Pazar Politik

(Yeni) seküler milliyetçiliğin doğum sancıları

Abone Ol
AKP iktidarının siyasal İslamcı vurgusuna karşı giderek yükselen seküler milliyetçilik, sadece siyasi bir karakter taşımıyor, aynı zamanda bir kimlik olarak da beliriyor. Siyaset bilimci Mehmet Yaşar Altundağ kaleme aldı.

Loading...

Birikim dergisinin benim de “Seküler Milliyetçiliğin Doğuşu ve Yükselişi” adlı yazımla katkı verdiğim “Yeni ve Hep: Milliyetçilik” isimli son sayısı, beraberinde birçok tartışmayı doğurdu. Genç ve muhalif Türk milliyetçileri bir dönüşüm yaşıyor. Giderek güçlenen İYİ Parti fenomeni, sığınmacı gündemiyle etki gücünü gün geçtikçe arttıran Zafer Partisi, Atatürkçülüğün geri dönüşü gibi aynı anda yaşanan farklı gelişmeler, yükselen yeni tarz Türk milliyetçiliğin alametifarikaları olmuş durumda. Türkiye’de milliyetçiliğin mevcut durumunu ve nereye evrildiğini tespit edebilmeyi, yakın gelecekte Türk siyasetinde oluşabilecek yeni fay hatlarını anlamlandırmada oldukça önemli görüyorum. Bu yazıda, seküler milliyetçiliğin imkanlarını ve sınırlarını tartışacağım. SEKÜLER MİLLİYETÇİLİĞİN İMKÂNLARI KONDA’nın geçtiğimiz ay basına sızan anketi İYİP’nin oy oranının %21 civarında olduğunu gösteriyordu. İYİP yükselişini sürdürürken seküler Türk milliyetçiliğinin politik imkanlarını genişletme ihtimali olan birkaç faktör var. Türkiye’nin içinden geçtiği krizlerin halihazırda devam ediyor oluşu; genç kuşakta seküler milliyetçiliğinin tabanını genişletmekle kalmıyor, ayrıca bu krizlerin nasıl çerçevelendirildiği de seküler milliyetçiliğe ahlaki bir üstünlük veriyor. Halihazırda Türkiye’nin en temel sorunları politik, ekonomik ve sığınmacı krizi olarak değerlendiriliyor. Fakat Türkiye’nin bütün önemli krizlerinin ilk ve nihai sebebi yaşadığı politik kriz olarak çerçevelendiriliyor. Bu çerçevelendirmenin mantıksal zinciri şu şekilde devam ediyor. Hukukun üstünlüğünü ve güçler ayrılığını rafa kaldıran başkanlık sistemi politik krizin temelini oluşturuyor. Bütün denge-fren mekanizmalarının altını boşaltmış iktidar, kendi rejiminin siyasi çıkarları uğruna -ve/veya doğru politikaların bu olduğuna inandıklarından dolayı- Merkez Bankası atamaları ya da faiz kararı gibi konularda toplumun refah düzeyini sarsıcı hamleler alabilecek güce sahip oluyor. Bu manada güçler ayrılığının bitirilmesi ve kurumların etki güçlerinin lağvedilmesi son dönemdeki ekonomik krizin de ilk nedeni oluyor. Ayrıca rejim de-facto bir açık kapı politikası uygulayarak da ucuz iş gücü ve demografik değişime göz yumuyor. Tüm kurumları ele geçirmiş iktidar, bir yandan muhalefeti baskılarken bir yandan İslami değerler üzerinden toplumu dönüştürüyor. Bu ortamda İYİ Parti’nin temelde güçler ayrılığını tekrar tahsis edecek, hukukun üstünlüğüne bağlı, seküler ve Türkçü bir gündeme sahip olması aslında içinde bulunduğumuz krizlerin nasıl tanımlandığı ve nasıl çözülmesi gerektiği hikayesiyle de birebir örtüşüyor. Seküler Türk milliyetçiliğinin ahlaki ve politik gücü de aslında buradan geliyor. “Madem tek adam rejimi hukuksuzluk getiriyor. Madem güçler ayrılığın rafa kaldırılması ve liyakatin bitirilmesi ekonomik krizi doğuruyor, madem iktidar laikliği sarsarak İslamcı bir baskı kuruyor, madem iktidar mülteciler ve PKK üzerinden güvenliğimizi tehdit edici politikalar üretiyor; o zaman çözüm de kurumsal işleyişi tekrar tesis ederek politik krizi ve dolayısıyla ekonomik ve sığınmacı krizini çözecek seküler, milliyetçi ajandaya sahip olan İYİ Parti’dir.” SEKÜLER MİLLİYETÇİLİĞİN AÇMAZLARI VE FARKLILIKLARI Seküler milliyetçiliğin önünde önemli açmazlar ve sınırlamalar var. Bu açmazların ilki seküler milliyetçiliğin iki önemli kırmızı çizgisinden kaynaklanıyor: (1) Seküler milliyetçiliğin