinin artışına bağlı olarak siyasi istikrarsızlık artış eğilimine girecektir. ABD SEÇİM SİSTEMİ Gözden ırak tutulmaması gereken bir vaka olarak; ABD federalizminin ABD Başkanlık sistemiyle etkileşimi hiç de hafife alınacak bir konu değildir. Yasama ve yürütme organlarının ayrı ayrı seçimle oluşması ve birbirlerinin görevlerine son verememesi de çok önemli bir KURUMSAL KONTROL-DENGE[1] MEKANİZMASI olarak göze çarpmaktadır. Başkan, siyasi olarak sadece millete karşı sorumludur. Başkan, yalnızca vatana ihanet, rüşvet ve benzeri ağır suçlardan dolayı Temsilciler Meclisinin suçlaması ve Senatonun yargılaması sonucu suçlu bulunursa görevden uzaklaştırılabilir.

Başkan ve Başkan Yardımcısı seçimi her 4 yılda bir yapılır. Doğumla ABD vatandaşı olmaları ve en azından 35 yaşında ve 14 yıldır ABD’de yaşıyor olmaları gerekir. Realitede ise, 1933 yılından beri seçilmiş olan Başkanlar, seçilmeden önce ya vali ya senatör veya 5 yıldızlı general (Maraşal denilebilir) olan kişilerden seçilmiştir. Partilerin Başkan adayı olmak için seçimlerden en azından 1 yıl öncesinden adaylık süreci başlamaktadır. 2016 yılı seçimleri için bir ara 10 vali veya valilik yapmış ve 10 senatör veya senatörlük yapmış kişiler adaylık sürecini başlatmış, daha sonra pek çoğu bu kararından vazgeçmiştir.

Seçimin yapılacağı yılın Şubat ayında her bir eyalette Demokrat ve Cumhuriyetçi parti kendi Başkan adayını tespit etmek için seçimler serisini başlatır. Her eyaletin yasal düzenlemeleri çerçevesinde parti komitelerinde (party caucus) veya önseçimlerde (primaries) adayların aranmasına başlanılır. Böylece her eyalette seçimi kazanan Başkan adayı partisinden belli sayıda delege kazanmış olur. Daha fazla delege kazanmış olan aday, Temmuz ayında yapılacak olan parti kongresinde şekli olarak kendisine oy verilmesiyle, ilgili partinin Başkan adaylığını kazanmış olur. Cumhuriyetçi Partide çoğunluğu kazanabilmek için 1,237 delegenin, Demokrat Partide ise 2,383 delegenin desteğini kazanmak gerekir.[2] Eğer Temmuz ayında yapılacak Parti Kongresinde partilerin adaylarından hiç biri bahsi geçen delege sayısına ulaşamazsa Parti Kongresi sıkı pazarlıklar ve siyasi kavgalara sahne olur.

Parti Komiteleri; adayların seçmenlerle bir araya geldiği gayr-i resmi toplantının adıdır. Bu toplantılarda, seçmenler lokal bazda yardımcı olacakları adaylarla tanışma ve tartışma, konuşma imkanına sahip olabilmektedir. Bunun, her ne kadar sistemi demokratikleştirdiği ileri sürülse de bu aşamada adayların profili bize daha gerçekçi bir analiz imkanı sağlamaktadır.

Önseçimler ise; açık (open primaries) veya kapalı (closed primaries) olabilir. Açık önseçim ise, o eyaletin kayıtlı seçmenleri herhangi bir partinin adayları için oyunu kullanabilir. Kapalı önseçimde ise sadece partilerin kendi kayıtlı üyeleri o partinin adayları arasından seçim yapar. Önseçimlerde eyalet yasalarınca seçmenler doğrudan tercih ettikleri aday veya o adayı destekleyecek yeminli (pledged) delegeler için oylarını kullanırlar.

Parti Komiteleri ve Önseçimlerin amacı seçim yılının yazında yapılacak olan Milli Kurultaya (National Convention) daha fazla delege göndermektir. Her eyalet, Kurultaya belli sayıda delege gönderir. Önseçimleri kazanan adaylar o eyaletten Kurultaya gönderilecek delegeleri de kazanmış olurlar. Milli Kurultayda önseçimlerle belirlenmiş delegeler kendi destekledikleri adayların partinin Başkan adayı olması için oy kullanırlar. Ardından partiler Başkan adaylarını Milli Kurultayda ilan ederler.

Burada süper delege konusuna da temas etmekte fayda olduğu kanaatindeyim. Demokrat Parti Milli Kurultayında (Democratic National Convention) otomatik olarak yeri olan ve Partinin Başkan adaylarından istediğine oy verebilen Partinin önemli liderleri ve seçilmiş görevlileridir (elected officials). Bunlar Temsilciler Meclisi ve Senato’da ki Demokrat Partililer, Demokrat Partili Valilerdir. Diğer süper delegeler ise Parti Komiteleri ve Önseçimlerde seçilir. Cumhuriyetçi Partide ise süper delegeler bağımsız bir şekilde hareket edemez. Her eyalet devletini üç kişi temsil eder ve kendi eyaletlerinde seçimi kazanmış adaya oy kullanmak zorundadırlar.

