CHP Sağlık ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Ankara Milletvekili Dr. Aylin Yaman, Türkiye’de tıbbi cihaz pazarındaki satın almaların %70’inin kamu tarafından yapıldığına dikkat çekerek, "Yüzde 85'i ithalata bağlı olan tıbbi cihaz sektörü, kur riski en yüksek sektörlerden birisi" dedi.

Yaman, konuya ilişkin yaptığı açıklamada “Tıbbi Cihaz dediğimizde anlamamız gerekenler kısaca şu başlıklarla açıklanabilir, Sarf Malzemeler, Tanısal Görüntüleme, Diş/Dişçilik Ürünleri, Ortopedi ve Protez, Hastaya Yardımcı Cihazlar ve Diğer Tıbbi Cihazlardan oluşur ve tüm bu tıbbi teknolojiler, sağlık hizmet sunumu için elzemdir. Erken teşhis, doğru teşhis, doğru tedavi, konforlu yaşam ve maliyet etkinlik açısından tıbbi teknolojiler, olmazsa olmazımızdır” değerlendirmesinde bulundu.

BU SEKTÖR TOPLAM SAĞLIK HARCAMASININ YÜZDE YEDİSİNİ OLUŞTURUYOR

Geniş bir yelpazede etkileşim gösteren bu sektörün yaklaşık 2,5 milyar Dolarlık bir pazar büyüklüğüne sahip olduğunu dile getiren Yaman şunları kaydetti:

“Bu sektör, toplam sağlık harcamasında yaklaşık yüzde 7’lik bir paya sahiptir. 11 bini aşkın firma ile ve bu firmalarda çalışan yaklaşık 50 bin çalışanla hizmeti sürdürmektedir. Dünya pazarı yaklaşık 75 ülke ile ve yaklaşık 420 milyar dolar ile temsil edilir. Bu nedenle, Türkiye tıbbi cihaz sektörü, dünya pazarının sadece yaklaşık yüzde 0,6’sıdır ne yazık ki. Üstelik bu sektör, geniş bir sistemle etkileşim halindedir: Sağlık hizmet sunucuları (kamu, üniversite ve özel hastaneler), Finansman sağlayıcılar (SGK, DMO), Tedarikçiler (Yerel ve ulusal tedarikçiler, distribütörler, toptan ve perakendeciler, bayiler, hammadde sağlayıcılar), Üreticiler, Politika yapıcılar (Sağlık Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, TİTCK), STK’ları (SEİS, TÜMDEF, TİM, ARTED), Sektörel Girişimler (Üniversiteler, araştırma merkezleri, teknoparklar, medikal kümelenmeler, start-up’lar) ve yanı sıra da Akreditasyon ve sertifikasyon kuruluşları (Uygunluk derecelendirme kuruluşları, test merkezleri, sertifika sağlayıcılar) gibi. Dolayısıyla bugün çok geniş alanda birçok sektörü ve hizmet sağlayanı ilgilendiren böylesi önemli bir konuda daha planlı ve hassas bir politika izlenmesi gereklidir.”

TÜRKİYE’DE TIBBİ CİHAZ SEKTÖRÜ YÜZDE 85 ORANINDA İTHALAT BAĞIMLIDIR

Yaman, açıklamasını şöyle sürdürdü:

