Keşke altı oka inanmayan ve bunun dışında, sosyalist bir parti özleminde olanlar CHP’den ayrılsalar. Mesela Mustafa Kemal’in askeri olmaktan imtina eden isimler gibi. Çünkü CHP’nin temel ilkelerinin sosyalizmle ve sosyal demokrasi ile doğrudan bir alakası yok.

Seçim yenilgisinden beri hepimiz bir tek gerçekle yüz yüzeyiz: Hayatlarımız gün geçtikçe zorlaşıyor. Kazanma ihtimalinin çok kuvvetli olduğu bir seçimi kaybetmenin hayalkırıklığı bir yana, bundan sonra olacaklar (özellikle de anayasa tartışması çerçevesinde baktığımızda) konusunda kaygılıyız. Ekonomi ise kötüleşme açısından en istikrarlı alanımız, halk her geçen gün biraz daha fakirleşiyor. Tablo böylesine karayken bu hafta sonu size siyaset dışı bir mevzu anlatmak isterdim ama muhalefetteki son gelişmelere bakınca, manası nedir? diye düşünmeye başladım. Açıkçası kendi mahallelerimizde söylenip duran yaşlı amcalardan farkımız kalmadığını görüyorum. Herkes kendi çevresinde itiraz ediyor, isyan ediyor, en koyu AKP’liler bile eskisi gibi rahat yaşayamadıkları için şikayetçi. Nereye kadar böyle gidecek kimse tünelin sonunu göremiyor.

MUHALİF PARTİLER Millet İttifakı’nın tamamen dağılmasının ardından, İYİ Parti ve CHP’nin didişmesi sürüyor. Didişme diyorum çünkü bu karşılıklı atışmalarla devam eden süreç, bir türlü ayrılamayan çiftleri anımsatıyor bana. Gereksiz uzayan ama kopamayan bir ilişki... Kemal Kılıçdaroğlu’nun türlü kelime oyunlarıyla hiç istifini bozmadığını ve istifa etmeyeceğini anladık. Özgür Özel’in adaylığı da henüz heyecan yaratmış değil. Belki Özel’in neler yapacağını bekleyip değerlendirmek daha yerinde olacaktır. Fakat asıl Örsan Öymen’in adaylığı Türk toplumunu düşününce çok fantastik geliyor bana. Şunu merak ediyorum ezkaza kazansa, ne yapacak? Herhalde elitler hareketi başlatacak. Belki de CHP’de bir areopagus kuracaktır. Koyun can derdinde, kasap et derdinde.

Kaldı ki, CHP’nin tek problemi tepedeki isim değil, öyle şeyler görüp biliyoruz ve okuyoruz ki bunların ışığında baktığımda, “CHP kapatılsa daha iyi olur” diyeceğim geliyor. Bunu bu partiye duyduğum sevgimden söylüyorum, yanlış anlaşılmasın. Ülkenin kurucuları yıllardır partiyi yöneten grubun başarısızlığı yüzünden yerden yere vuruluyor, saygısızca ve kaba ithamların muhatabı oluyor. Oysa kurucuların politikasının bu adamların anlayışıyla ne ilgisi var?

Hatta bu farklı siyasal görüşteki kişilerin partide kalma ısrarını da anlayamıyorum. Keşke altı oka inanmayan ve bunun dışında, sosyalist bir parti özleminde olanlar CHP’den ayrılsalar. Mesela Mustafa Kemal’in askeri olmaktan imtina eden isimler gibi. Çünkü CHP’nin temel ilkelerinin sosyalizmle ve sosyal demokrasi ile doğrudan bir alakası yok.

Fakat kimse bu büyük partinin konforlu alanından çıkıp, er meydanında sosyalizm ve/veya sosyal demokrasi mücadelesi verme niyetinde değil. Orada yüzde 1 bile alamayan sosyalist partiler var; madem öyle gidip orada verin sosyalizm mücadelenizi. Bu daha onurlu ve inandırıcı olmaz mıydı? Şu satırları yazarken, atadan dededen CHP’li bir ailenin çocuğu olarak yaşadığım üzüntünün haddi var, hesabı yok.

İZMİR DERKEN YOZGAT’A İNDİK

İYİ Parti’ye gelince, o da bir türlü kendini bulamayan bir parti görünümü veriyor maalesef. Türk milliyetçiliğine bağlı, kalkınmacı ve demokrat bir parti iddiasıyla ilk yola çıktıklarında, güzel bir rüzgâr yakaladılar. Hem sert mücadele etmeye cesareti olduğunu göstermeleri hem de sonraki süreçlerde sağlam duruşları olumlu bir izlenim yarattı. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’ne ve kadın mücadelesine verdikleri destek bir sağ parti için çok değerli. Bununla beraber, ülkücü hareketten gelmeyen Bahadır Erdem, Ümit Özlale, Bilge Yılmaz gibi isimlerin niteliği ve kalitesi ile ülkenin gerçekten umudu olacak bir parti görünümündeydiler. Özellikle de bir kadın liderin arkasında bir araya gelen bu kadronun ülke için hakiki bir iktidar alternatifi olma ihtimali vardı.

Ancak parti ne olduysa, Atatürk milliyetçiliğini benimseyeyim derken bir anda dar bir ideolojik savrulmaya girdi. Hani merkez sağ parti olacaktınız? İzmir’e giderken Yozgat’a gelmiş gibi oldu seçmen. Elbette ülkücülerin partiden gitmesi gerektiğini savunmuyorum. Nitekim Akşener’in parti kurulurken yanında duranlar ülkücülerdi. Zor zamanda orada olan ve birebir mücadele eden bu insanların tasfiye edilmesi düşünülemez.

