CHP’nin yeni bir kurucu devrimci iradeye ihtiyacı bulunmaktadır. Yeni bir yüzyılı kurmak için yeni bir irade olmazsa olmazdır. CHP’nin ilk yüzyılındaki devrimci iradesi ikinci yüzyıla taşınmalıdır.

Önceki yazımda Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki devrim ve değişim süreçlerini Kurucu İrade üzerinden detaylandırmış ve yeni bir iradeye, Devrimci Kurucu İradeye ihtiyaç duyulduğunu yazmıştım.

Şimdi bunu detaylandırıyorum.

Ülkemizde siyasal alan boşalmış, siyaset kurumu çökmüş, siyasal aktörler konumlarına hapsolmuştur. Sadece seçmen davranışına ve seçimlere indirgenmiş siyasetin içi boşalmış, siyaset üretilemez hale gelmiş ve geniş bir depolitizasyon süreci kitleleri esir almıştır.

Bugün yaşadığımız gibi seçimi kim kazanırsa kazansın artık geniş kesimleri mutlu edecek ve umutlandıracak bir sonuç ortaya çıkmamaktadır. Ülkemizde siyasal alanın öncüsü, değiştirici ve dönüştürücü partisi CHP, bu misyonunu yitirmiş ve devrimci özünü kaybetmiştir. Bu nedenlerle devrimci bir müdahale zorunludur. Bunun için kendinden başlayarak siyaset kurumunu, siyasal alanı yeniden biçimlendirmek, savunduğu ve inşa ettiği bütün değerlerin ancak ve ancak aktif bir kurucu siyasetle, devrimci bir iradeyle mümkün olduğunun bilinciyle geniş kesimleri bunun içine alacak kapsayıcı bir yeni siyasete ihtiyaç bulunmaktadır.

Tarihin ve toplumun gerisine düşmüş, reflekslerini kaybetmiş, dünya siyasetinden kopmuş, yaşanan bütün alt-üst oluşları sadece izlemekle yetinmiş, gündelik siyasete hapsolmuş bir partinin ülkesinde, bölgesinde ve dünyada etkin olması beklenemez. Oysa Cumhuriyet Halk Partisi bütün bu süreçleri okuyan, iktidarda olmasa da bunları etki eden güçlü bir birikime, güçlü aktörlere, siyaset üreten kadrolara sahipti.

CHP’nin bu kimliğini yeniden kazanması, karşısındaki dönüştürücü partinin karşısına yeni bir siyasetle çıkması ancak devrimci bir iradeyle mümkün olabilir. Yaşanan, ekonomi başta olmak üzere, bütün krizleri siyasallaştırmamış, örgütsüz muhalefeti toparlayıp bu siyasal alanın aktörü haline getirmemiş bir partinin mevcut iktidara alternatif olacak yeni bir model üretmesi mümkün olmayacaktır. Mevcut rejimin yeni anayasa çalışması bu dönüşümün en önemli kilometre taşıdır ve mevcut parti yönetiminin bu dönüşüme alternatif sunması, toplumu örgütlemesi olası değildir. Dahası sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve kadrosuyla devam etmesi durumunda parti açısından yerel seçimlerde ağır bir yenilginin kaçınılmaz olduğu görülmektedir. Yerel seçimlerdeki başarıyı da arkasına almış mevcut iktidar anayasa konusunda bir tür alan temizliği yapmış olacaktır.

Kendi solculuğundan, devrimciliğinden utanmayan, korkmayan, çekinmeyen özgüvenli bir irade değişimin kapısını açabilir.

Bu çevrede şu tespitin altını çizmek gerekmektedir; ülkemizde en nitelikli birey ve toplum kesimleri siyasetten ve aktörlerden umudunu kesmiştir. Ülkenin demokratik ve cumhuriyetçi birikimi siyasal alanın dışına çıkmış/çıkarılmıştır. Umudunu, ülkeye olan inancını, geleceğe olan iyimser düşünü yitirmiştir.  Bu enerjiyi yeniden üretmeyen, bu geniş ve nitelikli toplum kesimlerini siyasal süreçlerin öznesi haline getirmeyen bir siyasetin geleceği yoktur.

