Yazılı tarihten bu yana, insanoğlu aşktan hiç ama hiç vazgeçmedi. On binlerce yıl önce yazılmış Gılgamış destanındaki Enkidu’nun ateşli birleşmeler aşkın vazgeçilmez bileşeni. Yunan mitolojisindeki Eros’un romantik aşkı ise günümüz insanının hayallerini süslüyor. Ya deniz kızlarının büyülü duruşlarına tutkuyla kapılan denizcilerle yaşadığı aşklara ne demeli? Mitoslarda ve masallarda anlatılan ne varsa aşka dair hâlâ yaşıyoruz. Kusurlarını görmediğin zevke daldığın da aşk, güzelliğin kurbanı olup çekime kapıldığın da! Veya dostça konuşmalarla başlayan aşk da hâlâ bizim için “aşk”ın tanımları arasında. Sayısız aşk hikayesi sınıflandırılamaz gibi görünse de durum pek öyle değil. Öyleyse aşkınızı ölçebilir misiniz veya onu analiz edebilir misiniz?
1986 yılında psikolog Stenberg “Üçgen Aşk Modelini” geliştirdi. Stenberg bir üçgen oluşturuyor ve her bir noktaya bazı öğeleri yerleştiriyor. Bunlardan biri samimiyet. Samimiyet iki kişiyi birbirine bağlayan ve kaynaştıran duygusal bağları anlatıyor; bu aile üyeleriyle veya arkadaşlarınızla aranızda geliştirdiğiniz sevgi ve dostluk ilişkisini kapsıyor. Eğer ilişkinizde samimiyet varsa, karşınızdaki kişiye yardım etme, ona gerektiği zaman destek olma, onu anlama, duyguları samimiyetle paylaşma peşi sıra geliyor. Hatta samimiyet karşınızdaki kişiyi mutlu etme sorumluluğunu da içeriyor.
Sternberg’e göre ikinci bileşen tutku: Tutkuyu, fiziksel ve cinsel çekimin yoğun hâli olarak ele alıyor. Yakın romantik ilişkide kişilerin bedensel olarak birbirlerini arzulamaları sadece fizyolojik bir anlama sahip değil. Fiziksel birleşme ve içiçe geçme aynı zamanda ruhların da kaynaşık hâle gelmesine neden oluyor. Bir ve bütün olma halinde sarıp sarmalamalar, kişilerin birbirlerine duydukları güveni ve şefkati perçinleştiriyor. En savunmasız çırılçıplak hâllerle körüklenen ihtiras ve tutku, seçimlerin altını daha koyu bir çizgiyle netleştiriyor.
Üçüncü faktör ise bağlılık: Bağlılık halinde kişi bir diğerini sevmeye karar veriyor ve uzun vadede ilişkisini sürdürme kararlılığı gösteriyor. Bu noktada kişi sevmenin sorumluluğunu da kabul etmiş oluyor. İki kişi, en ufak bir rüzgarda yıkılsa bile birbirine bağlanmış iki balığa dönüşmüş Eros ve Afrodit gibi yaşamda kader birliği yapıyor. Biri savrulsa diğer onun hizalanmasına yardımcı olarak bağlılığı sürdürebiliyor.
Sternberg’in modeline göre bu üçünün birleşimleri farklı aşk tiplerine neden oluyor. Örneğin bir ilişki samimiyet ve tutku içerip bağlanma içermiyorsa ilişkiyi korumak maalesef mümkün olmuyor. Bu noktada yaşadığınız aşkı sınıflandırmanız mümkün. Sekiz tip aşk türü bulunuyor; aşkın olmadığı aşk, hoşlanma veya sevgi, tutkulu aşk veya obsesif aşk, beyhude aşk, romantik aşk, arkadaşça aşk, aptalca aşk, ideal aşk. Yukarıdaki tablodan ilişkiniz hangi modele girdiğini inceleyerek bir de Sternberg’in gözünden bakabilirsiniz.
Başka sevgi kuramlarını da incelerseniz, sonuçta bazı kelimelerde konu kilitleniyor. Duygu ve düşüncelerin içtenlikle paylaşılmadığı, şefkat göstermenin baştacı edilmediği, ilişkide sürekliliğin sağlanması için emek ve çabanın gösterilmediği bir ilişki yok hükmünde. Nezaketsizlikle, kabalıkla, sevgisizlikle, fiziksel dokunuşların yoksunluğuyla büyüyen her ilişki bir gün ölmeye mahkum!
ü
ü