CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, partisinin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Tunç Soyer'in babası Nurettin Soyer üzerinden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "Bunun izah edilmesi lazım. Kim izah edecek? Çok konuşan Manisa Milletvekili izah edemez" sözlerine yanıt veren yazılı bir basın açıklaması yaptı. Özgür Özel'in açıklaması şöyle: Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bir grup gazeteciye yaptığı açıklamada, partimizin İzmir adayı Tunç Soyer’e yönelik değerlendirmelerde bulunmak yerine Soyer’in babası Nurettin Soyer’e saldırmayı tercih eden ifadeler kullanmıştır. Nurettin Soyer, görev süresi boyunca almış olduğu çoğu kararla bir grup açısından kahraman, aldığı bazı kararlar nedeniyle toplumun bir kesimi açısından eleştiri konusu olabilir ama bunların hiçbirisinin yaklaşan 31 Mart yerel seçimleri ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Daha birkaç gün önce Cumhuriyet Halk Partisi’ni her dönem “tarihin yanlış tarafında bulunmakla” itham eden Devlet Bahçeli’ye bazı tarihi gerçekleri hatırlatma ihtiyacı hissetmekteyiz. Cumhuriyet Halk Partisi, kurucu genel başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da başlattığı kurtuluş mücadelesinden başlayarak tarihi kararlara öncülük etmiş bir siyasi partidir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihi, İsmet İnönü’nün Johnson mektubuyla, Bülent Ecevit’in afyon ekimine yönelik baskılara boyun eğmeyen tavrıyla ve Deniz Baykal’ın 1 Mart tezkeresindeki dik duruşuyla Amerika Birleşik Devletleri’ne ve egemen güçlere her daim kafa tutmuş, halkının ve vatandaşlarının çıkarını her şeyin önüne koymuş, asla aldatmamış asla aldatılmamış bir siyasi partinin tarihidir ve tertemizdir. Cumhuriyet Halk Partisi, askeri ve sivil tüm darbe girişimleriyle mücadele etmiş, bu çerçevede yöneticileri hapisler yatmış, öldürülmüş, mal varlıklarına el konulmuş bir siyasi partidir. Partimizin İzmir adayı üzerinden 12 Eylül darbesinde partimizin tutumunu ağzına almak ya da buradan Tunç Soyer’e dil uzatmak, hiç kimsenin haddi değildir. Babalarının iş ve işlemleri nedeniyle oğullarının sorumlu tutulamayacağına en iyi örnek Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna muhalif gazeteci Ali Kemal’in oğlu Zeki Kuneralp’tir. Kuneralp’in Dışişleri Bakanlığı’nın açtığı sınavı kazanmasının ardından, Dışişleri yetkilileri 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye babasının pozisyonunu anımsatmış, İnönü de bunun üzerine, “Evlatlar, babalarının yapmış olduğu yanlışlardan sorumlu tutulamazlar” diyerek bu soruya tepki göstermiştir. Kuneralp, Bern, Londra ve Madrid’de büyükelçilik görevlerinde bulunmuş, ülkemize sayısız faydaları dokunmuş bir diplomat olarak emekli olmuştur. Bizler eğer babalarının yaptıkları nedeniyle çocuklarını sorumlu tutmaya başlarsak, onların soyadları üzerinden siyaseti kurgularsak, halen siyasette bulunan ve babaları hakkında çeşitli iddia ve ithamlar olan onlarca ismi tartışmaya açarız. Bu durumun en çok Devlet Bahçeli’nin işine gelmeyeceği ortadadır. O zaman örneğin “Türkeş ismi ancak MHP’de ve ülkücü harekette anlamlıdır. Soyadı Türkeş de olsa, Tayyip’in yanına giden ancak kendi gövdesini götürecektir” diyerek Tuğrul Türkeş’in Adalet ve Kalkınma Partisi’ne gitmesine 2015 yılında tepki gösteren bir siyasi partinin topyekun bir biçimde Adalet ve Kalkınma Partisi’ne bitiştirilmesi konusun gündeme getirmemiz gerekecektir. Eğer Devlet Bahçeli, 12 Eylül askeri darbesiyle samimi bir hesaplaşma istiyorsa, yüzleşmeye 12 Eylül darbesini gerçekleştiren Kenan Evren’e, “Paşam, sizin zamanınızda ben olacaktım ki İstanbul’u desteğinizle uçururdum. Paşam, bu ülkenin sizin gibilere ihtiyacı var” diyecek kadar hayran olan yeni ortağı Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan başlamasını tavsiye ederiz. Devlet Bahçeli bir savcıyla uğraşmaya bu kadar meraklıysa, bu ülkenin yurtseverlerine kumpas kurulan Ergenekon ve Balyoz davalarının siyasi savcısı Recep Tayyip Erdoğan ile uğraşmalıdır. Sonuçlarından yararlanılan 15 Temmuz darbe girişiminin siyasi ayağını çıkartmamaya özen gösteren yeni ortaklarına söz geçirmeye çalışmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti, geçmiş tarihiyle, o tarihin karanlık yönleriyle ve aktörleriyle elbette yüzleşmelidir ve bu yüzleşmeye en samimi katkıyı yapmaya da Cumhuriyet Halk Partisi hazırdır. Bu sürece halen aydınlatılamayan ve Türkiye’nin bir dönemine damga vuran faili meçhul cinayetlerin arkasındaki ilişki ağlarının ortaya çıkarılmasıyla başlanması önerimizdir. Ancak Devlet Bahçeli adeta bir siyasi kan davası mantığıyla hareket ederek, Türkiye siyasetini çıkmaz bir sokağa, bir kısır tartışmanın göbeğine çekmeye çalışmaktadır.