Olması gereken hukuk, her türlü bakış açısının kendisini ifade edebileceği bir kamusal alanı kurmakla, düşünme ve ifade özgürlüğünü garanti altına almakla, birbirine ve hukuk devletine güvenle gerçekleşecek. Günler içinde; kamusal alanda, sokakta, Meclis kürsüsünde, her yerde apaçık dile getirilen tespit, bu memlekette en çok hukuka ihtiyaç duyulduğu gerçeğidir. Bugün ülkenin en kapsamlı, derin, acil mevzusu, deprem bölgesinde yapılması gerekenler ile diğer tüm bölgelerde depreme dirençli binalarla ilgili plan ve projelerin ciddiyetle ele alınmasıdır. Bununla birlikte deprem vergilerine ne olduğu, imar afları çıkarılırken nasıl bir toplumsal yarardan bahsedilebildiği, yıkımlarda sorumluluk sahiplerinin kimler olduğu sorularının tümü ve çok daha fazlası sistemin hukuki temeline dikkat kesilmeye çağırıyor Geleceğin yeniden inşasında yasa ve uygulaması zemininde şekillenecek sosyal adalete ilişkin dinamik, ancak belli doğrulara sarılarak mümkün. Deprem, seçimler, ekonomi, kentsel dönüşüm… Zamanın hayati rasyonalitesi yüksek sesle hukuk, yasa, yasa uygulaması ve en önemlisi yargı yetisi diyor. DEPREM BÖLGESİ VE DURUM Öncelikle deprem bölgesinde uygulanması gereken ve şu anda devam eden çok kapsamlı bir süreç var önümüzde. Depreme ilişkin ceza davalarının yürütülmesi, idari davalarda sorumluluk kapsamı, yeniden ve yeniden alınacak bilirkişi raporları, Marmara Depreminden sonra yürütülen davalarda ortaya çıkan emsal kararların irdelenmesi ile yönlendirilecek dava safhaları… Külliyen bir dava momenti ile karşı karşıyayız. Buna koşut, kent merkezlerinin yerinde dönüştürülmesi için bir yaşam kültürünün öncelenmesi gerekiyor. Bilhassa mimarlığa, mühendisliğe, şehir planlamasına kulak verilerek iğne oyası gibi işlenmesi icap eden bir dönem bu. Yeni şehirleşme konusu için hukuka uygun nitelikli kararlar alınmalı, kararlar da yasaya göre uygulanmalı. Zira kuralsızlığın aşılması, bilimsel olarak donanmış bir politik istencin enerjisi ile sağlanacaktır. KENTSEL DÖNÜŞÜM SÜRECİ Kentsel Dönüşüm süreci ise bambaşka bir mesele. Kentsel Dönüşüm projelerinin hızlandırılması finansman ve uzlaşı istiyor. Tüm sistemin doğru adımlarla yürütülmesini ve yardımlardan faydalanabilmeyi sağlayan ideal yol nedir derseniz, riskli binaların anlaşma ile tahliye edilmesini ve bu tahliyenin doğru bir sözleşmeye bağlanmasını öneririz. Öte yandan kredi imkanları ve vergi muafiyetleri için yasal sürelere ve doğru yerlere müracaatla ilgili prosedüre itinayla uyulması gerektiğini belirtelim. Şu anda, Kentsel Dönüşüm ile ilgili en önemli atılım İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “İstanbul Yenileniyor” projesi. Konuya yakından bakalım. İBB’nin yardımı ve desteği için öncelikle özel mülkiyete tabi bir parsel ve binanın 1999 yılı öncesi inşa edilmiş olması şartı aranıyor. Yine bu proje için de 2/3 çoğunluğun kararı gerekiyor. Söz konusu projeler KİPTAŞ’ın kefilliğinde gerçekleştiriliyor. Güçlendirme ruhsatı başvurusu için ise daire sahiplerinin 4/5 çoğunluk ile güçlendirme kararı alması mümkün iken belediyeler tarafından sürecin uzatılmaması hususuna dikkat edilmeli. Nitekim acil güçlendirmeye ilişkin olarak güçlendirme ruhsatı için belediyelerin ya da kurulların reddettiği ya da geciktirdiği müracaatı takiben tek bir malikin mahkemeye başvurmasının da haklar dahilinde olduğunu hatırlatalım. Buradaki hızlandırılması gereken mevzunun ise mahkemelerin başvurulara ilişkin karar süreçleri olduğunu söyleyebiliriz. Kentsel dönüşümde en ekonomik, en hızlı yolun uzlaşıya dayalı ve hukuki temeli sağlam anlaşma olduğu sarih. Söz konusu sözleşmeler, Fikri Mülkiyet Hukukunda da hep dile getirdiğimiz önleyici hukuk mantığı içinde düzenlenmelidir. Aslında, özel hukukta amaçladığımız önleyici hukuk mantığının tüm öngörü içeriğinin, Anayasa Hukuku ve seçimlere de uygulanması, sorunların birikmesini ve seçim zamanı gelip kapıya çattığında yasa içinde kalmayı da temin eder.
