Onur Alp Yılmaz Geçen yıl yapılan CHP Kurultayı’nın ardından Daktilo1984’te yazdığım yazıda CHP’ye alternatif bir hegemonya projesi önermiştim. Bu projede partinin merkezi örgütlenmesinde ve parlamenter temsilde yerel aktörlerin etken hâle getirilmesinin hem partinin kurumsal yapısı hem de ülke siyaseti açısından olumlu yönlerine değinmiştim. Bu yazımdaysa bu planın, Prof. Dr. Tanju Tosun’un a la turca olarak ifade ettiği, benimse dünya örneklerine bakarken denge ve denetleme mekanizmalarıyla ilgili bölümleri görmeden, tek kişiyi güçlü kılmak için yalnızca başkanın yetkilerini arttıran kısımlarına odaklanıp, dünya örneklerindeki bu kısımlardan bir karışım yapılmasının sonucunda ortaya çıkmasından kaynaklı olarak a la carte olarak isimlendirdiğim Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden çıkış sürecinde tüm bir ülkenin kurumsal altyapısına uygulanabilirliğini tartışacağım. Türkiye’de günümüze değin siyaset, yerelden gelen politikleşme, politikanın öznesi olma taleplerine her zaman ya ceberut yönüyle karşılık verdi ya da yereldeki iktidar yanlısı grubun iktisadi olarak kayrılması yoluyla onları siyasetin dışında tutmayı başardı. Ancak yeni dönemde bu geleneğin de tersine çevrilmesi gerekliliği tartışılmalıdır. Dolayısıyla bu konuda bir tartışma başlatmak iddiasındaki bu yazının esas aldığı modelde, TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin yereldeki meslek odaları yönetiminde, cinsiyetler arası eşit temsili de gözeterek, temsilci bulundurdukları bir tasavvurdan bahsedilmektedir. Böylesi bir model, bir yandan rekabeti yerele ve hatta yerelin de mikro düzeydeki kurumlarına taşırken, diğer yandan da toplumsal diyalog kanallarını genişleterek kültür kampları üzerinden yaşanan kutuplaşmanın törpülenmesine yardımcı olabilir. Bu modelde bir önceki seçim sonuçlarına göre Meclis’te grubu bulunan partilere, parti yönetim organlarında ve Türkiye ölçeğinde milletvekili aday listelerinde her meslek odası ve yedi bölgenin her birinden, cinsiyetler arası eşit temsil esasını zorunlu olarak gözeterek, en az birer temsilci bulundurma şartı getirilerek yerel ölçekteki politizasyon süreci teşvik edilmelidir. Partilerin meslek odalarından alacakları toplam katkının tek sayılı olması dolayısıyla cinsiyetler arası eşit temsille ilgili ortaya çıkabilecek olan sorun da parti yönetiminde tek sayıya tekabül eden kota kadınlar lehine kullanıldıysa milletvekili listesinde erkekler lehine kullanılarak (ya da bu senaryonun tam tersi) aşılabilir. Bu modeldeki cinsiyetler arası eşit temsil iddiası, partileri listelerinde kadın ve erkeklere yarı yarıya yer vermeye zorlayan bir kurumsal altyapının oluştuğu durumda anlamlı olacaktır. BU MODEL NE VADEDİYOR? Burada ABD’de karar alma süreçlerine katkı sunan üç farklı toplantı modeline odaklanmak gerekmektedir: Dinleme toplantıları (hearings), çalışma toplantıları (business meetings) ve doğrudan sahada, ilgili bölgede yapılan toplantılar (field meetings). Bu toplantılar, herhangi bir komisyonun yasama siyasaları ve sınırlarını belirlemek, ilgili konuda enformasyon ve dezenformasyon ayrımını yapmak ve bu amaçla alanında uzman kişileri dinlemek hedefindedir. Bu sofistikasyon sürecinin ardından toplanan bilgilere uygun olarak, yasama, gözetim ve soruşturma faaliyetleri yürütmek ile Başkanın atamalarını onaylayıp onaylamamaya karar vermek amacıyla yapılır. Türkiye’de de meslek odalarının her birine siyasi partilerden birer temsilci görevlendirilmesi durumunda, odanın bulunduğu bölgeyi ilgilendiren bir karar alınması gündeme geldiğinde field hearings yöntemi öncelikli olmak üzere bu yöntemlerden biri uygulanabilir olacaktır. Bu, bir