Telefonun ucundaki ses "pazar günü İzmir'de önemli bir etkinliğimiz var sizi de bekliyoruz hocam" diyordu. Arayan Kemal Beydi. "Biraz düşüneyim, ben sizi ararım" diye cevap verdi.
Kafası karışık bir halde telefonu kapattı. Hayal gücü onu bir ay kadar öncesine götürdü…
İzmir’e gideceklerdi. İktidarın son dayatmalarından biri olan “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)” projesinin iptali ve zorunlu din derslerinin kaldırılması talebiyle düzenlenen mitinge katılmak hepsi için adeta bir görevdi. Eğitim Sen önderliğinde epeyce bir demokratik kitle örgütünün çağrısıyla yapılacak olan mitingin çok görkemli geçmesi herkes için hayati önemdeydi. Okullarda çocuklar açlıktan bayılırken onlara bir öğün ücretsiz yemek vermekten kaçınan hükümetin, her okula bir din görevlisi yerleştirme girişimi kabul edilemezdi. İktidar, kendi yaşam tarzını artık iyiden iyiye tüm topluma dayatıyor, İmam Hatip Okulları yetmezmiş gibi bir de tüm okullara imam ataması yapmaya kalkışıyordu. Zaten okulların çok büyük bir kısmı çeşitli yöntemlerle İmam Hatip Okullarına çevrilmiş durumdaydı. Bu duygu ve düşüncelerle bir araya gelen yaklaşık yüz yüz elli kişilik grup artık yola çıkmaya hazırdı. Aralarında kimler yoktu ki! Hayatını eylemden eyleme koşturmakla geçirmiş eke solcular, genç sosyalistler, atan(a)mamış öğretmenler, gencecik çocuklarını bu sisteme yedirmek istemeyen anneler babalar, torunlarına sahip çıkmak için yola düşen ak saçlı dedeler, anneanneler, babaanneler hepsi bir tek amaç için bir araya gelmişti. Araç sorumlusu olan arkadaşlar ve kurum temsilcileri ellerindeki listeleri gözden geçiriyor, gecikenleri tespit edip telefona sarılıyor, araç kalkış noktasına gelme problemi olanları gönüllüler evlerinden alıp buluşma noktasındaki arabaların yanına kendi araçlarıyla taşıyorlardı. Sonunda araçlar birbiri peşi sıra yola çıkmaya başladı. Araç sorumluları herkesin eline kendi telefonlarının ve araç plakalarının yazılı olduğu birer minik kağıt parçası tutuşturuyor, dönüş saatinde mutlaka aracın yanında olmaları için şimdiden uyarıyorlardı. Daha önceden eylemlere gitmiş olanlar yanlarındaki insanlara bilgiç bilgiç akıl vermekle meşguldü. “Yolda” diyordu emekli bir Eğitim Sen’li “polis çevirmesi olabilir, heyecanlanmayın”. “Biz” diyordu bir diğer eski kadrolu eylemci “ne eylemler gördük ey gidi, ne maceralar yaşadık. Hele bir 4 Mart Ankara eylemimiz vardır bizim dillere destan”. Bir başkası “10 Ekim Ankara Gar Katliamı olduğunda oradaydık” diye lafa giriyordu ki birden bire orta yaşını geçmiş bir grup insan “gün doğdu hep uyandık, siperlere dayandık” diye marş söylemeye başladı. Tüm bu hengamenin içinde birde sessiz sakin yola bakarak gidenler vardı. Belli ki onlar çok daha tecrübeliydi. İçlerinden biri araç sorumlusu genç arkadaşa seslendi “sevgili başkan”. “Arkadaşları kibarca bir uyarıver, insanları paniğe sokacak konuşmalardan, davranışlardan uzak dursunlar lütfen”. “Sonuçta anayasal seyahat hakkımızı kullanıyoruz olumsuz bir şey olacağı da yok, ürkütmesinler insanları”. “Hem İzmir’deki açık hava toplantısı izinli, oraya katılanlar düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında yapılan yasal bir mitinge katılacakları için ileride kimse onları sorumlu