Parmak boyasına ilişkin menfi bir irade ortaya konulması güçlü olasılığında, yorumun iknasına gereksinim olmaksızın önceden bir yol tayini daha iyi, kesin, adil bir çözüm olurdu
SEÇİM PERSPEKTİFİ Buradan bir köprüyle, günlerin içinde, gelecek perspektifinde en kritik hukuki mevzu 14 Mayıs ve Yüksek Seçim Kurulu meselesine geçelim. Anayasanın seçimi düzenleyen 77, 78, 92, 101, 116. maddeleri gereği pek çok yeni adımın atılması zorunludur. Hatta diyebiliriz ki, tüm bu hukuki işlemler esnasında 116. madde gereği seçim kararını Meclisin alması uygun bir edim olacaktı. Şu anda ise parmak boyası hususunun Yüksek Seçim Kurulu’nun inisiyatifine bağlı olması üzerinde duruluyor. Doğru, Anayasanın 79. maddesi gereği YSK, seçimlerin güven içinde yapılmasını sağlama görevine göre pekala parmak boyaması uygulaması getirebilir. Hemen söyleyelim, parmak boyasına ilişkin menfi bir irade ortaya konulması güçlü olasılığında, yorumun iknasına gereksinim olmaksızın önceden bir yol tayini daha iyi, kesin, adil bir çözüm olurdu. Karar buysa ve itiraz olmayacaksa Sayın Erdoğan’ın adaylığı hususuna ilişkin düzenleme bir tarafta, parmak boyası hususu bir tarafta olmak üzere yasa çerçevesinde yeni bir protokol, geleceğin anayasal zemini için ideal bir sözleşme gerçeği, emsali, tekniği sergilerdi. YARGI YETİSİ VE DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ İşte tüm bu sürecin yerleşik, meşru, yüzünü geleceğe çeviren bir yasal anlayışa kavuşması için hukukun ihtiyacı olan husus yargı yetisi ve demokrasi kültürüdür. Bilgiye dayalı, kamu yönetiminde sebep sonuç ilişkisini bilen, karar alma becerisini haiz mantalite, ilkesel ve yaratıcı belirleyiciliği sağlar. Devlet yönetimini de aşan bir kavrayışla iyi yargı, Hegel’e atıfla, belli bir tarihi, ahlakı, yaşama tarzını, hayat görgüsünü ve deneyimi bir arada yaşayan toplumun tanımlamasıdır. Buradan hareketle Kant’ın başlık attığı yargı yetisi, kamusal alanda söz sahibi olmak, topluluk duyusu ve aklıselim nitelik, yargının iletilebilirliğini ve evrenselliğini tesis eder. Geldiğimiz noktada ise Hannah Arendt’in politik yargının amacının anlam yaratmak olduğu betimlemesi bizi tam da bugünün içinde yarattığımız manaya getirmektedir. Bu ilintide, bir Ağır Ceza Mahkemesi hükmündeki önemli tasvirin altını çizelim: “Hukuk devletinin hâkim olduğu demokratik bir toplum hayatının asıl teminatı; toplumun duyarlılığında ve yurttaşların bilinç ve iradesindedir.” Evet, olması gereken hukuk, her türlü bakış açısının kendisini ifade edebileceği bir kamusal alanı kurmakla, düşünme ve ifade özgürlüğünü garanti altına almakla, birbirine ve hukuk devletine güvenle gerçekleşecek. Birlikte düşünme üretimini sağlamak ve yerleşik demokrasi koşullarını egemen kılmak, yargı yetisi ile yeni çağdaş dünyayı kurmanın teminatıdır. Toplumun her zaman hukuka, hukukun her zaman yargı yetisine ve demokrasi kültürüne çok ihtiyacı var.