Türkiye’de tıbbi cihaz pazarındaki satın almaların yüzde 70’inin kamu tarafından yapıldığına da değinen CHP’li Yaman; yüzde 85’i ithalat bağımlı bir sektör olarak, bu sektör kur riski en yüksek sektörlerdendir. Tıbbi cihaz ihracatı, 2020 yılında yaklaşık 1 milyar $ olmuştur. Bunun da en büyük payı (%43)’ü, diğer tıbbi cihaz grubunda yer alan hastane yatakları, el aletleri ve tekerlekli sandalye ürünlerinde olmuştur. Bu ürünleri, ihracatta, %31 ile sarf malzemeleri takip etmektedir. Yüksek teknoloji ihracatı yüzde 6’larda düşük bir orandır. Bu ihracat en fazla başta Almanya olmak üzere, Avrupa, Çin ve Irak’a yapılmaktadır. Tıbbi cihaz ithalatı ise yüzde 20 ile en çok tanısal görüntülemede olmaktadır. En fazla ABD, Avrupa ve Uzak Doğu ülkelerinden ithalat yapılmaktadır. Dolayısıyla da Dolar, Euro ve Uzak Doğu Para birimlerinin risklerini taşımaktadır."

Yaman; “Burada en önemli konular; sarf ürünlerde iç pazar talebi çoğu zaman yabancı ürünle karşılanırken, yerli ürünler dış pazara verilmektedir. Yani üretim olmasına rağmen iç pazarda değerlendirilemeyip, ürünler dışarı satılmaktadır. Ayrıca, sektörün en çok cari açık verdiği grup, görüntüleme cihazlarında olmaktadır. Bu grup ithalat bağımlıdır. Bu grupta yerli üretim olmadığı için, ihracat çok düşüktür. Bu alanda yerli üretimin pazar talebinde karşılık bulan tek grup, diş hekimliği teçhizatındadır. İhraç edilmeden, temel olarak iç pazarda kullanılmaktadır. Yabancı ürün kullanımının en az olduğu ve dışarıya satışın en iyi olduğu grup ise şırınga, iğne ve dikiş malzemeleridir. MDR/IVDR Yenilikleri yani mevzuata uyum için finansman eksikliği, klinik araştırma alanında tecrübe eksikliği, ürün belgelendirme problemleri, altyapı eksikliği, tecrübeli eleman eksikliği oldukça fazladır. Bununla birlikte onay ve belgelendirme yükümlülükleri; yüksek maliyet, özellikle belli ürünler için yerli onay kuruluşunun bulunmaması nedenleriyle zorlukla yürütülmektedir. Teşvik programları yetersizdir ve geri ödeme süreçlerinin belirsizliği bu alana yatırım yapılamamasının nedenlerinden. Tıbbi cihaz satış süreci zorlukları ve üretim süreci zorlukları da mutlaka söz edilesi gereken sorunlardandır” ifadesini kullandı.

TIBBİ CİHAZ SEKTÖRÜ STRATEJİK YAPISI İLE MUTLAKA DESTEKLENMELİDİR

Çözüm önerilerine de değinen Yaman; atılacak adımları vurgulayarak “Geri ödeme takvimi oluşturulmalı, SUT fiyatları mutlaka sık aralıklarla, kalite odaklı olarak güncellenmeli, MDR/IVDR’a yönelik stratejik adımlar atılmalı. Başta TSE olmak üzere, yerli, onaylanmış ve yetkili kurum sayısı artırılmalı, teşvikler etkin ve sektörel bazlı olmalı, kritik sektör kümelenmeleri desteklenmeli, yerli markalı ürünlere yönelik kullanıcı algısını iyileştirecek bilimsel veriyle desteklenen stratejik plan yapılmalı, satış sonrası, izleme faaliyetleri için gereken ek maliyetler, geri ödemede eklenmeli ve KDV uyumsuzlukları giderilmelidir” diyerek bu alanda hızlıca atılması gerek adımları dile getirmiştir. Kısacası, tıbbi cihaz sektörü stratejik yapısı ile mutlaka desteklenmeli, yerli üreticiler teşvik edilmeli, ürünler fiyat değil, kalite odaklı değerlendirilmelidir. Kaliteden uzaklaşıldıkça maliyetlerin daha da arttığı unutulmamalıdır. Türkiye’de sağlık hizmet sunumunun aksamaması, ancak tıbbi cihaz endüstrisinin akılcı kurgusu ile sağlanabilir” değerlendirmesinde bulundu.