6 Şubat depreminin ardından, seçimlerin yasama ve yürütme erklerinin kararlarıyla geciktirilip geciktirilmeyeceği konuşuldu. Peki YSK’nın seçimi yetkisi var mı? Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Serap Yazıcı’ya göre YSK’nın seçimleri ertelemesi yönündeki kararı idarenin kanuniliği ilkesine aykırı.
Türkiye, bir süreden beri yaklaşan seçimlerle ilgili çeşitli hususları tartışıyor. Zamanında yapılacak bir seçimde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın üçüncü bir kez daha aday olup olamayacağı; üçüncü bir kez aday olmanın ancak yenilenen seçimler bakımından mümkün olabileceği; yenileme kararı Cumhurbaşkanı tarafından verildiği takdirde üçüncü bir kez aday olmanın mümkün olamayacağı; en geç hangi tarihte yapılacak bir seçimin yenilenme olarak kabul edilebileceği; seçim kanunlarında yapılan değişikliğin bir yıl içinde yapılan seçimlerde uygulanamayacağı yönündeki Anayasa kuralının kapsamının ne olduğu; bununla ilişkili olarak 6 Nisan 2022 tarihli seçim kanunu değişikliğinin yenilenen seçimlerde uygulanmasının mümkün olup olmadığı ve nihayet on bir ili etkisi altına alan deprem felaketi nedeniyle ilan edilen olağanüstü halin seçimlerin ertelenmesi için gerekçe teşkil edip etmeyeceği…
Önceki yazılarımda kamuoyunu haftalarca meşgul eden bu tartışmalara cevap vermiştim. Son yazılarımda ise olağanüstü halin seçimlerin ertelenmesine gerekçe oluşturamayacağını açıklamıştım. Bu nedenle bu tartışmalara yeniden değinecek değilim. Bu yazımda, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) kuruluş kanunundaki hükümleri ve Anayasa hükümlerini göz ardı ederek seçimlerin ertelenmesine zemin hazırlamasının hukukî anlamının ne olacağına değineceğim.
YÜKSEK SEÇİM KURULU’NUN HUKUKÎ FONKSİYONU
YSK, Anayasamızın Üçüncü Kısmının “Yasama” başlıklı Birinci Bölümünde “Seçimlerin Genel Yönetimi ve Denetimi” başlıklı 79. maddeyle düzenlenmiştir. Kurulun, Anayasanın “Yasama” başlıklı bölümünde yer alması yanıltıcıdır. Çünkü kurulu düzenleyen 79. madde dikkate alındığında, Yüksek Seçim Kurulunun biri yargısal, diğeri idarî olmak üzere iki ayrı fonksiyonunun olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten Anayasanın 79. maddesinin ilk fıkrası,
“Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.” hükmüne yer vermektedir. Maddenin 2. fıkrası ise bu yargı denetiminin YSK tarafından yerine getirileceğini düzenlemektedir.
2.fıkra, aynı zamanda, YSK’ya seçim sürecinde yürütülen tüm işlemlere ilişkin idarî yetkiler tanımaktadır. Bu fıkra şöyledir:
“Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.” Böylece YSK, Anayasanın kendisine yüklediği yargısal ve idarî görevleri yerine getirmekle yükümlü kılınmış bir organdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi dışındaki başka hiçbir organ veya makam, seçimlerin ertelenmesi yönünde karar veremeyecektir.
YSK, yargısal fonksiyonlarını yerine getirirken Anayasanın yargının bağımsızlığını düzenleyen hükümlerine tâbi olarak hareket etmek zorundadır. Öte yandan devletin diğer organ ve makamları da tıpkı diğer yargı kuruluşlarına karşı olduğu gibi YSK’nın bağımsızlığını örseleyecek tutum ve davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür. Bu bağlamda gerek YSK’yı gerekse devletin diğer organ ve makamlarını bağlayan Anayasa hükümlerinden biri “Yargı Yetkisi” başlıklı 9. maddede yer almaktadır. Madde şöyledir:
“Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.” Diğer Anayasa hükmü ise “Mahkemelerin Bağımsızlığı” başlıklı 138. maddede yer almaktadır. Maddenin tartışma konumuz bakımından özellikle önem taşıyan ilk iki fıkrası şöyledir:
“Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
Şu hâlde YSK üyeleri, yargısal nitelik taşıyan işlemlerinde Anayasaya, kanunlara, hukuka ve vicdanî kanaatlerine göre karar vereceklerdir. Maddenin 2. fıkrası ise kurul dışında kalan diğer organ ve makamlara yönelik bir emri içermektedir. Bu 2. fıkra hükmüyle YSK dâhil tüm yargı kuruluşlarının dış bağımsızlığının korunması hedeflenmektedir.
Yüksek Seçim Kurulu’nun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ise 3. maddesinde kurulun yargısal ve idarî nitelik taşıyan görevleri yönünden ayrım yapmaksızın tarafsızlığını ve bağımsızlığını düzenleyen şu hükme yer vermektedir:
“Kurul, görevlerini yerine getirirken ve yetkilerini kullanırken bağımsız ve tarafsızdır. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi Kurula emir ve talimat veremez.”
