CHP Ankara Milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi Umut Akdoğan’ın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününe ilişkin yaptığı açıklamada, "Anayasa ile güvence altına alınan haber alma özgürlüğü, iktidarın sözde “dezenformasyonla mücadele” için çıkardıkları ve “sansür yasası” olarak adlandırdığımız düzenleme ile adeta ayaklar altına alınmaktadır" ifadesini kullandı.

Akdoğan, yaptığı yazılı açıklamada şunları kaydetti:

"1961'de 212 sayılı Fikir İşçileri Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 10 Ocak gününden 63 yıl sonra bugün ne yazık ki ülkemizde gazetecilerimizin mesleklerini bağımsız, tarafsız ve özgür bir biçimde icra etmelerinin önündeki engeller giderek artmakta ve Basın Özgürlüğü endekslerinde ülkemiz her yıl alt sıralara düşmekte, problemli ülke statüsünden çok kötü ülke statüsüne gerilemektedir.

Bundan 63 yıl önce basın mensuplarına tanınan haklar ve özgürlükler o dönem gazete patronlarınca tehdit olarak görülürken, dönemin siyasi erki ve yasama organı ise 1961 Anayasa’sına “Basın hürdür, sansür edilemez.” İfadesini ekleyerek Anayasal teminatı sağlamıştı.

Aradan geçen 63 yılın sonunda, özgürlüklerin savunucusu ve teminatıyız diyerek iktidara gelen Ak Parti’nin 22 yıllık iktidarında basın mensuplarımızın yaptıkları haberlerle davaların, tutuklamaların hatta cezaların muhatabı olduğunu görüyor ve yaşıyoruz. Ülkeyi 63 yıl öncesinden geriye götüren Ak Parti iktidarında 2023 yılında Türkiye Basın Özgürlüğü Listesinde 16 sıra gerileyerek Tacikistan ve Hindistan ile problemli ülkeden çok kötü ülke statüsüne düşmüştür. 180 ülke arasında 2022 yılında 149.sırada olan Türkiye 2023 yılında 165.sırada yer alabilmiştir.

Sınır Tanımayan Gazeteciler (Reporters without Borders-RSF), tarafından her yıl hazırlanan rapor ülkemizde gazetecilere dair 5 ayrı gösterge alanında ne kadar kötü durumda olduğumuzu da ortaya koymaktadır.

Siyasi göstergede 2022 yılında 154.sırada olan ülkemiz 2023 yılında 160.sıraya gerilemiş olup, raporda buna dair değerlendirmede “2023 seçimleri yaklaşırken Recep Tayyip Erdoğan'ın “hiperbaşkanlığı”, dikkatleri ülkenin ekonomik ve demokratik gerilemesinden uzaklaştırmak ve siyasi tabanını güçlendirmek amacıyla gazetecilere yönelik saldırılarını artırdı.”denilmektedir. Şimdi 2024 yerel seçimleri yaklaşırken de Erdoğan ve Ak Parti iktidarının tavrı özgürlükten ve bağımsız gazetecilikten yana değil, baskıcı ve sansürcü bir anlayıştan yanadır.

2023 Mayıs seçimlerinin ardından ilk olarak Merdan Yanardağ, daha sonra Barış Pehlivan, ardından Tolga Şardan, Furkan Karabay olmak üzere pek çok gazeteci yaptıkları haberler nedeniyle tutuklama kararlarıyla adeta baskı altına alınmaya çalışılmıştır.

Anayasa ile güvence altına alınan haber alma özgürlüğü, iktidarın sözde “dezenformasyonla mücadele” için çıkardıkları ve “sansür yasası” olarak adlandırdığımız düzenleme ile adeta ayaklar altına alınmaktadır.

Yasal çerçevenin değerlendirildiği Basın Özgürlüğü endeksi göstergesinde Türkiye’nin 113.sıradan 146. sıraya gerilemesine ilişkin değerlendirmede bu durum şu ifadelerle ortaya konulmuştur: “Eleştirel gazetecilere ve medya kuruluşlarına karşı, basın kartlarının iptal edilmesi gibi ayrımcı uygulamalar artık yaygın. Hükümetin emirlerini yerine getiren yargıçlar, yolsuzluk ve benzeri hassas konuları ele alan çevrimiçi makaleleri sansürleyerek demokratik tartışmayı sınırlamaya çalışıyor.”

Nitekim geçtiğimiz hafta büyük bir gazetecilik olayına imza atan Fox Tv ekibinin ortaya çıkardığı Adalet Bakanlığında Bakan Yardımcısının torpil taleplerine dair attığı mesajlara dair haberlere yayın yasağı getirilirken, Bakan Yardımcısı hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır. Öte yandan 2023 yılı biterken iktidarın basın üzerinde adeta Demokles’in kılıcı gibi salladığı RTÜK cezaları ise giderek ağırlaşmakta ve halkın haber alma hakkına müdahale niteliği taşımaktadır. Bu kapsamda; Fox TV, Halk TV, Sözcü TV, Tele 1 ve KRT'ye verilen ağır cezalarla iktidarın sansür aygıtı olarak RTÜK halkın gerçeğe erişimini engellemeye çalışmakta ve seçim öncesi iktidarın tek tip düşünce, tek tip toplum, tek tip haber ve gazeteci oluşturma projesine hizmet etmektedir.

Buna karşılık iktidarın adeta kumandasında olan kanallarda yapılan dezenformasyonu denetleyecek bir mekanizma ise ne yazık ki yoktur.

Bu vesileyle 11 Ocak 1961 tarihinde gazete sahiplerinin kendilerine tanınan haklara karşı başlattıkları boykota karşı mesleklerini icra etmek için “Daima Halkın Hizmetindeyiz” manşetiyle gazetecilerin çıkardıkları Basın Gazetesinin ilk sayısında yer alan şu metinle Basının bir kamu hizmeti olduğunu başta Ak Parti iktidarı olmak üzere, görevlerini iktidarın borazanı olarak icra etmek isteyen sözde gazetecilere hatırlatmak isterim; “Temel hak ve hürriyetlerimizin gerçekten kısıtlandığı, yalnız basının değil bütün memleketin gerçekten eşi görülmemiş bir tehlikenin içine sokulduğu günlerde bile gazetelerini kapatmayan ve protesto yoluna gitmeyen gazete sahiplerinin, şimdi bir ilan kurumu için yaptıkları bu hareket, basın tarihimizde herhalde şerefli bir yer kaplamayacaktır. Gazete çıkarmak çorap fabrikası işletmeye benzemez. Basın bir kamu hizmetidir.”

Bu olumsuzluklarla dolu ortamda üzerlerinde kurulan baskı ve dayatmalara rağmen mesleklerini icra etmeye çalışan ve doğru, dürüst, tarafsız haber anlayışını kendilerine şiar edinen tüm gazetecilerimizin Çalışan Gazeteciler Günü’nü en derin saygılarımla kutlarım.