yandan odalardaki siyasi parti temsilcileri arasında bölgelerinin-şehirlerinin çıkarlarında ortaklaşarak bir uzlaşma ve diyalog sürecini zorunlu hâle getirirken, öbür yandan bunun olmaması durumundaysa bölge ve şehirlerin aleyhine karar alınmasına sebep olan parti ve parti temsilcisinin doğrudan bölge-şehir halkı tarafından hesap sorulabileceği bir yerel hesap verilebilirlik ağı kuracaktır. Ayrıca bu model, bir bölge-şehirle alakalı kararların merkezden ve dayatmacı bir şekilde değil, konunun uzmanları olan bölgesel aktörlerin katılımıyla ve yerelde alınmasını sağlayacaktır. Bu toplantıların ardından alınan kararlar, meslek odalarında siyasi partileri temsil eden kişiler tarafından önce bağlı bulundukları odalara anlatılıp ilgili karar çıkartılmaya çalışılacak ve kararın çıkması durumundaysa meslek odalarındaki siyasi partileri temsil eden kişiler tarafından halkla yapılacak olan bilgilendirme toplantısında halka anlatılacaktır. Farklı günlerde en az üç oturum hâlinde ve halktan farkı katılımcılarla yapılacak olan bu toplantılardan asgari ikisinden oy çokluğuyla onay çıkması hâlinde ilgili karar kabul edilmiş sayılarak TBMM’yi ilgilendiriyorsa TBMM’nin, yerel yönetimi ilgilendiriyorsa yerel yönetimin gündemine alınacaktır. Dolayısıyla bu model, katılımcılığı siyasi partilerden meslek odalarına ve meslek odalarından da halka yayan bir model olma iddiası taşımaktadır. PEKİ BU MODELDE DİĞER PARTİLERİN ROLÜ NE OLACAK? Bu modelde oy potansiyeli henüz gelişmemiş ve bunu geliştirme çabası içinde olan partilerin de rekabet edebilecekleri bir şablon ortaya koyulmalıdır. Buna, Almanya’da uygulanan %5’lik seçim barajının üç milletvekili çıkarabilecek durumda olan partilere uygulanmadığı bir seçim sisteminin derman olabileceği düşünülebilir. Dolayısıyla 600 milletvekilinin olduğu bir düzende altı milletvekili (600’ün %1’i) alabilecek durumdaki partilere baraj uygulanmadığı bir model, hem partiler arası seçim işbirliği-ittifak stratejilerini güçlendirirken hem de istikrarsız bir yönetim ortaya çıkmasının önüne geçecektir. Bu bağlamda, oy potansiyeli az olan partilerin nüfusu görece az illerde toplumsal diyalog kanallarını genişleterek seçim çevresi olarak buralara odaklanmaları da Türkiye siyasetinin büyükşehirler odaklı rekabetçiliğini çevreye yayacaktır. Ayrıca böyle bir model, temsil olanağı bulamayan partilerin seçmen gözündeki psikolojik ve kurumsal kısıtlarını da ortadan kaldıracaktır. Sözün özü, parlamenter sisteme dönüşün tartışıldığı son dönemde, yapılan bütün tartışmaları kıymetli bulmakla beraber yine bu tartışmaların yalnızca merkezi yönetim odaklı olarak yapıldığını gözlemliyorum. Şüphesiz merkezde oluşacak sistem, anayasa, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve kurumsal altyapı önemli olmakla beraber; yozlaşmanın da kayrılmanın da yerelde ve özellikle kayrılmaya dünden hazır bazı meslek odaları ile bu odaların genelde yerel bir siyasi özne de olan kayrılmış-varlıklı başkanlarında başladığını unutmadan bu alanı da tartışmaların içine katmamız gerektiğini düşünüyorum.

Onur Alp Yılmaz, Ankara Üniversitesi’nde “Türkiye’de Sosyal Demokrat Düşüncede İdeolojik Dönüşüm: Demokratik Sol Parti” başlıklı teziyle doktorasına devam etmektedir. Aynı zamanda, FMV Işık Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Yılmaz’ın akademik çalışmalarının haricinde, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış çeviri ve makaleleri de bulunmaktadır. Yılmaz’ın akademik ilgi alanları, siyasi partiler, çağdaş siyasal ideolojiler, Türkiye siyaseti, Türkiye siyasi tarihi, siyaset felsefesi, Kürt sorunu, Türkiye dış politikası ve Osmanlı modernleşmesidir.