Bu nedenle CHP’nin yeni bir kurucu devrimci iradeye ihtiyacı bulunmaktadır. Yeni bir yüzyılı kurmak için yeni bir irade olmazsa olmazdır. CHP’nin ilk yüzyılındaki devrimci iradesi ikinci yüzyıla taşınmalıdır. Cumhuriyetçi iradenin, demokratik iradenin, sosyal demokrat iradenin kurucu aktörü olan parti yeni bir iradeyi, devrimci bir iradeyi üretmeli, sahiplenmeli, topluma sunmalıdır. Bütün bu birikimi sıfırlamak isteyen bir iktidara karşı yeni bir iktidar alternatifi iyi bir seçim kampanyasından değil; geniş kesimleri içerecek, heyecan ve coşku verecek yeni devrimci bir siyasetten geçmektedir. Bu devrimci irade ilk yüzyılındaki zorunluluktan kaynaklı yukarıdan bir kadroyla değil, aşağıdan örgütlenerek inşa edilmelidir. Bunun için son derece iyi yetişmiş insan gücü, siyasal ve entelektüel kapasite mevcuttur.

Bu devrimci irade salt sorunlar ekseninde kendisini tanımlayan, çözümler üreten değil; bütün bu sorunların zeminini, algıyı ve hareket tarzını değiştiren bir çerçevede kapsayıcı düzlemde inşa edilebilir. Kendi solculuğundan, devrimciliğinden utanmayan, korkmayan, çekinmeyen özgüvenli bir irade değişimin kapısını açabilir.

20. Yüzyılda dünyadaki büyük alt üst oluşlara Atatürk önderliğinde cevap veren; Ulusal Kurtuluş Hareketlerine ve sonrasındaki cumhuriyetçi atılımla dünyaya örnek olan bir hareketin, 21. Yüzyıldaki bu yeni alt üst oluşlara da cevap olacak, katkı verecek devrimci bir çıkışa ihtiyacı bulunmaktadır.

Ülkemiz ölçeğinde değişen sosyoloji ve egemen hale gelen/merkezileşen siyasete karşı alternatif bir seçenek sunmak ancak izlenen siyasetin anti-tezini oluşturarak mümkün olabilir; ona benzeyerek değil. O nedenle devrimci bir iradenin kurulması siyasal ve kültürel hegemonyaya yanıt oluşturacağı gibi; bölgede alternatif bir siyasal dokunun oluşmasına da imkan verecektir.

Bölge ve İslam coğrafyası açısından kurucu Cumhuriyetçi iradenin en temel problemi devrimin diğer bölge ve İslam toplumlarına ulaştırılmaması ve onu tek ülkede egemen kılmasıdır. Denilebilir ki “devrim ihracı” cumhuriyetçi paradigmaya ve Atatürk’ün düşünsel-eylemsel pratiğine uygun değildi.

Ancak bölge halklarının cumhuriyetçi-demokrat-devrimci-seküler bir siyasetle tanışması sağlanabilir, bu yönde bölgesel bir önderlik yapılabilir ve nihayetinde yeni bir bölgesel siyaset ve aktörle konum benimsenebilirdi. Bölge halklarının içinde bulundukları köktenci cendereden çıkarak bir alternatif yaratabilmeleri ancak bu ülkedeki devrimci kurucu iradenin aktifleşmesi ile sağlanabilir. Köktenci rejimlere özenerek bölgesel bir aktör olunamaz. Bu noktada da bir paradigma kırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bunu yapacak olan yeni devrimci bir iradedir.

Sağ-sol bitti söylemi sağın zaferinin kabul ettirdiği bir durumdur; bundan çıkmak mücadelenin ön koşuludur.

Şunu belirtmekte fayda var, devrim kavramı bilinçli olarak kullanılmaktadır. İlki devrim kavramına yönelik olarak neo-liberal—sağ siyasetin gözden düşürücü ve de başarılı olan siyasetine karşı kavramsal düzeyde mücadele vermek, ikincisi Türkiye pratiğinde silikleşsen bir düşünce ve duyguya canlılık kazandırmak. Zira sağ-sol bitti söylemi sağın zaferinin kabul ettirdiği bir durumdur; bundan çıkmak mücadelenin ön koşuludur.

Bütün bunların toplamında Devrimci Kurucu İrade’nin tıpkı 8 Nisan 1923’te yayınlanan 9 Umde (İlke) gibi yeni bir çıkışa, yeni bir programa ve yeni bir kadroya ihtiyacı bulunmaktadır. Toplumsal ve siyasal alanı yeniden kuracak bu irade dünyadaki dönüşümlerin etkin bir parçası olabilecek ve aynı zamanda büyük bir sıçrama gerçekleştirecektir.  Önümüzdeki süreç Devrimci Kurucu İradenin inşa edilme mücadelesinin verileceği bir süreç olmalıdır. Ötesi bütün birikimlerin, ilk yüzyıldaki büyük değişimlerin ortadan kalkacağı ve üzerinde siyaset yapılacak herhangi bir zeminin kalmayacağı bir gerçekliği karşımıza çıkaracaktır.