Doğa ve İnsan Haklarından sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok’tan, 12 Eylül Darbesi döneminde gözaltında kaybolan oğlunun cenazesini yıllarca arayan Berfo Kırbayır’ın ölümünün ardından Adalet Bakanlığı’nın bu davaya ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderdiği “Berfo Ana öldü, dava düşsün” ifadelerine sert yanıt geldi. Altıok, yaptığı açıklamada “İnsanlık suçlarında zaman aşımı ya da ölüm gerekçe olmaz. İnsanlık suçlarına ilişkin davalar ancak adalet yerine geldiği zaman kapanır. Yakınları öldüğünde değil." ifadelerine yer verdi. Altıok, oğlu Cemil Kırbayır'ın kemiklerini 33 yıl boyunca arayan Berfo ananın 22 Şubat 2013’te yüreğinde evlat acısına ek, adaletsiz kalmanın acı ve isyanıyla yaşamını kaybettiğini belirtti. Berfo Ana’nın bir sembol haline geldiğini, yakınları kaybolan bütün anaların feryadı, isyanı, acısı olduğunu söyleyen Zeynep Altıok “Gözaltında kayıplara karşı mücadele, insanlık mücadelesinin bir parçasıdır. Burada sadece insanlarımız değil geçmişimiz kayıptır. Bu olaylar aydınlatılmadıkça bugünlerimiz de kayıp olarak tarihe geçecektir. Dünden bugüne karanlıkta kalan her kayıp vakası, ülkenin yarınına bırakılacak kirli birer miras olacaktır. Oğlunun kemiklerine bile hasret bir ananın ölümünden siyasi çıkar ummak nasıl bir vicdansızlıktır?”  dedi. Altıok’un açıklamasında öne çıkan başlıklar şu şekilde; DEVLET İŞKENCEYİ VE KAYBETMEYİ ÖRTMEKLE DEĞİL AYDINLATMAKLA YÜKÜMLÜ Berfo ana 2011’de ‘yaşam hakkı ve adil yargılanma hakkı ihlali’ gerekçesiyle AİHM’de dava açtı. Bu davayla ilgili olarak hükümet, geçen şubatta savunma yaptı.  Savunmada, Berfo Kırbayır’ın 26 Ekim 2011’de başvuru yaptıktan sonra 21 Şubat 2013’te öldüğü hatırlatılarak, “Varislerinin davayı onun ölümünden sonra sürdürme niyeti olduğunu gösteren bir bilgi ya da belge yoktur” denildi. İnsanlık suçlarında zamanaşımı olmaz. Bütün çağdaş dünyada bu böyledir. Olayı adi suç kapsamında değerlendirerek teknik ayrıntıların arkasına saklanan Bakanlık neyi gizlemeye çalışıyor? Şunun farkındalar ki Türkiye bu konuda daha önce zaten mahkum oldu.  AİHM, kayıplarla ilgili olarak daha önce , Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yaşama hakkıyla ilgili 2., özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5. ve mağduriyetin karşılanmasıyla ilgili 13. Maddesini ihlal ettiği görüşüne vardı. Türkiye bu konu yüzünden tazminat ödemek zorunda kaldı. Bunun çok iyi farkındalar. Devler işkenceyi ve gözaltında kaybetmeyi örtmekle değil aydınlatmakla ve adaleti tesis etmekle yükümlüdür. Bunun da zamanaşımı ya da başvuru tarihi olmaz. AİHM bu konuya bu açıdan, yani ilkesel olarak yaklaşacaktır. BERFO ANA’NIN SON SÖZLERİ Berfo Ana’nın son sözlerini hatırlayalım. Ne diyordu Berfo Ana;  “Görseniz oğlum nasıl babayiğitti. Kars'ta başlık parasının kaldırılması için çalışmıştı. Köylülerin süt paralarını sömürenlere karşı çıkıyordu. Orman kaçakçılığının engellenmesi için çaba harcıyordu. Oğlumu öldüren Mehmet Hayta, Selçuk Ayyıldız ve Zeki Tunçkolu adlı polislerdir. Kocam İsmail Kırbayır yıllarca onların yargılanması için dilekçe verdi, bu yolda 1991'de öldü. Oğlumu öldürenlere sesleniyorum, ölmek üzereyim Allah rızası için oğlumun kemiklerini bana versinler.” Berfo ana oğlunun katillerinden hesap soramadı…Kemiklerini göremedi mezar yerini öğrenemedi ve aramızdan ayrıldı. Şimdi de hükümet ölmüş bir ananın feryadını yok saymaya, unutmaya uğraşıyor. TÜRKİYE’DEKİ GÖZALTINDAKİ KAYIP DOSYALARININ YÜZDE 90’I SORUŞTURMA AŞAMASINDA KAPATILDI Türkiye'deki gözaltındaki kayıp dosyalarının yüzde 90'ı soruşturma aşamasında kapatılmıştır. Türkiye'deki gözaltı kayıpları için veri tabanı oluşturan Türkiye İnsan Hakları Vakfı rakamlarına göre, 1980-2000 yılları arasında 757 kişiye gözaltına alındıktan sonra bir daha ulaşılamadı. Bu kayıplarda Diyarbakır, 151 kayıpla birinci sırada yer alırken, Diyarbakır'ı 48 kayıpla İstanbul, 28 kayıpla Şırnak'ın Cizre ilçesi izliyor. Gözaltına alınan kişiler genellikle işkence ile katledilmiş ve gizli bir yere gömülerek cesetleri ortadan kaldırılmıştır. Bölgede ortaya çıkan ölüm kuyularına sadece faili meçhullere kurban gidenler değil; insanlık da atılmıştır. Türkiye, medeni ve insan haklarına saygılı bir ülke olmak istiyorsa önce kayıpları sonra da gömdüğü insanlığını o kör kuyulardan çıkartmalıdır. Berfo Ana örneğindeki tavırla hükümet sadece kendisinin değil Türkiye’nin de vicdanını bütün dünya önünde karartmaya uğraşıyor.