Bir tarafta İstanbul’u 20 yıldan fazladır kültürsüzleştiren, niteliksizleştiren ve adeta betondan bir tabuta dönüştüren bir yönetim vardı şimdi ise İstanbul’u fabrika ayarlarına geri getirmeye çalışan, kültürün, sanatın ve medeniyetin başkenti yapmaya çalışan bir yönetim var.

Yerel seçim çalışmalarının şimdiden başladığı şu günlerde gözler İstanbul’a çevrildi yine. İstanbul demek Türkiye demek çünkü. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, daha aday olmadan uzunca bir zaman önce İstanbul’u alan Türkiye’yi alır şeklinde bir açıklama yapmıştı. İstanbul, gerçekten de çok önemli bir büyükşehir. Hem ekonomik kaynakları hem tarihi hem demografik yapısı gereği siyasetçilerin gözbebeği bir yer.

İstanbul’da tüm Türkiye’ye yetecek kadar maddi ve manevi kaynak var. Bu kaynakların doğru, adil ve eşit biçimde dağıtılması gerek İstanbul gerekse ülkemiz için hayati derecede önemli. Bu hayatilik meselesinin, 2019 yılında 2 defa tekrar ettirilen seçimlerde gördük. Bir tarafta İstanbul’u 20 yıldan fazladır kültürsüzleştiren, niteliksizleştiren ve adeta betondan bir tabuta dönüştüren bir yönetim vardı şimdi ise İstanbul’u fabrika ayarlarına geri getirmeye çalışan, kültürün, sanatın ve medeniyetin başkenti yapmaya çalışan bir yönetim var.

Ancak toplum olarak hep en kötüsüne ve en çirkinine alıştırıldığımızdan dolayı yapılan iyi işleri görmekte zorlanıyoruz, benimseyemiyoruz, “acaba gerçekten bu iyi şey devam eder mi?” diye bir umutsuzluğa kapılarak eski alışkanlıklarımıza dönmeye çalışıyoruz.

İBB tarihinde İstanbul’un kültür ve sanat anlamında ilerlediği bir başka dönem hatırlamıyorum. Kültürel mirasımıza sahip çıkılan başka bir dönem bilmiyorum. AKP yönetimindeki İBB’nin kültürel mirasımızı yok ettiğine çok defa şahit olduk, restorasyon çalışmaları adı altında yapılan trajikomik faaliyetleri hep beraber gördük. Bütün bir şehir betona gömüldü ve tek bir yeşil alan bırakılmadı.

Yarın büyük bir deprem olsa İstanbul tamamen yalnızlığı ve çaresizliği ile baş başa kalacak duruma getirildi. İstanbul bu beceriksiz yönetim ile beraber adeta bir suç makinesine dönüştürüldü. İstanbul’un en güzel yerleri varoşlaştı, yeşil alanları betonlaştı, kültür ve sanat şehrin dışına itildi.

Ekrem İmamoğlu yönetimindeki İBB, bu kötü gidişata dur dedi bir anlamda ve kısa zamanda çok önemli işler yaptı, yapmaya devam ediyor. Ancak yeterli mi, asla değil. Çünkü yaratılan bu enkazın kaldırılması için daha çok zaman ve çalışmak gerekli.

Yaklaşan yerel seçimlerde Ekrem İmamoğlu’nun işi bir hayli zor görünüyor. Zira hem devasa İstanbul’un sorunları ile uğraşırken hem de kendisine yönelik yapılan itibarsızlaştırma ve engellemelerle mücadele ediyor. En zoru da kendisi ile ilgili olan algılarla mücadele etmesi sanırım.

Ekrem İmamoğlu, zaman zaman medyaya verdiği demeçlerde artık yeniden İBB adaylığına ağırlık vereceğini, değişim çağrısı kapsamında üzerine düşeni yaptığını açıkladı. Bu aslında önemli bir adımdı, çünkü artık hayati öneme sahip İstanbul’a odaklanmanın ve yapılan hizmetlerin anlatılma zamanı.

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Geçtiğimiz 2019 yılı yerel seçimlerinde kimseyle kavga etmeyen, kimseyle atışmayan ve sadece yapacakları projeleri tatlı bir dille vatandaşa anlatmaya çalışan bir ekibin yapması gereken yine budur.

Geç bile kalındı, çünkü Ekrem İmamoğlu sadece karşısındaki rakiple mücadele etmeyecek. Bürokrasi, hukuki davalar, devletin tüm aygıtları, diğer siyasi partiler, kendi partisi içerisindeki algılar, bakanlar, vekiller, valiler, kaymakamlar ve daha niceleri ile mücadele edecek. Siyasi tarihimizde böylesine engebeli, böylesine zor, böylesine “o kadar da olmaz” dedirtecek olayların yaşandığı başka bir seçim görmedim, duymadım, okumadım, bilmiyorum.

İmamoğlu’nun yaptığı çok önemli çalışmalar henüz vatandaşın hissettiği düzeyde değil. Zira kültür ve sanat faaliyetleri açlıkla cebelleşen İstanbul halkı için ilk sırada yer almıyor. Ya da tarihi eserlerin restorasyonu çalışmaları yoksulluk içerisindeki İstanbullu için bir gereklilik olarak görülmüyor. İstanbul’a getirtilen Fatih’in tablosu veya yapılan bir konser İstanbullu için neredeyse yok hükmünde. Bu yapınalar elbette olmalı ve devam etmeli. Ancak yerel seçimlerde yeniden bir başarı hedefleniyorsa İstanbul’un kangren olmuş önemli konularına çözüm bulmak şart.

Ekonomik krizin insanları yoksullaştırdığı, niteliksiz mültecilerin hayatımızı mahvettiği, her dakika zam yapılan benzin ve gıdaların olduğu, iktidar tarafınca herkese yapılan baskı ve ötekileştirmenin yaşandığı, özgürlüklerin sıfırlandığı, insanların akın akın yurtdışına çıkmaya çalıştığı böylesi bir ortam aslında işleri kolaylaştırıyor. Ancak iletişim ekiplerinin bunu çok iyi kullanması ve hata yapmaması gerekli.

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Geçtiğimiz 2019 yılı yerel seçimlerinde kimseyle kavga etmeyen, kimseyle atışmayan ve sadece yapacakları projeleri tatlı bir dille vatandaşa anlatmaya çalışan bir ekibin yapması gereken yine budur. Bu süreçte Ekrem İmamoğlu’nu ve ekibini başka mecralara çekmeye çalışacaklardır. Önemli olan hizmet yolunda kalmak ve İstanbullu ile doğru bir iletişim kurmaya devam etmektir. Kısır siyasi tartışmalara verilen cevapların seçmen gözünde değeri ve anlamı yok.

İstanbul seçimleri siyasiler için artık bir ölüm kalım meselesidir. İstanbul seçimleri bir var oluş seçimleridir. İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanacak kaybeden ise siyasete veda edecektir.