BDDK’nın son kararı şirketlerin döviz bulundurmasını düzenlediği için kamuoyunda çok fazla tartışıldı. Bu kararın mahiyetini ve “günü kurtarıp kurtarmadığını” bankacılık uzmanı Prof. Dr. Şenol Babuşçu açıkladı. Bilindiği üzere BDDK tarafından 26 Haziran’da belirli nitelikteki şirketlerin sahip oldukları döviz pozisyonu ile kredi kullanımları arasında bağlantı kuran bir karar yayımlandı. Kararın gerekçesi olarak bazı şirketlerin, döviz borcu ya da döviz yükümlülüğü olmamasına hatta döviz pozisyon fazlası bulunmasına rağmen, TL kredi kullanarak döviz alımı gerçekleştirmeleri ve döviz pozisyonu tutmaları olarak gösterilmiştir. Alınan Kararda kapsam dahilinde olan şirketlerin kriterleri olarak;
  • 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve ilgili düzenlemeler uyarınca bağımsız denetime tâbi bir şirket olması,
  • Şirketin YP nakdi varlıklarının (altın dahil, efektif döviz ile bankalardaki YP mevduatın) TL karşılığının 15 milyon TL’nin üzerinde olması,
  • Şirketin YP nakdi varlıkların TL karşılığının; aktif toplamından veya son 1 yıllık net satış hasılatından büyük olanının yüzde 10’unu aşması olarak belirlenmiştir.
Yukarıda belirtilen her 3 şartı da sağlayan şirketler için, Karar tarihinden sonra kullandırılacak, TL cinsinden her türlü nakdi ticari kredi sınırlama kapsamına girmektedir. Doğrudan Borçlandırma Sistemi(DBS) gibi gayri nakdi krediler, nakdi krediye dönüşmediği sürece Karar kapsamına alınmamıştır. Söz konusu Karar kapsamına gerçek kişiler ile gerçek kişi şirket ortakları girmemektedir. Karar kapsamına dahil olan YP nakdi varlıklara bakıldığında ise, şirketlerin altın da dahil olmak üzere efektif dövizleri ile bankalardaki YP mevduatları dahil olup, yurt içi yerleşiklerce YP cinsinden ihraç edilmiş menkul kıymetler ve Eurobond gibi borçlanma araçlarından oluşan diğer parasal varlıklar Kararda belirtilen YP nakdi varlıklar kapsamına girmemektedir. Ancak şirketlerin, yurt dışı yerleşiklerce YP cinsinden ihraç edilmiş menkul kıymetler ve hisse senetleri ile yurt dışı yerleşiklerle yapılan ters repo gibi diğer parasal varlıkları da YP nakdi varlık tutarının hesaplamasına dahil edilecektir. Konuya ilişkin bu ilk Kararda, bir şirketin Karar kapsamında olup olmadığı, bu şirketin YP nakdi varlık toplamı ile bağımsız denetimden geçmiş en güncel finansal tabloları uyarınca aktif toplamı ve son 1 yıllık net satış hasılatının bağımsız denetim kuruluşu tarafından onaylanarak belgelendirilmesi suretiyle belirleneceği belirtilmiştir. YP nakdi varlıklarının TL karşılığı 15 milyon TL’yi aşmayan şirketler Karar kapsamındaki kredi sınırlamasına dahil olmayacaktır. Ancak, bu Şirketlerin kredi başvuru tarihi itibarıyla,
  • Mevcut YP nakdi varlıkları ile en güncel finansal tablolarına göre aktif toplamını ve son 1 yıllık net satış hasılatını bağımsız denetim kuruluşuna tespit ettirmeleri,
  • Kullanacakları kredinin vadesi boyunca YP nakdi varlıklarının TL karşılığının 15 milyon TL’yi aşmayacağını ya da aşsa bile aktif toplamından ya da son 1 yıllık net satış hasılatından büyük olanının yüzde onunu geçmeyeceğini beyan ve taahhüt etmeleri,
  • Söz konusu beyan ve taahhüdün banka tarafından kontrolünün sağlanmasını temin etmek için şirketlerin her ayın ilk 10 iş günü içinde bir önceki ay sonu bilançosuna göre YP nakdi varlıklarının, aktif toplamının ve bir önceki ay sonu itibarıyla son 12 aylık net satış hasılatının güncel değerini bankaya iletmeleri gerekmektedir. Bu kapsamdaki izlemeler ve sorumluluk ise bankalara yüklenmiştir.
