Türk futbolunun yukarıdan aşağıya yeniden yapılanmasına mutlak ihtiyaç vardır. Kitlelerin seyir hakkı olarak kamucu bir futbol genelde ise sporun her dalı parasız ve kolay ulaşılabilir olmalıdır.

Herkes Albert Camus değil ki şu sözü söylesin; en iyi bildiğim şeyler ahlak ve yükümlülüklerdir bunu da futbola borçluyum.

Endüstriyel futbol sadece futbol değildir sadece gölgede ve güneşte oynanmaz. Yeşil çimlerden yeşil dolarlara uzanan bir yol vardır. O yol bugünlerde hiç olmadığı kadar toz duman kaldırmakta. Biraz futbola ilginiz varsa yeşil sahaların kızıl kramponlarının mutlaka isimlerini duymuşsunuzdur. Maradona’nın, Fidel Castro ile olan dostluğunun  elbette tesadüf olmadığını . Yine Metin Oktay’ın  Denizlerin idamına karşı imza toplamasının  tesadüf olmadığını .  'Kapitalizmin bir hırsızlık düzeni olduğunu, Yugoslavya'nın sosyalist bir ülke olduğu için NATO tarafından bombalandığını' söyleyen Arnavut asıllı Kosovalı Prekazinin, "Devrimler yine olacak. Olması lazım, başka türlü de gitmez demesinin bir tesadüf  olmadığını da bilirsiniz.

Çirkefliğe, şikeye, para hırsına bulaşmamış  kum ve yeşil sahalarda ter dökmüş yüzlerce emektar futbolcu örneği verebiliriz. Sayısını hiç küçümsemeyeceğimiz yüzlerce onurlu ve dik duruşlu taraftar gruplarını sayabiliriz. İslam Çupİ’nin Fenerbahçe için söylediği sözü futbolun geneli için yorumlarsak. Futbol sadece ne şampiyonluklarla elde edilen büyüklüktür, ne de kupalar alınarak elde edilen büyüklüktür onun büyüklüğü tarif edilemez, adı konulamaz… Her ne kadar bugün futbolun büyüklüğü sadece kupalara ve şampiyonluklara indirgenmiş olsa da milyarlarca insan bir yuvarlak topu ve onun peşinde koşan yirmi iki kişiyi başka bir duygu ve motivasyon ile  izliyor. İster amatör olsun ister profesyonel,  futbol  basit kuralları olan basit bir oyun olsa da sanayi devrimi ile birlikte  milyarlarca insanın ruh dünyasında kendine yer bulmuştur.

İngiltere de işçi sınıfının vazgeçilmezlerinden olan takımlar vardır. Her birinin öyküsünden onlarca kitap çıkar. Sovyet sosyalizminde  halkın dinamosudur. İspanya da kraliyet takımlarına (reallere) karşı özerk halkın simgesidir. İstanbul da Çarşı her şeye karşıdır… Afrika da saraylara inat yoksul  kulübelerin isyanı olmuştur.  Avusturalya kıtasından Asya kıtasına kadar futbol üzerinden verilmiş yüzlerce politik mesajları biliriz. Renkli ironilerde yaratmıştır. Bunlardan bir tanesi Adanademir Sporluların dönemin valisine karşı söylediği karşılama tezahürattıdır. (Googlde biraz araştırmayla nakarata ulaşabilirsiniz) Tezahürat takımı cesaretlendirmek, harekete geçirmek   için kullanılsa da günümüz tribünleri bunun çok ötesinde tezahüratı toplumsal bir mesaj olarakta kullanmaktadır. Oyunların en kolektifi olan futbolda kesinlikle bireyciliğe yer yoktur. Alber Camus’un futbol üzerinden edindiği yükümlülük kolektifliğe atıf olsa gerek. Bu kolektif bilinç sadece yeşil saha da on bir kişilik takıma indirgenen bir kolektif ruh değildir. Tribünler bu kolektif ruhun ayrılmaz bir parçasıdır. İşçi sınıfını bu ayrılmaz parçanın dışında değerlendiremeyiz.  Bazen bu kolektif ruh bir kenti ayakta tutan yegane şey olduğu gibi sermayeye karşı bir direnişi de ayakta tutmuş olduğunu biliriz.

Bugün haklı haksız adaletin ortaya çıkaracağı gerçekler Türk futbolunun bütünün kaderini tayin etmezse de oligarşikleşmiş Türk futbolunun yukarıdan aşağıya yeniden yapılanmasına mutlak ihtiyaç vardır. Kitlelerin seyir hakkı olarak kamucu bir futbol genelde ise sporun her dalı parasız ve kolay ulaşılabilir olmalıdır.

Özelde futbolun  genelde ise sporun tüm dalları   olabildiğince paranın ve torpilin gölgesinden kurtarılıp yoksul halk çocuklarının spor yapabilme hakkı mutlaka kazanılmalıdır. Sadece parası olanın değil parası olmayan yoksul halk çocuklarının da yıldızlarının parladığı günleri kurmak zorundayız. Tribünlerde ki ırkçı, cinsiyetçi, kimlikçi  ve gerici söylemler mutlaka ağır cezalara mahkum edilmelidir.  Futbol borsadan anonim şirket olmaktan ve iddiadan mutlak uzak tutulması gereken bir kültürel şölen olarak yeniden örgütlenmek zorundadır. Futbol ve sporun tüm dalları sahada durduğu gibi durmaz. Onu popülerleştiren/kapitalistleştiren etkenlerin yanı sarı medyanın da futbola/spora  olan ilgisi yeniden irdelenmelidir. Endüstriyelleşme ile birlikte keyif verici seyirlikten çıkan futbol halkların büyük şöleni olarak yeniden kazanılmalıdır. Neo-Liberal rejimin yarattığı kurumsuzlaştırma, aşırı esnekleştirme güvencesizleştirme ve  demokratik mekanizmaların işlevsizleştirilmesi, sermayenin yeniden üretilmesinin aslileştirilmesine dur denilmelidir. Aksi takdirde özelde futbol üzerinden genelde ise sporun tüm dalları üzerinden  yolsuzluk ve kayırma işleri rutinleşiyor. Dolayısı ile skandalların olağanlaştırılmasını ve hiçbir rezaletin skandallaşmaması durumu toplumsallaştırılıyor.

Olimpiyat ateşinin yandığı ilk günden bugüne spor halkın her zaman ilgisini çekmiştir, ister mitolojik olsun  isterse reel olarak halkın ilgisini çekmeye de devam edecektir. O zaman bize düşen onu mitolojik ve oligarşik tanrılardan kurtarmak olmalıdır.

Editör: Erbil Karakoç