Bu açıklamalar, siyasî aktörlerin yönlendirdiği tartışmalar ne olursa olsun YSK’nın bu tartışmalardan etkilenmeksizin hukukun üstünlüğünü dikkate alan kararlar vermesi gerektiğini göstermektedir. Aksi halde YSK, Anayasamızın 2. maddesinin içerdiği hukuk devleti ilkesinin gereği olarak 11. maddeyle düzenlenen hükmü ihlâl etmiş olacaktır. “Anayasanın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü” başlıklı 11. madde şöyledir:
“Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.”
Konuyu son günlere damgasını vuran seçimlerin ertelenmesi yönündeki tartışmalar bağlamında değerlendirdiğimizde ise önceki yazılarımda belirttiğim gibi YSK’nın seçimleri erteleme yönünde karar verme yetkisinin olmadığı çok açıktır. Çünkü Anayasamızın 78. maddesinin ilk fıkrası, seçimlerin sadece savaş sebebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından alınacak bir kararla ertelenebileceğini hükme bağlamıştır.
Üstelik Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu yönde vereceği karar, bir parlamento kararı olmayıp kanun niteliği taşıyacaktır. Çünkü seçimlerin ertelenmesi, yurttaşların seçme ve seçilme haklarının sınırlanması anlamına gelecektir. Anayasamızın 13. maddesi ise temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği yönünde emredici bir kuralı içermektedir. Bütün bu nedenlerle Türkiye Büyük Millet Meclisi dışındaki başka hiçbir organ veya makam, seçimlerin ertelenmesi yönünde karar veremeyecektir.
YSK, seçimleri erteleme yönünde açık bir karar veremeyeceği gibi deprem bölgesinde hayatta kalan seçmenlerin önemli bir kısmının farklı illere yerleştiğini gerekçe göstererek seçimlerin fiilen ertelenmesine de zemin hazırlayamaz.
YÜKSEK SEÇİM KURULU FİİLEN SEÇİMLERİN ERTELENMESİ KOŞULLARINI YARATABİLİR Mİ?
Yukarıda değindiğim gibi YSK, sadece yargısal değil, aynı zamanda idarî fonksiyonları da olan bir kurumdur. Nitekim Yüksek Seçim Kurulu’nun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 6. maddesi, her iki fonksiyona ilişkin görevlere de yer vermektedir.
Başlıktaki soruya cevap verebilmemiz için idarî fonksiyonun hukukî mahiyetinin ne olduğunu açıklamak gerekir. İdare, kanunu izleyen, kanundan sonra gelen, kanundan kaynaklanan bir fonksiyondur. İdarî fonksiyonun kanundan kaynaklanmasının önemli sonuçlarından biri, kanunî bir düzenleme olmadıkça idarenin kendiliğinden eylem ve işlem yapamayacağı, doğrudan doğruya harekete geçemeyeceği kuralıdır.
Buna idarenin kanunîliği ilkesi denir. Diğer sonuç ise kanunun olduğu yerde idarenin kanunu uygulama yükümlülüğünün ortaya çıkmasıdır. Başka bir deyişle, kanunî bir düzenlemenin varlığı karşısında idare, o düzenlemeyi uygulamak mecburiyetindedir. Kanunî düzenlemenin uygulanıp uygulanmaması konusunda idarenin hiçbir inisiyatifi yoktur. Bu nedenle herhangi bir organın ön bir işlemi olmaksızın harekete geçebilen yasama fonksiyonu yetki olarak tanımlanırken, kanun koyucunun ön işlemine muhtaç olan idarî fonksiyon, ancak bir görev olarak tanımlanmaktadır.
[1]
Konuyu YSK’nın idarî fonksiyonu yönünden değerlendirdiğimizde kurul, Anayasanın ve kanunun kendisine yüklediği görevleri yerine getirmek zorundadır. Bu görevleri yerine getirip getirmemek gibi bir inisiyatife sahip değildir. Anayasanın 79. maddesinin 2. fıkrası,
“Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma”nın YSK’nın görevleri arasında yer aldığını düzenlemektedir.
Yüksek Seçim Kurulu’nun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun “Kurulun Görev ve Yetkileri” başlıklı 6. maddesi de (a) bendinde aynı hükmü tekrarlamıştır. Maddenin (ç) bendi ise
“Seçmen kütüğünün oluşturulması, güncellenmesi, yönetilmesi ve denetimine ilişkin usul ve esasları belirlemek.” hükmüne yer vermektedir. Kurulun bu hükümlerin kendisine yüklediği görevi yerine getirmekten imtina etmek gibi bir seçeneği yoktur. Kurul, bu hükümlerin gereği olan tüm görevleri yerine getirmek zorundadır.
Maddenin (d), (e) ve (f) bentlerinin kurula yüklediği görevler ise şöyledir:
“Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin konular ile görev, yetki ve sorumluluk alanına giren hususlarda prensip kararları almak ve diğer düzenlemeleri yapmak.