Bu ilk Karara göre konuya ilişkin bilgi ve belgelerin şirketlerce bağımsız denetim firmalarınca onaylanarak bankalara sunulacağı belirtilmiştir. Kararın uygulamadaki sonuçları irdelenmeden alındığı için, uygulamada sistemin tıkanmasına yol açacak pek çok yönü ortaya çıkmış olup, bu Karara ilişkin 7 Temmuz’da bazı değişiklikler getiren yeni bir Karar açıklanmıştır. Bu yeni Kararda eski Karardaki bazı konularda değişikliklere gidilmiştir. Buna göre Karar kapsamındaki şirketlerin bağımsız denetçiye onaylatmak suretiyle bankalara tevdi etmeleri gereken bilgi ve belgelerin yeminli mali müşavirlerce onaylı olarak da alınabilmesi sağlanmıştır. Önceki Karara göre, kredi başvurusu sırasında bilgi ve belge temin etme yükümlülüğü bulunan şirketlerin beyanları esas alınmak suretiyle kredi kullanmaları mümkün hâle getirilmiştir. Şirketler kredi kullanımı sonrasında ise bu beyanların doğruluğunu 3'er aylık takvim dönemlerinde bağımsız denetçi veya YMM onaylı olarak bankalara sunacaklardır. Bankaların kredi müşterisi dışında 3. taraflara ödeme taahhüdünde bulunduğu kurumsal kredi kartları ve tedarikçi finansmanı gibi ürünler kapsam dışı bırakılmıştır. Konsolide mali tablo hazırlama yükümlülüğü bulunan şirketler için bu Karar kapsamında yapılacak değerlendirmede bu şirketlerin yurt dışı bağlı ortaklık ve iştiraklerinin dahil edilmemesine karar verilmiştir. Bağımsız denetim yükümlülüğü ilk defa 2022 yılı sonunda başlayacak şirketler de Karar kapsamından muaf tutulmuştur. Bunların yanında Kararın kapsamını genişleten adımlar da atılmış, faktoring, finansal kiralama ve finansman şirketleri Karar kapsamına alınmıştır. Ayrıca, şirketlerin YP nakdi varlık hesaplarına dahil edilecek kalemlerde de birtakım değişiklikler yapılarak, örneğin şirketlerin bankalarla yaptıkları döviz swap işlemleri kapsama alınmıştır.
Karar BDDK tarafından yayımlanarak kredi kullanımı ile ilgiliymiş gibi gösterilmeye çalışılmakla birlikte, gerçekte tamamen döviz bulundurma ile ilgili bir Karardır.
