Yazılarımı takip eden okuyucularım farkındadır son zamanlarda daha çok “laik kesim” dünyasına yönelik eleştiriler yazıyorum. Çünkü giderek açığa çıkıyor ki bu ülkenin siyasal sosyolojisinde “sağ siyasetlerin” varlık nedeni “sağ siyasetlerin” başarılı işler yapmış olmalarından çok, “laik kesimin” yapması gerekenleri yapmamasından kaynaklanıyor.
Laik kesim kendini en çok Atatürk’le ilişkilendiren, Batı’lı değerlerle eğitilmiş, Sünni’liği belirli bir mesafede kabul etmiş, kendini Türk hisseden ve gelir düzeyleri (son zamanlarda düşmüş olsa da) ortalamanın üstünde ve daha çok Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde yaşamayı tercih eden bir toplum kesimi. Eğer kendini “sol”da konumlandıranları biraz mesafeli kabul edersek, bu kesimin doğal siyasi tavrı CHP’de ifadesini bulan bir tavırdır. Dolayısıyla buradan giderek laik kesimin siyasi toplumun yüzde 25-30’unu oluşturmakta olduğunu söylememiz mümkün.
Ama ne var ki kuruluştan bu yana, laik kesimle birlikte Kemalist ideolojiyi taşıyan güçlü bir kurum olarak “askerin” siyaset üzerindeki gölgesi bu kesimin kendinin ülkeyi yöneten asıl gücün kendisi olduğunu zannetmesine yol açtı. Zaman zaman bu kesimin dışından insanlar ülke yönetimine gelmişlerse de askerin varlığı onları da Kemalist bir devlet yönetimi içinde davranmalarına neden oldu. Taa ki 2000’li yıllarda AKP ve Erdoğan’ın iktidara gelişine kadar…
Sonrasını biliyorsunuz. Bu kesimin gençleri asıl azınlıkta olanların kendileri olduğunu anladılar ve bu duruma tepki gösterdiler. Ergenekon ve Gezi olayları böyle oluştu. Ama bu kesimin partisi olan CHP, ne bu olayları anladı ve ne de bu olayların ülke değişiminin motoru olabilecek yeni talepler olduğunu düşündü. O nedenle de bir süre sonra da bu kesimin gençleri kendilerini kötü hissederek başka ülkelere yeni bir hayat aramaya gittiler. Şimdiye dek “laik kesimin” tavrında önemli bir değişiklik olmadı. Ne, oy vermenin ötesinde bir tavır çıkardı ve ne de ülkenin temel sorunları konusunda adım attı. Büyük şehirlerin güzel mekanlarında ya da Avrupa’da yaşamayı sürdürdü. Her ne kadar kendi hayat tarzlarına müdahale anlamına gelebilecek Erdoğan iktidarından çekinip CHP’ye oy veriyorlarsa da bunun dışında bir şey yapmayı da pek düşünmüyorlar gibi.
Geçenlerde İstanbul’da büyük bir AVM’de gördüklerim bana bu çerçevede çok düşündürücü ve sembolik geldi. Ancak küçük bir mekanda oynanırsa sanatsal etkisi ortaya çıkacak bir tiyatro oyununa biraz görsellik ve müzik katarak, 2500 kişilik bir salonda, biletlerini de ortalama 600 tl’dan satarak oluşturmuş bir oyuna gitmek durumunda kaldım. Seyircilerin çoğu laik kesime ait insanlardı. Oyuncunun yüzünü dahi görmenin mümkün olmadığı bir uzaklıktan seyredilen bir oyundan sanatsal bir zevk almak mümkün olabilir miydi? Ama
öyleydi. Ancak 300-500 kişiye oynanması gereken bu oyun 2000 civarında insana oynanıyordu. Belli ki bu organizasyonu yapanların temel amacı sanatsal olmaktan çok parasaldı.
Ama beni asıl düşündüren, oyun bittiğinde bu 2000 kişinin hemen hemen tümünün ayağa kalkıp oyuncuları alkışlaması oldu. Gerçekte uzaktan seyretmenin sevimsizliğini yaşamış, dünyanın parasını vererek kazıklanmış oldukları halde alkışlamak da ne oluyordu ki?
İnsanların sanatsal zevklerini kullanarak para kazanan, dahası büyük bir olasılıkla zaten parasız kaldıklarından dolayı her projeye evet demek durumunda olan sanatçıları da kullanarak oluşturulan bu oyuna tepki göstermek yerine, oraya gitmek, dahası alkışlamak bence doğru bir tutum olamaz.
Ama dedim ya, laik kesimin, tıpkı kendisine sunulan demokrasi oyununun saçmalığına tepki gösterecek ve yeni bir demokrasi ihtiyacını haykıracak yerde, iyi ki sandık ve seçimler var diyerek mevcut rejimin kendini yenileyip durmasına ses çıkarmaması siyaseten doğru bir tutum değildir. Ve gerçekten de bu kesimin artık uyanıp bu toplumda çoğunluk olmadığını bu nedenle de siyaseten iktidara gelmenin yolunun kendi gibi azınlık durumunda olan kesimlerle bağ kurup herkes için çok daha ileri yeni bir demokrasi talebini seslendirmesi gerektiğini görmeli.
Doğrusu önümüzdeki mahalli seçimler bu bakımdan son derece önemli. Ya hayat tarzlarına müdahale edilebilecek bir rejim gelecek ya da yeni ve daha ileri bir demokrasi. Bu ikilemin demokrasi lehine çözülebilmesi büyük ölçüde laik kesimin tavrına bağlı. Ya değişecekler! Ya değişecekler!