Son günlerin en çok konuşulan ve bana kalırsa son yılların en çarpıcı filmlerinden de biri olan “Saltburn” çok güçlü bir dram ve mükemmel bir psikolojik gerilim olarak özellikle filmin ikinci yarısında izleyiciyi içine çekiyor ve iyi bir film izlemiş olmanın hazzıyla sona eriyor. Filmde Barry Keoghan’ın kusursuz oyunculuğu sürpriz değil ama canlandırdığı Oliver karakteriyle performansının zirvesinde. “Gone Girl”’deki rolüyle unutamayacağımız Rosamund Pike da duygularını aldırmış, hastalıklı anne tiplemesiyle yine döktürüyor!

Sansasyonel sahneleriyle son günlerin en çok magazini yapılan, Londra Film Festivali’nin de açılış filmi olan Saltburn, filmin yazarı ve yönetmeni İngiliz aktris Emerald Fennell’ın ikinci çarpıcı kara mizah ve psikolojik gerilim hikayesi. Emerald Fennell, yine güçlü bir dram olan kara mizah tadındaki intikam öyküsü, 2020 yapımı ilk uzun metrajlı sinema filmi “Promising Young Woman” ile “En İyi Özgün Senaryo” Oscar ödülünün sahibi olmuştu. Popüler kültür takipçisi izleyicinin Netflix draması “The Crown” dizisinde canlandırdığı Camilla Parker Bowles olarak yakından tanıdığı Fennell, Gryfiars, Oxford’da İngiliz Dili Edebiyatı okumuş; daha ne olsun? Üstelik Fennell’ın süper yetenekli ve sıra dışı yaratıcı dünyasında çocukları karanlık hikayelerin içine çektiği kitapları da var.

Ters köşe karanlık hikayeler

Söyleşilerinde de karanlık hikayeleri sevdiğini söyleyen Fennell’ın ters köşe yapan, gittikçe karanlıklaşan hikâye tarzı “Saltburn” filmine eklenen güçlü oyunculuklarla kusursuz bir hale geliyor. Filmdeki karanlık yönü, izleyiciye hissettirdiği andan itibaren tırmanan gerilim ve izleyicinin kanını donduran cesur sahnelerle kusursuz bir film keyfi ortaya çıkıyor.

Sürprizi bozmadan söylemek gerekirse "Saltburn" ana karakter Oliver Quick’in karakterini hem izleyici hem de filmin diğer karakterleri keşfetmeye başladığında filmdeki şehvet, kıskançlıklar bambaşka bir renge bürünüyor. Oxford'daki iki delikanlı; akıllı, çalışkan ancak imkanları sınırlı ve çekingen görünen Oliver (Barry Keoghan) ve yakışıklı, çevresinde yürek yakan, seçkin ve zengin bir aileden gelen Felix (Jacob Elordi) bir şekilde arkadaş oluyorlar. İzleyici olarak ilk başta Felix’in etrafındaki sahte arkadaşlıklardan, içtenlikten yoksun çevresinden sıkılmış olabileceği ve daha doğal birinin yakınlığına ihtiyaç duyduğunu hissederken hikâye ilerledikçe kendisine takıntılı birini oyuncağı gibi yanında taşımaktan keyif alma ihtimalini ve duygusal yoksunlukları olan biri olabileceğini de hissediyoruz. Ne var ki, Oliver’ın, Felix’e homoerotik bir arzuyla tutuştuğunu gözlerken, şehvetle ilgili davranışlarının rahatsız bir yerlere gittiğini de yavaş yavaş görmeye başlıyoruz. Felix’in, Oliver’ı Saltburn malikanesine davet etmesiyle, zengin, seçkin ama hastalıklı garabet ailesi karşımıza çıkıyor. Felix’in kuzeni Farleigh (Archie Madekwe) karakterinin duyduğu şüphelerle, oldukça sansasyonel anlar ve beklenmeyen sürprizlerle kendimizi gizemi artan bir hikâyenin içinde buluyoruz.

Sansasyonel sahneler

Felix'in, duyguları alınmış ve belki filmin en karikatürize karakteri olan annesi Elspeth rolünde Rosamund Pike’ın oyunculuğu da yine mükemmel. Oliver’ın hem Felix'in annesiyle hem de belli ki duygusal açıdan epey hasarlı olan kız kardeşi olan Venetia (Alison Oliver) ile kurduğu diyalog da gittikçe ilginç bir hal alıyor. Yine sürpriz bozmadan diyebilirim ki, Oliver karakterinin toprağa uzandığı an, Felix’i mastürbasyon yaparken röntgenlediği ve onu hayal ederek yaptıkları, Barry Keoghan’ın bana göre bir disko prensesi olan Sophie Ellis Bextor’ın 2001 yılından şarkısı “Murder on The Dance Floor” ile çırılçıplak dans ettiği sahne hiç unutulmayacak. Sürpriz bozmuş sayılmam çünkü sosyal medya bol bol bu sansasyonel sahneleri konuşuyor. Bu arada bu yazıyı kaleme alırken global düzeyde Spotify dinlenmeleri tırmanan Sophie Ellis Bextor şarkısı da film sayesinde 22 yıl sonra tekrar İngiltere listelerine giriyor. Anlayacağınız tartışmasız, Fennell ikinci filminde de sağlam bir çıkış yapıyor.

ü

ü

ü