Sonrasında ise Kasım ayının ilk Pazartesi gününden sonra, sıra 538 kişi olan (Başkanı seçmek için 270 yeterli) Seçim Konseyi (Electoral College) üyelerinin seçilmesine gelir. Her eyaletin nüfusuna göre olan Temsilciler Meclisi üye sayısına iki Senatörün eklenmesiyle o eyaletin Konseye vereceği sayı bulunur. Mesela, ABD’nin en kalabalık eyaleti olan Kaliforniya 55 Seçim Konseyi üyesine sahiptir.[3] Maine ve Nebraska eyaletleri hariç, diğer eyaletlerde çoğunluğu kazanan partinin adayının listesi Seçim Konseyinde o eyaleti tümüyle temsil eder. Yani Kaliforniya’da Demokrat Partinin listesine daha fazla oy verilmişse, 55 Seçim Konseyi üyesi Demokrat Partiye ait olacaktır. Bundan sonraki süreç ise bir formaliteden öteye geçmemektedir. Bu ikinci seçmenler (milletin temsilcileri) seçilmelerinden 6 hafta sonra kendi eyalet başkentlerinde bir araya gelerek partilerinin aday gösterdiği Başkan ve Başkan Yardımcısına oy verirler. Bu oylar mühürlenerek Senato Başkanına yollanır. Ocak ayının ilk haftasında Kongrenin ortak bir oturumunda açılır ve Başkan ilan edilir. Başkanın göreve başlama tarihi 20 Ocak’tır. SONUÇ

ABD Başkanlık seçim sisteminin 1 yıldan daha fazla sürmesinin demokratik görünürlüğü daha da arttırdığı ileri sürülebilir. ABD Başkanlık seçiminde partilerin kendi adayını seçmesi ve ardından milletin Başkanı seçmesi (Seçim Konseyi üyeleri aracılığıyla) ikli hatta belki de üçlü bir sarmal olduğundan bahis açılabilir. Sistemin daha da demokratikleştirilebilmesi adına Maine ve Nebraska eyaletlerinde olduğu gibi, tüm eyaleti temsil etmek yerine partiler kaç Seçim Konseyi üyeliği kazanmışsa o kadar üyelik ile temsil edilmesi gerektiği ileri sürülebilir. Böylece bir anlamda o eyaleti kazanan partinin yanında kaybeden partinin seçmeni de Seçim Konseyinde temsil edilmiş olacaktır. 2000 yılında 537 oy farkından dolayı Florida’da ki 25 Seçim Konseyi üyeliği Al Gore’dan Bush’a gitmiştir (Toplamda Bush 271, Al Gore 266 Seçim Konseyi üyeliği kazanmıştır). Nihayetinde, seçim tartışmalı bir mahkeme kararıyla Cumhuriyetçi Parti tarafından kazanılmıştır.

Sonuç olarak; ABD Anayasası 4.400 kelime ve 7 maddeyle modern dünyanın en kısa ve en eski anayasasıdır. Anayasanın imzalandığı 17 Eylül tarihinde her yıl senede bir defa ziyaretçiler için orijinal anayasa belgesi sergilenmektedir. Anayasa Konvansiyonu toplantısına 42 delege katılmıştır. Bunlardan 39 tanesi Anayasayı imzalamıştır. Anayasayı imzalayan kişilerden en yaşlısı Pennsylvania delegesi Benjamin Franklin (81), en genci New Jersey delegesi Jonathan Dayton (26) olmuştur. Birleşik Devletler Anayasası imzalandığında devletin nüfusu 4 milyondu, bugün ise (18 Kasım, 2023 itibariyle) 340 milyonu geçmektedir. Ülke kurulduğunda en büyük şehri 40.000 (kırk bin) yerleşik kişisiyle Philadelphia idi. Bugün ise 8,8 milyon ile New York şehridir. Anayasanın hazırlanması ise tam olarak 100 gün sürmüştür. Her ikisi de Virginia delegesi olan George Washington ve James Madison imzaladıkları Anayasa ile aynı zamanda Başkanlık yapan kişiler olmuşlardır. Amerikan Anayasasında bir defa bile demokrasi kelimesi geçmemektedir.

---

[1] Bu terimin Türkiye’de Fren-Denge yerine Kontrol-Denge (Check-Balace) olarak bilebildiğim kadarıyla ilk defa şahsım tarafından, fakat Kurumsal Kontrol-Denge olarak ilk defa (“Osmanlı Halifeliği Merkez Teşkilâtı”, Şehir ve Kültür, Sayı 20, Mart 2016, s. 44-46.) İstanbul Üniversitesi, Tarih Bölümü, Cumhuriyet Tarihi ABD Başkanı Prof. Dr. Ali ARSLAN tarafından kullanılmış olduğunu not etmem gerekir. [2] Bir örnek olması açısından; 22 Mayıs, 2016 tarihinde Demokrat Parti adaylarından Senatör Hillary Clinton 1,768 yeminli delege (pledged delegates), 525 süper delegeyle toplamda 2,293 delegeye sahiptir. Bernie Sanders ise 1,494 yeminli delege, 39 süper delege desteğine sahiptir. Partinin adayı olmak için 2,382 delege desteği gerekmektedir. Demokrat Partide delegeler Temmuz ayında yapılan Kurultayda Hillary Clinton için 2842, Bernie Sanders için ise 1865 oy vermiştir. Aynı yılın Mayıs ayında Cumhuriyetçi Partide partinin adayı olmak için 1237 delegenin oyuna ihtiyaç vardır. Trump ise 1,161 delegeye, Cruz 567, Kasich ise 160 delege desteğine sahiptir. Temmuz ayında yapılan oylamada ise Trump 1441, Cruz 551, Rubio 171, Kasich ise 161 oy alabilmiştir. [3] Sistemin bu yönüyle nüfusu az olan eyaletlere bir avantaj sağladığı ileri sürülebilir…Kaliforniya eyaleti, ABD’nin en çok nüfusuna sahiptir (% 12.03). Fakat 55 Seçim Konseyi üyesi ile % 10.22 temsil edilmektedir. Wyoming eyaleti nüfus olarak ABD’nin % 0.18’ne tekabül etmektedir. 3 Seçim Konseyi üyesine sahiptir. Fakat, bu sayı % 0.56 temsile karşılık gelmektedir.