Cumhuriyetimizin ilk yüzyılını geride bıraktık. İlk yüzyılda Cumhuriyet, onun öncesinde imparatorluğu kurtarma çabası ve sonrasında Ulusal Kurtuluş Mücadelesi ve nihayetinde Devrim; mevcut düşünsel, askeri, idari, tarihsel, ekonomik ve toplumsal düzeyde bir kopuştur. Bu kopuş kurumsal ve bireysel düzlemde Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı sayılabilecek kimi içerimleri olsa da devrimin lideri, düşünsel ve eylem biçimi açısından yeni bir topoğrafik düzleme geçişi sağlamıştır. Müstesna bir örnek olarak oluşturulmuş, tasarımlanmış olan bu büyük devrim insanlığın mirasından geniş ölçüde yararlansa da kendi özgün ve ulusal bileşimi gerçekleştirmiştir. Özellikle de fikir düzleminde yepyeni bir imkanı topluma sunmuştur.
Üç tarzı siyaseti (Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük) aşan Cumhuriyet fikri, Atatürk’ün zihninde yeni bir insanın, yeni bir sosyetenin (toplumun) oluşması için yeni bir fikir akımının oluşturulması gerektiriyordu. Bu fikir elbette ki kişiden başlayarak ulusal düzlemde özgürleşme gerekliliğiydi. Çürümüş bir düzene ve onun bütün yapılarına karşı yeni ve özgür bir fikir atmosferinin yaratılması çabasıydı. Bu aynı zamanda yeni bir insandı. Bunun da karşılığı yeni bir kimlikti ve bu da yurttaşlıktı. Egemenliğin dinsel ve toplumsal katmanlardan alınıp bireye verilmesi için bireylerin yurttaşlık aşamasına geçişi gerekliydi ve bu devrim gerçekleştirildi.
Yurttaşlık devrimi; kimliksel, inançsal, mekansal, sınıfsal olarak paramparça olmuş her biri kendi yaşam alanına hapsolmuş geniş kesimleri eşitlik temelinde ortaklaştırma girişimidir. Elbette bunun bütünüyle gerçekleştirildiğini ya da istenilen düzeyde sonuçlar ürettiğini iddia edemeyiz. Devrim kadrolarının yetersizliği, dünyadaki büyük alt-üst oluşlar bu süreci sekteye uğratsa da çok önemli bir aşama kaydedildiğini de unutmamak gerekir.
Atatürk için Cumhuriyet Devrimi, Anadolu topraklarında yeniden insanlığa yön verecek büyük bir medeniyeti yeniden kurma çabasıdır. Her alanda yapılan atılımlar bunun en önemli göstergesidir. Hiçbir alan ihmal edilmemiş her alanda devrimci bir politika oluşturulmuştur. Ekonomide, eğitimde, sanayide, kültür ve sanatta, sporda, tarımda büyük ilklere imza atılmış ve bunlar yurt sathına dağıtılmıştır.
Cumhuriyetimizin 100 yıllık birikimi eşsizdir. Bütün toplumsal ve siyasal çalkantılara, acılara, baskılara karşın Cumhuriyet bir devrimci ideal olarak her zaman başka bir yere konulmuştur. Cumhuriyeti bürokratik devlet aygıtına indirgeme ve onu resmi ideoloji kategorisine sokma girişimi aslında devrimci nosyonundan arındırma çabasıydı. Bu nedenle halkın cumhuriyeti ile devletin cumhuriyeti açısından her zaman ciddi bir fark vardır. Halk hala büyük devrimci Atatürk’e ve onun düşüncesine samimiyetle bağlıdır. Ancak devlet kendi kurduğu ve konjonktürel olarak tanımladığı cumhuriyete karşı mesafelidir. Dolasıyla Cumhuriyeti yeniden halk düzleminde ele alacak bir siyasete ihtiyaç bulunmaktadır.
İkinci olarak Cumhuriyet sadece Anadolu coğrafyasında kalacak bir düşünce ve devrim olmamalıdır. Atatürk’ün hiçbir zaman devrim ihracı gibi bir düşüncesi olmamıştır. Bölge halklarının devrimden etkilenmesini, bağımsızlıkçı bir mücadele içinde olmasını istemiştir. Atatürk halkların ve ulusların kendi kaderi için mücadele etmesi gerektiğine inanmış, vurgulamış, öneriler sunmuştur. Ancak bugün içinde bulunduğumuz düzlemde Cumhuriyetçi atılım bölgeselleştirilmelidir. Önce ülkemizde yeniden güçlü bir biçimde siyasallaştırılmalı, toplumsallaştırılmalı ve kurumsallaştırılmalıdır. İkinci olarak belki de Atatürk ve devrim kadrolarının yapmadığını yapmak ve devrimi bölge halklarıyla buluşturmak gerekmektedir. 21. Yüzyılda bir devrim ihracından söz etmiyorum. Ancak ilk yüzyılda bölge halkları, ulusları ve devletleriyle buluşturulmayan bu fikir yeniden güçlü bir biçimde anlatılmalıdır. Orta Doğu başta olmak üzere çevremizdeki baskı rejimlerine örnek oluşturacak bu devrimci düşünce kurulduğu anda zaten bölge halklarını etkilemiş ancak bunun önünü kesmek için emperyal odaklar çok ciddi müdahalede bulunmuştur. Bugün yeniden Cumhuriyetçi bir fikir, siyasa ve yaklaşımla bölge haklarıyla güçlü bir dayanışma örgüsü oluşturulmalı ve içinde yer aldıkları emperyal destekli despotik rejimlere karşı bir çözüm örneği sunulmalıdır.
Bugün geldiğimiz noktada Cumhuriyetin sol bir çerçevede yeniden ele alınması, güncelleştirilmesi gerekmektedir. Büyük bir devrimci atılım olan Cumhuriyet genel karakteri itibariyle elbette soldadır, solcudur. Bu yönü ihmal edilmiştir. Solun cumhuriyeti yeniden ele alması onun sol yönünü derinleştirmesi, devrimci nosyonunu genişletmesi ve 21. Yüzyılın özelliklerine göre çerçevelendirmesi gerekmektedir. Sol ve cumhuriyet arasına konulan mesafe üretilmiş bir mesafedir ve halk katında bir karşılığı bulunmamaktadır. O nedenle yeni bir entelektüel atılım, siyasal bir örgütlülük ve toplumsal bir sahiplenmeyle Cumhuriyet devrimci içeriğine kavuşturulmalıdır. Eğer cumhuriyet bu topraklarda ortadan kalkarsa üzerinde siyaset yapılacak bütün zemin yok edilmiş olacaktır. Bu bilinçle hiçbir koşulda cumhuriyetten ve onun değerlerinden vazgeçilmemelidir.
Son olarak; cumhuriyet nostaljisi yapılacak bir bayram değildir, geleceğe tanışacak bir devrimdir. Bugün hakim kılınmak istenen ruh haline karşı çıkmak, onu belli seremoniler ve törenlerle rutin bir alışkanlık içinde halktan soyutlayıp, bürokratik bir alışkanlığa hapsetmek kabul edilemez. Bu elbette yıllardır bilinçli olarak yapılmaktadır. Halk için yapılmış, zaman içinde halkçılaşmış, kitlesel ve siyasal boyutu derinleşmiş ve büyümüş bir devrimi bir kaç törene indirgemek aslında devrim ruhunu yok etmektir. Bu sebeple ihtiyacımız olan bir bayram kutlaması. Değil, bir devrim coşkusudur…
ü