Kürt siyasetiyle kurduğu ilişki ve (2) göçmen sorununa yönelik yaklaşımı. Seküler milliyetçilerin Türkiye’nin uzun yıllardır yaşadığı Kürt sorununa ve artık Türkiye’nin önemli meselelerinden birine dönüşmüş göçmen siyasetine yönelik tavırları, seküler milliyetçilerin sorun çözme kapasitelerine dair soru işaretleri uyandırıyor. Yeni jenerasyonda oluşan seküler milliyetçiliğin Kürt siyasetine yönelik ortak motiflerinden biri HDP’yi dışlayan ve onu ana akım siyasetine dışına iten bir anlayışı benimsemek olarak gözüküyor. HDP’ye yönelik mesafenin temel sebebi, HDP’nin Türkiye siyasetine angaje olmak için yeterince çabalamadığı ve terörle arasına yeterince mesafe koymadığı düşüncesi.
Yeni jenerasyondaki seküler milliyetçilerin Kürt sorununun en önemli temsilcisi olan partiyi masanın dışına atarak bu sorunu nasıl çözebileceğine dair cevapları üretmesi gerekiyor.
Öte yandan HDP’nin AKP-MHP iktidarı tarafından tamamen kriminalize edildiği ve kurumsal siyaset mekanizmasının dışına atıldığı göz ardı ediliyor gibi gözüküyor. 2018’deki seçimlerde 5 milyon seçmenin oyunu almış bir partiyi tamamen terörist ilan etmenin toplumsal barış ve siyaset mantığı anlamındaki tutarlılığı ve faydası bir soru işareti olarak duruyor. Yeni jenerasyondaki seküler milliyetçilerin Kürt sorununun en önemli temsilcisi olan partiyi masanın dışına atarak bu sorunu nasıl çözebileceğine dair cevapları üretmesi gerekiyor. Bununla beraber seküler milliyetçiliğin içinde daha korumacı bir yaklaşım, Kürt sorunu diye bir şeyin var olmadığını savunuyor. Nitekim medyascope’a kendini “Öfkeli Genç Türk” olarak tanımlayan insanlarla konuşup hazırladığım haberde de bu konuya parmak basan bir nokta var. Şevval, Mehmet ve Ebrar’ın HDP ve Kürt sorununa yönelik yaklaşımlarıysa birbirine oldukça benziyor. Dördü de bir Kürt sorunu olduğunu düşünmediğini söylüyor ve HDP’nin terör örgütünün bir uzantısı olduğunu söyleyerek kategorik olarak muhalefet blokunun içerisinde yer almaması gerektiğini savunuyor. Şevval, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan yola çıkarak Türkiye’de yaşayan herkesin Türk olduğunu kabul ettiğini söylüyor ve dolayısıyla bu sorunu terör sorunu olarak adlandırmayı tercih ettiğini söylüyor. Ebrar da bir Kürt sorunu olduğunu düşünmediğini belirtiyor. HDP’nin muhalefet ittifakına şantaj yaparak zarar verdiğini söyleyen Ebrar, HDP’nin Türkiye’nin üniter yapısına aykırı hareket ettiğini ve Kürtlerin duygularını istismar ettiğini savunuyor. Başarısızlığa uğramış bir Çözüm Süreci’nin ardından toplumsal ve muhalefet aktörlerinin sorunun çözülebileceğine inancının azalmasının ardından seküler milliyetçilikteki korumacı yaklaşım, post-Erdoğan döneminde de başarısızlığa uğramış benzer güvenlikçi politikaların tekrarlanabileceğini gösteriyor. Ayrıca aşağıda daha detaylı şekilde anlatacağım seküler milliyetçiliğin içinde yaşanan özgürlük-güvenlik, reaksiyonerlik-kurumsal siyaset taraftarlığı gibi ayrışmalar da seküler milliyetçiliğin yanıt vermesi gereken diğer noktalar. Seküler milliyetçiliği homojen ve statik bir yapı olarak düşünmek doğru değil. Yeni kuşaktaki seküler milliyetçiliğin yaşadığı en önemli ayrışmalardan biri, dış politikada Türkiye’nin hangi yörüngeyi tercih etmesi gerektiğine dair görüş farklılıkları. Bilhassa YATA gibi oluşumlardan çıkmış milliyetçiler daha Batıcı ve NATO’cu pozisyon takınırken, ABD’nin Suriye İç Savaşı’nda YPG’ye verdiği destek, S-400 ve F-35 krizlerinin ardından güçlenen Anti-Amerikancılık sayesinde Avrasyacılık hala güçlü bir diğer kol. Zaman zaman Twitter üzerinden birbirini de linç eden bu iki grup, bu ayrımın özellikle yeni kuşak milliyetçilikte ne kadar sert ve önemli olduğunu ortaya koyuyor.