tutamaz”. İlk mola Muğla’da verildi. Burada araç değiştirip daha büyük otobüslerle yola devam edeceklerdi. Bir saate yakın bir süre çaylar içilip sohbet edildikten sonra yeni arabalarla yola çıkıldı. İki saat kadar yol aldıktan sonra tüm araçlar ard arda bir tesise girmeye başladı. Eylemden önceki uzun mola burada veriliyordu. Araçlardan inildi. Kimileri hemen bir sigara yaktı, kimileri ise bacaklarını biraz açmak amacıyla yürümeye başladı. Mola verilen tesisteki fiyatlar çok yüksekti! Derken, bir anda gençler çıkıverdi ortaya. Ellerinde önceden hazırlanmış kumanyalar, tüm yolculara ikramda bulunmaya başladılar. Bir kısmı kumanya dağıtırken, bir diğer kısmı da, su ya da çay dağıtıyordu masalar arasında dolaşarak. Karınlar doyurulup, ortalık iyice temizlenip toparlandıktan sonra araçlara bindiler. Yol altlarından akmaya başladı yeniden. Sağa sola bakınarak, gülüp oynayarak İzmir’e vardı kafiledekiler. Yolda hiçbir polis noktasında durdurulmamışlar, kimlik kontrolünden bile geçirilmemişlerdi ama İzmir’de miting alanına girerken hepsinin üstü arandı. Kimileri hafif çekindi polislerden, kimileri hiç umursamadı! Miting alanı epeyce bir kalabalıktı. Eke solcular katılımı az bulsa da, yeni eylemciler daha önce hiç mitinge katılmadıkları için mahşeri bir kalabalığın içinde oldukları hissine kapıldılar. Tertip Komitesi alana giren her pankartı sırayla tek tek selamlıyor “hoş geldiniz” diyordu. Kürsüden sürekli anonslar yapılıyor, mitingi düzenleyen kurumların temsilcileri; sendikacılar, dernek başkanları sırayla halkı selamlıyor, heyecanlı konuşmalar yapılıyordu. Gündoğdu Meydanında bir araya gelen binlerce insan sık sık "okullarda imam istemiyoruz", "parasız, bilimsel demokratik eğitim", "karanlığa teslim olmayacağız", "laik, bilimsel anadilde eğitim" sloganları atıyor, alkışlar zılgıtlar birbirine karışıyordu. Pankartlar, renk ahenk flamalar, el emeği göz nuru dövizler, boğazları yırtarcasına atılan sloganlar arasında geçti saatler. Miting biter bitmez, il dışından gelen kalabalıklar hızla bir araya gelip araçlarına doğru yöneldiler. Yine araç sorumluları işbaşı yaptı. Herkesi tek tek arayıp buldular, yerli yerine oturttuktan sonra yola çıktılar. Dönüş yolunda tatlı bir yorgunluk hakimdi. Fazlaca bir ses çıkmıyor, eylemde çekilen fotoğraflar gözden geçiriliyor, bazıları sosyal medya hesaplarından paylaşılıyordu. İki saat sonra mola verilip kumanyalar dağıtıldı. Çaylar ve sigaralar içildi, sohbetler edildi. Sonra tekrar yola düşüldü. Sabaha karşı vardılar Köyceğiz'e. Herkesin yüzü gülüyordu, bir sonraki eylemde buluşmak üzere vedalaştılar. Hayatında ilk kez bir eyleme katılan Mithat Amca Eğitim Sen'in genç başkanın arkasından seslendi “arayı fazla açmayın Deniz bey, biz ailecek çok sevdik bu eylem işini, bir sonraki eyleme de şimdiden yazın bizi”…Kendine geldi, kararını vermişti! TKP’li değildi ama tanıdığı TKP’lilerin hepsi de gayet düzgün insanlardı. Telefonunu eline aldı, önce eşini aradı. Eşi “sen git istersen” diyordu “ben gelemem, kümesi bir elden geçirmemiz lazım ama ben o işi tek başıma da hallederim için rahat olsun”.
Sonra Kemal Beyi aradı “hocam” dedi, “düşündüm taşındım eşimle de görüştüm, teklifiniz hala geçerliyse ben de İzmir’e gelmek istiyorum”...
ü
ü