Ayrıca, şirketlerin kullanacakları krediler için 3’er aylık takvim dönemlerini izleyen ay sonuna kadar SMMM, YMM veya bağımsız denetçi onaylı olarak bankalara ve diğer kuruluşlara tevdi etmesi gereken belgeleri tevdi etmemesi veya tevdi etse bile bu belgelere göre yanlış beyanda bulunduğunun tespit edilmesi halinde söz konusu şirketlere TL cinsinden yeni bir nakdi ticari kredi kullandırılamayacağı ve 30 Haziran 2022 tarihinden itibaren bu şirketlere kullandıran TL cinsinden ticari nitelikli tüm nakdi kredilere %500 risk ağırlığı uygulayacağı kararlaştırılmıştır. Kararı kısaca değerlendirecek olursak; öncelikle yaklaşık yedi aydır, sık sık ülkede ne işe yaradığı çok da belli olmayan pek çok önlem alınmaktadır. Büyük buluşlarmış gibi önümüze getirilen gerçekte ise ciddi ve tutarlı ekonomi politikaları ile bağdaşmayan bu uygulamaların tamamı da çok uzun zaman geçmeden birer fiyaskoya dönüşmektedir. Nitekim, enflasyon, kur dengesi, cari açık vb. temel ekonomik konularda istikrar sağlayıcı hiçbir gelişme görülmemektedir. Bu nedenle de sürekli yeni bir şeyler yapılma ihtiyacı doğmaktadır. Bu Karar da bu çerçevede alınmış belki işe yarar diye ortaya konulmuş bir Karardır. Karar BDDK tarafından yayımlanarak kredi kullanımı ile ilgiliymiş gibi gösterilmeye çalışılmakla birlikte, gerçekte tamamen döviz bulundurma ile ilgili bir Karardır. Çünkü Karara göre kredi konusu elde döviz bulundurma düzeyine göre kullandırılıp kullandırılamayacağına karar verilen bir sonuçtur. Kredi kullandırımı normalde firma riskliliği ve banka risk yönetimi çerçevesinde belirlenen miktar, vade, teminat gibi kredi riskini önlemeye yönelik unsurlardan oluşur. Oysa bu Kararda kredi kullandırma genel kredi kullandırım sınırlamalarının ötesinde sadece taşınan döviz pozisyonuna bağlanmıştır.  Dolayısıyla gerçek amaç zorlayıcı para politikası uygulaması ve elde bulundurulan döviz miktarının sınırlandırılmasıdır. Muhtemelen, sermaye kontrolü uygulandığı düşüncesi oluşturulmaması için, hazırlanan Karar BDDK’ya iletilmiş ve bu Kurumca yayımlanması sağlanmıştır. Ancak kapsam dahilindeki firmalara ne gibi zorluklar yaratacak acaba hiç düşünülmüş müdür? Bu tür uygulamalarla yabancı sermayenin gelmesini beklemek hayalciliktir. Nitekim uzun zamandır Net Hata Noksan kapsamında ne olduğu belli olmayan yabancı para girişleri dışında Ülkemize yabancı sermaye girişi olmamaktadır.
Gerçekte sorunu temelinde çözmeyen dağınık, günü kurtarma amaçlı ve cılız uygulamalar, yukarıda anlattığımız karar alındıktan sonraki gelişmelere baktığımızda artık günü bile kurtarmamaktadır.
İkinci olarak belirttiğimiz üzere bu tür sorunun özüne yönelik olmayan uygulamalar ülkedeki sorunların çözümüne hiçbir katkı sağlamamakta, tam tersine yeni sorunların doğmasına yol açmaktadır. Gerçekte sorunu temelinde çözmeyen dağınık, günü kurtarma amaçlı ve cılız uygulamalar, yukarıda anlattığımız karar alındıktan sonraki gelişmelere baktığımızda artık günü bile kurtarmamaktadır. Piyasa oyuncuları her gün, bugün acaba ne açıklanacak şeklinde düşüncelerle güne başlamaktadır. Oysa gerçek istikrarlı bir ekonomide sürprizlere yer yoktur. Sürprizin olduğu yerde piyasa oyuncuları fiyatlamalarına bu sürpriz olasılıklarını da bir risk primi olarak yansıtmaktadır. Göstermelik bu tür küçük uygulamaların ekonomimize zarar verdiğinin artık görülmesi gerekir. Dünyada küresel ekonomilerde de sorunlar giderek büyümektedir. 2022 ikinci yarısı ve 2023 çok zorlu dönemler olacaktır. Daha sonraki yıllar için de belirsizlikler bulunmaktadır. Ülkeler buna yönelik ekonomi biliminin kurallarına uygun temel defansif önlemler almaktadır. Biz ise ekonomi biliminden giderek uzaklaşarak, aslında başarısızlığı çoktan ortaya çıkmış kendi ekonomik fikirlerimizi denemeye ısrarla devam etmekteyiz. Bunun sonucunda geleceğe bakarak galiba en iyi günümüz bugündür diyebiliriz.