Kozmetik sektörünün arkasında bazı tarikatların adı geçiyor. Devlet bu kez başka bir dini gurubu tasfiye mi ediyor? Ya da bu dava, ekonomik koşulların ağırlaşması nedeniyle toplumun isyanını dizginlemek için mi kamuoyunun önüne atıldı? Hepsi bir muamma. Sosyal medyada birbiri ardına skandallar patlıyor. Yakın çevresinden ‘çok iş yapacağız’ diye 100 milyon TL toplayanlardan tutunda kozmetik ve güzellik merkezleri üzerinden kara para aklandığına ilişkin haberlere rastlıyor, bu sayede diğer fenomenlerin de MASAK’ın radarına takıldığını hayretle izliyoruz. DP markasıyla 130’u aşkın şubesi olduğu öğrenilen Engin- Dilan Polat çifti geçtiğimiz günlerde önce göz altına alındılar. Ardından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildiler. Haklarında Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi, Vergi Usul Kanunu ile Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi kanunlarına muhalefet suçlaması var. Dosya üzerinde savcılık tarafından alınan kısıtlılık kararı nedeniyle suçlamaların tamamı henüz kamuoyuna yansımadı. Buna rağmen Dilan Polat güzellik merkezleri üzerinden milyonlarca liralık kara para trafiğini yönetildiği iddiası bomba gibi gündeme düştü. İlk kurşun Erk Acarer’in Muhammet Yakut ile yaptığı röportajın ardından ifşa olan bilgilerle toplumun birçok kesiminde geniş yankı bulsa da bu çifte dokunulmayacağı yorumları yapılıyordu. Ancak bu kez olaylar farklı yönde ilerledi. Bu kez iddialar karşısında savcılık harekete geçti. Polat çiftine ve yakın çevresine operasyon düzenlendi. Erk Acarer daha öncelerde birçok yolsuzluğa, adına FETÖ borsası denilen yargı mekanizmasının yozlaşmasından tutunda, emniyet, maliye gibi bürokraside yaşanan hukuksuzluklara ve keyfi uygulamalarla ilgili kamu çıkarından yana birçok dosyaya yer vermişti ancak ilgili kurum ve kişiler hakkındaki iddialar görmezden gelinmişti. Devlet refleksi ve değişen dengeler ‘Devlet varmış’ diye düşünmemize neden olan olaylar zinciri beraberinde birçok soruyu akıllara getirdi. Çiftin arkasında kimin olduğu, kara paranın kaynağı, siyasi idarenin neden bu dosyaya sessiz kal(a)madığı, adliyelerde yaşanan yolsuzluk söylentilerinin ayyuka çıkması ile operasyonun gerçekleşmesi arasında paralellik olup olmadığı, soruşturmanın kimlere uzanacağı ve bürokrasi ayağının olup olmadığı ve bunun gibi daha nice senaryo bulunuyor. Özellikle Timur Soykan’ın geçtiğimiz hafta kaleme aldığı İstanbul Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar’ın yargıdaki yozlaşmayı anlatan dilekçesi ile bu operasyonun eşzamanlılığı herkesin dikkatini çekti. Tabii kurumlardaki dengeleri değiştiren başka bir aktör daha olduğu konuşuluyor sahada, o da İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya… Yaptığı operasyonlarla neredeyse halkın teveccühünü kazanan bakan, kendi inisiyatifi ile düğmeye basmış adeta temiz eller harekâtına benzer bir biçimde adaleti yeniden tesis ediyor. En azından Yerlikaya, adaletin tecelli ettiği algısını pekiştirmeye çalışan adımlar atıyor gibi… Parti devleti döneminin sonuna mı gelindi? Kurumlar içinde çatışan klikler mi var? Ve eğer varsa Polat ailesi bürokrasinin hangi kolunu temsil ediyor? Tüm yaşananların perde arkasını bilemiyoruz. Üstelik diğer fenomenlerin üzerinden döndürülen suç gelirlerini aklama iddiaları da dile getiriliyor. Başka bir deyişle bu davanın arka planı gizemini koruyor. Bataklıkta çırpınmak Tüm bu gelişmelere rağmen yargılamada içimize sinmeyen bazı yönler mevcut. Örneğin daha büyük yolsuzlukları perdelemek adına Polat teşhirciliklerinin kurbanı oldukları yönünde yorumlar yapılıyor. Bu davayı gündeme getiren TV programları, gazete yazıları internet ve sosyal medya platformlarında bu davanın hem kara para yönü hem de bunca zaman bu kişilerin kurumlar tarafından nasıl görmezden gelindiği ve en önemlisi onlara kimlerin hamilik edebileceği hakkında çeşitli bilgiler edindik. Bu iddialar ortaya atıldığından beri bilhassa X’te (nam-ı diğer Twitter) yapılan yayınlarda güzellik merkezleri üzerinden nasıl yolsuzluk yapılabileceği, bu olayın nedenleri sonuçları enine boyuna her açıdan tartışıldı. DP güzellik merkezine ortak olan herkesin başı ama tutuklama ama mali tedbir ile bir şekilde yandı. Hukukçular ya da gazeteciler bu soruşturmanın sadece Dilan ve Engin Polat etrafında yürütülmesinden dolayı bir parça endişeli. Erk Acarer özellikle bu ailenin fiillerinin parti devleti düzeninden kaynaklandığını söylüyor. Acarer, emanetçilik diye nitelendirdiği sistemde salt kişilerin üstüne gitmenin sineklerle uğraşmaktan farksız olduğu görüşünde. Acaba bürokrasi şimdi de başka cemaatleri kendine tehdit olarak mı algılıyor? Kozmetik sektörünün arkasında bazı tarikatların adı geçiyor. Devlet bu kez başka bir dini gurubu tasfiye mi ediyor? Ya da bu dava, ekonomik koşulların ağırlaşması nedeniyle toplumun isyanını dizginlemek için mi kamuoyunun önüne atıldı? Hepsi bir muamma. Er ya da geç gerçekler ortaya çıkacak elbet. Bana gelince, bu yolsuzluğun koskoca bir okyanusta sadece bir damla olduğunu düşünüyorum. Parti devletine dönüşmemize rağmen bürokrasiden farklı seslerin yükseldiğine tanıklık ediyoruz. Üstelik bu sesler kıyasıya bir mücadele veriyor kendi aralarında. Ancak bu yarış nereye varır bilemiyorum. Puslu ve öngörülemez bir dönemden geçiyoruz. Bu ortamda olacakları önceden kestirmek ise giderek zorlaşıyor.