Ama her konuda baskın görüş ülkücülük olacaksa, bu kadar çabaya yazık çünkü zaten MHP var. Kaldı ki bu partiye bir merkez sağ partisi olacak görüntüyü sağlayacak önde gelen birçok isim de ülkücü değil. Bu kadar ülkücülük üzerinden siyaset üretilirse, o isimlerin de tek tek partiden kopuşunu izleriz, yazık olur. Eğer MHP’nin ufağı olacaksa İYİ Parti’nin gideceği hiçbir yer yok.

YEREL SEÇİMDE İTTİFAK  

Son olarak yerel seçimlere müstakil gitme konusunda da anlamsız bir inatlaşmaya gidildiğini düşünüyorum. Evet, Kılıçdaroğlu seçim sürecinde yaptığı hamlelerle hepimizi hayal kırıklığına uğrattı ve CHP ile İYİ Parti kadroları birçok yerde sürtüşmeler yaşadı. Ama şu durumda ne yapalım, sırf kendi egomuzu tatmin etmek için bütün seçimi bırakalım da Cumhur İttifakı mı kazansın? Bunun yerine, her yerde tam bir ittifak yerine, adaylar üzerinde anlaşarak ortak aday çıkarmak en akla yatkın durum.

Bu yazıyı yazdığım sırada, Prof. Dr. Ümit Özlale’nin İzmir adayı olduğu açıklandı. Bence güzel bir seçim ama Özlale tek başına seçimi alabilecek mi? Tabii ki CHP’ye yakın olan seçmenin gönlünü fethetmesi ve başarılı olması mümkün fakat neden doğrudan CHP’yle anlaşmak ve bu işi kolay yoldan yapmak varken bununla uğraşasınız? CHP’nin de özellikle İzmir’de Soyer inadını anlamak mümkün değil. Göçmenler konusundaki tutumunu, küçük belediyelerle ilgili basına yansıyan iddiaları ve İzmir İktisat Kongresi’nde Sırrı Süreyya’nın yaptığı saygısızlığı düşününce, tüm bunları İzmirli nasıl içine sindirecek? Soyer çok kibar bir belediye başkanı olabilir ama çok başarılı olduğu söylenemez. Neden muhalefet yeni bir isme şans vermiyor?

İYİ Parti’ye ne olduysa, Atatürk milliyetçiliğini benimseyeyim derken bir anda dar bir ideolojik savrulmaya girdi. Hani merkez sağ parti olacaktınız? İzmir’e giderken Yozgat’a gelmiş gibi oldu seçmen.

Genel seçimlerden beri bir konuyu sürekli tartışıyoruz ama CHP tarafı anlamazlıktan geliyor. Göz ardı ettiğiniz bir şey var; her yerde mutlaka CHP’li adayın kabul edilmesi ve İYİ Parti seçmeninin de bu isme oy vermeye mecbur edilmesine ittifak denmez, bu düpedüz sorgusuz sualsiz biat beklentisidir. Karşılıklı nezaket ve eşitlik en azından ortak yol yürümenin asgari şartıdır. Yüzde bir alamayan siyasal İslamcılara verdiğiniz payenin yüzde onunu İYİ Parti’ye vermeyip, eleştiri alınca şaşırıyorsunuz. Halbuki bu çok insani ve medeni bir beklenti, İYİ Parti CHP’nin yol arkadaşı değil miydi?

Benzer şekilde hatta belki karşılık olarak, İYİ Parti’nin de İmamoğlu konusunda aynı şeyi yapması gerektiğini düşünüyorum. İmamoğlu’na alternatif olarak çıkacak her isim AKP’ye kazandıracaktır. Ama tabii bu yalnızca benim şahsi görüşüm, hepsi bu. Uzlaşmamakta uzlaşıp bütün Türkiye’yi Cumhur İttifakı’na teslim etmeyi de seçebilir muhalefet, bu da beni pek şaşırtmaz.

TOPLUMSAL MUHALEFET

Şu yukarıdaki tabloyu benim gibi birçok yazar çizer de görebiliyor. Bizim gördüğümüzü muhalefet liderlerinin göremiyor olduğuna inanmıyorum. Görmek istemiyor olabilirler. Bu da bir tercihtir. Yıllardır özgürlük, demokrasi ve sosyalizm çalışan birisi olarak siyasal partilerden öte, sivil toplumun kendi talebini ortaya koyması gerektiğini düşünüyorum. Demokrasiyi, laikliği, modern vatandaşlığı, hukuku biz talep edersek yaşayabiliriz, yoksa “Birileri bizim yerimize meclise gitsin veya meydanlara çıksın konuşsun” deyince ancak bu kadar oluyor.

“Vekâleten demokrasi” ancak bir oyun oluyor. Yine de olumlu tarafından bakmak lazım; belki bu karanlık, gelecek on yıllar için aklımızı başımıza getirebilir. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu görüp, bunu kurmak adına çabalayabiliriz; kendi hayatlarımızın sorumluluğunu alabiliriz. Gerçek muhalefet ancak toplumsal dayanağı olduğunda yaşayabilir, yoksa başkalarına ödünç verilmiş bir hayattan öteye gidemeyiz. Toplumun asıl şimdi kendi başının çaresine bakmayı öğrenme anı gelmiş gibi görünüyor.