Artık savaşmanın kimseye bir kazancının olmadığını anlamamız gerek. Katil ruhluların kanlı ego mastürbasyonları için kardeşi kardeşe kırdırmayacağımız günlere…

Kahramanmaraş'ta 19-26 Aralık 1978’de yaşanan trajik olaylar, Türkiye'nin yakın tarihinde unutulmaz bir elem ve travma bıraktı. Alevilere, Kürtlere ve solculara yönelik gerçekleşen bu olay, birçok ülkede terörist olarak anılan ülkücülerin başlattığı korkunç katliamlardan sadece biri.

Kronolojik olarak olayları kısaca bir hatırlayacak olursak; 19 Aralık'ta gergin bir dönemde, Çiçek Sineması'nda gösterime giren milliyetçi bir yapım olan "Güneş Ne Zaman Doğacak" filmi sırasında patlayıcı madde atılmasıyla olaylar başladı. Hiç şaşırtmayacak bir şekilde Ülkücü Gençlik Derneği'nin şube başkanı Mehmet Leblebici ve yardımcısının talimatıyla ülkücü militanlar Ökkeş Kenger ve Yunus İlhan saldırıyı gerçekleştirdiler. Yine hem suçlu hem güçlü olduklarını göstererek işleri çığırından çıkarttılar.

20 Aralık'ta ise Yürükselim Mahallesi'nde Alevilere ait bir kıraathaneye atılan bomba şans eseri zarar vermese de, olayın ardından gerçekleşen silahlı saldırıda Gıjgın Dede olarak bilinen Sabri Özkan hayatını kaybetti.

21 Aralık 1978'de, fraksiyon ayrılığı nedeniyle sol görüşlü iki öğretmen Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu öldürüldü. Cinayetin faili Devrim Savaşçıları (DHKP/C DEV-SAVAŞ) örgütü, 1984'te idam cezasına çarptırıldı, ancak 1991'de çıkarılan infaz yasasıyla serbest bırakıldı. Gergin ortamda ilk akla gelen ülkücüler suçlandı.

22 Aralık'ta, iki öğretmenin cenazeleri Bağlarbaşı Camisi'ne götürüldüğünde, MHP'li ve ülkücülerden oluşan sağcı gruplar "Komünistler'in ve Aleviler'in cenaze namazı kılınmaz" diyerek saldırıyı başlattı. Olaylarda 300'e yakın iş yeri tahrip edildi, 39 kişi yaralandı ve 2 kişi öldürüldü. Bağlarbaşı Camii imamı Mustafa Yıldız cuma vaazında: "Oruç tutmak, namaz kılmakla hacı olunmaz. Bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır. Bütün din kardeşlerimiz; hükûmete ve komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır! Çevremizde bulunan Alevileri ve CHP'li Sünni imansızları temizleyeceğiz!" dedi.  Soruyorum sizlere, bir din adamı nasıl katliamı över? Nasıl masum insanları sırf mezhepleri, siyasi görüşleri farklı diye öldürtmek ister? Bütün bu çatışmaların ardından tahmin edileceği gibi güvenlik güçlerinin müdahalesi olmazken, saldırgan kitle kent çarşısına yönelerek Alevi ve CHP'li iş yerlerini tahrip etti. Olayların yaşandığı gece ülkcüler "Solcu Aleviler'in silahlı saldırı yapacakları yalanını" anlatarak kitlesel silahlanma sağladı.

23 Aralık'ta sağcılar, sol görüşlü kurumları hedef alarak binaları ateşe verdi. Kent merkezindeki Ulu Cami'den yapılan anonslarda "Öldürün, öldürün, bunların katli vaciptir" denildi. Aynı günün sabahı belediye hoparlöründen yapılan tahrik edici anonslarla kalabalık kitlenin, Alevi mahallelerinin yanındaki devlet hastanesinin önünde toplanması sağlandı. Burada toplanan kalabalık, asılsız söylemlerle kışkırtılarak Alevi mahallelerine saldırdı. Yürükselim Mahallesi direnmeye çalışsa da başarılı olamadı.

24 Aralık'ta saldırılar polis kuvvetlerine yönelince, kentteki tüm polisler görev dışı bırakıldı. Bu durumu fırsat bilen Sünniler, Aleviler üzerindeki baskıları artırdı. Galeyana gelen insanlar nedeniyle durum kontrolden çıkarak il genelinde kaos ortamı yaşandı. Aynı gün olaylar maalesef büyük bir katliama dönüştü. İşkencenin boyutunun anlaşılması için bir görgü tanığının söylediklerini de eklemek istiyorum. "Maraş doğum hastanesi var oraya da gittim. Bir kadını öldürmüşler tel ile direğe bağlamışlar ve bebeğini karnından çıkartıp göğsüne çivilemişlerdi. Kadının her yeri kanlar içerisindeydi.’’ Bir insan bunu başka bir insana nasıl yapar? Kitle psiklojisinin kötü sonuçlarına en büyük örneği ülkücülerde görebiliriz bence. Bu kadar acı çektirerek, bu denli dram yaşatarak nasıl cennete gideceğini ya da doğru bir iş yaptığını düşünür bir insan? Cevabı kitle psiklojisinde saklı. 111 ölü ve binden fazla yaralı sahi ne için? Şimdi yaşadığımız durum bundan farklı mı? Asla! Ben küçükken yani on yıl kadar önce yani eski bir zaman asla değil… Okulda sır karşılığı sır verilirdi. Hatırlıyorum da bir arkadaşım diğerine ben aslında Kürt’üm demişti ve diğeri de bu sırrına karşılık Alevi olduğunu söylemişti. Bunlar gizlenecek şeyler olmamalıydı ama gizlenirdi işte. Sosyolojik nedeni bir kenara dursun Diyanet işleri başkanlığı hala Alevileri temsil eden bir kurum değil ve hala cem evleri ibadethane olarak geçmiyor. Bu da ayrımcılığın hala devam ettiğinin en büyük kanıtı. Alevilere karşı korkunç önyargılar ise medya ve internet trolleri yüzünden bitmek bilmiyor. Cahit Zarifoğlu bir kitabında şöyle diyor; Nice cana kıyıldı bu dünyada; Sünni diye kıyıldı, Alevi diye kıyıldı; Türk diye, Kürt diye, oysa ki hepimiz kardeşiz.

Artık savaşmanın kimseye bir kazancının olmadığını anlamamız gerek. Katil ruhluların kanlı ego mastürbasyonları için kardeşi kardeşe kırdırmayacağımız günlere…

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü

ü