Seçim sürecinde, seçmenlerin hak ve yükümlülükleri ile seçim iş ve işlemlerinin anlatılması amacıyla radyo ve televizyonlarda zorunlu yayın kapsamında yayınlanmak üzere tanıtım programları hazırlamak veya hazırlatmak.
Seçmen kütüğünün önemi ve düzenlenme yöntemleri ile seçmenlerin görev ve sorumlulukları hakkında tanıtım programlarıyla vatandaşları bilgilendirmek.”
Kurulun bu bentlerin de kendisine yüklediği görevleri yerine getirmekten kaçınmak gibi bir seçeneği yoktur.
Okuyucular, kamu hukukunun bu teknik ayrıntılarına neden değinmek ihtiyacı duyduğumu merak edeceklerdir. Bu hususları açıklama ihtiyacını duymamın nedeni, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Selçuk Özdağ’ın 24 Şubat’ta sosyal medyada yaptığı paylaşımdır. Sayın Özdağ’ın paylaşımı şöyledir:
YSK’nın Sayın Özdağ’ın vurguladığı gerekçelerle seçimlerin zamanında yapılmasını fiilen önlemesi, kanunun kendisine yüklediği görevleri yerine getirmemiş olma anlamını taşıyacak; böylece ağır hizmet kusuru olarak nitelendirilebilecektir.
“Cumhur koalisyonunun kesinlikle seçimden kaçmayacağı, zamanında yapacağı, hatta YSK yetiştirebilirse 14 Mayıs’ta bile seçim yapmak istediği propagandası hız kazandı. Ve fakat alttan alta deprem sebebiyle birtakım teknik (!) sorunların varlığı da pompalanmaya başlandı.
İktidar yetkilileri/sözcüleri ve kalemşörleri bu teknik sorunların esasen seçmen iradesinin sandığa tam olarak yansımayacağını işlerken iktidar EYT dahil belli başlı düzenlemeleri Meclis'ten geçirerek seçime gitmek istediği algısını güçlendirecek.
Kamuoyuna (özellikle dünya kamuoyuna) seçimden kaçmayan, bahanelere sığınmayan, kendine güvenen, yasalara bağlı bir yönetim profili çizecek ki meşruiyetine halel gelmesin. İşte Cumhur koalisyonu da tam olarak böyle olmasını isterken top YSK’nın önüne gelecek.
YSK nasıl ki son anayasa referandumunda seçmen iradesine zarar vermez diyerek yasalara aykırı olarak milyonlarca mühürsüz oy pusulasını geçerli saydı ve bu ucube sisteme yol açtı ise yine bir şekilde benzer bir karar alacak.
Bu sefer de depremde yer değiştiren milyonlarca seçmenin oy kullanması teknik imkansızlıklar sebebiyle mümkün değil diyerek seçimleri “iktidar lehine” MAKUL BİR SÜRE ertelediğini açıklayacak. Gerekçe; seçmen iradesinin sandığa sağlıklı yansımayacağı.(!)”
Sayın Özdağ’ın yukarıda bir kısmını aktardığım paylaşımındaki hususların gerçekleşebileceği ihtimali, fevkalade endişe vericidir. Ne var ki böyle bir ihtimalin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel, Anayasamızın Cumhuriyetin niteliklerini düzenleyen 2. maddesinin içerdiği hukuk devleti ilkesidir. Bu ilke karşısında YSK’nın seçimleri erteleyecek bir karar vermesinin mümkün olmadığını önceki yazımda ayrıntılı olarak açıklamıştım.
[2]
Ancak YSK, seçimleri erteleme yönünde açık bir karar veremeyeceği gibi deprem bölgesinde hayatta kalan seçmenlerin önemli bir kısmının farklı illere yerleştiğini gerekçe göstererek seçimlerin fiilen ertelenmesine de zemin hazırlayamaz. Çünkü idarî fonksiyonun kanundan kaynaklanan bir görev olduğu gerçeği, onun bu tür bir tutum içine girmesini engellemektedir.
Kaldı ki nüfus kayıtları ve seçmen kütüklerinin dijital ortamda güncellenmesinin fevkalade kolay olduğu günümüz koşullarında YSK’nın bu tür bir bahaneye sığınması, ikna edici olmayacaktır. YSK’nın Sayın Özdağ’ın vurguladığı gerekçelerle seçimlerin zamanında yapılmasını fiilen önlemesi, kanunun kendisine yüklediği görevleri yerine getirmemiş olma anlamını taşıyacak; böylece ağır hizmet kusuru olarak nitelendirilebilecektir. Kurulun yakın siyasî tarihimizde benzeri olmayan bu tür bir uygulamaya yol açacağı kanısında değilim.
---
[1] Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2021, s. 198-199, 213-214.
[2] Serap Yazıcı, “Deprem, Olağanüstü Hal ve Seçimler ”, Politikyol, 15 Şubat 2023, erişim tarihi: 24 Şubat 2023,
https://www.politikyol.com/deprem-olaganustu-hal-ve-secimler/