Gençleri heyecanlandıran temel figürler siyasetçilerden ziyade “siyasetin kirli oyununa bulaşmamış abileri” oluyor. Erlik, Jahrein, Efe Aydal gibi figürler bu gençler için ilham kaynağı haline gelmiş durumda.
Bu seküler trendin ayrıştığı yerler dış politikayla sınırlı değil. Reaksiyonerlik, sertlik ya da kurumsal siyasetin içerisinde, temsil kaygısı gütme gibi endişeler, diğer önemli ayrışmalar olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin Twitter'da anonim hesap kullanıcısı seküler gençle bir parti teşkilatının içerisinde yer alarak siyasete dahil olan genç, benzeştikleri kadar farklılaşıyor da. Parti teşkilatının içerisinde yer alan bir genç, kendi kimliğiyle görünür olduğu için sosyal ve ahlaki normlara daha fazla dikkat etmek zorunda kalıyor. Aynı zamanda parti içerisinde yer almak belli kariyer hedeflerini içermek demek. Bu genç, partisinin politikalarını tamamını kabul ediyor -etmese de ediyor gibi gözüküyor- ve parti çizgisini kendi sosyal medyasında ya da özel hayatında da devam ettiriyor. Anonim gencin siyasete kendi kimliğiyle dahil olmaması, sosyal ve ahlaki normlara daha az uyması anlamına gelebiliyor. İnternet kültürüyle de haşır neşir olan bu jenerasyon; mimler, karikatürler ve gerçek olmayan sosyal medya hesaplarıyla siyaseti küfür, hakaret hatta linç üzerinden devam ettirebiliyor. Anonim olmasa bile kurumsal siyasetin içerisinde olmayan seküler milliyetçi bir gencin siyasete yaklaşımı, prensipler üzerinden şekilleniyor. Müzakere gibi kavramlar ya da diğer partilerle yapılan ittifaklar sonucunda verilen tavizler onu oldukça sinirlendirebiliyor. Bu noktada gençleri heyecanlandıran temel figürler siyasetçilerden ziyade “siyasetin kirli oyununa bulaşmamış abileri” oluyor. Erlik, Jahrein, Efe Aydal gibi figürler bu gençler için ilham kaynağı haline gelmiş durumda. Öte yandan parti üyesi bir genç için de siyaset bu gibi içerik üreticilerinden öğrenilecek bir şey değil. Siyaset bazen “köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme” oyunu, bazen de hazzedilmeyenlerle aynı masaya oturabilme feraseti oluyor. Bu farklılık İYİ Parti üyesi genç ve Zafer Partisi destekçisi anonim genç olarak karikatürize edilebilir. Dolayısıyla İYİ Parti üyesi genç, sekülerlik ya da Kürt siyaseti gibi konularda Zafer Partisi destekçisi gençle anlaşsa bile, siyaset oyununa daha pratik ve fayda/zarar açısından bakıyor olabilir. Dış politikada hangi yörüngenin tercih edileceği güvenlik ve uluslararası prestij konularını içerdiği için genç seküler muhalif milliyetçiler için başlı başına önemli bir konu. Öte yandan NATO-Avrasya ve reaksiyonerlik-kurumsallık ayrımlaşmaları yer yer özgürlük-otoriterlik değerleriyle de paralellik gösteriyor olabilir. Yani Jahrein ve Erlik izleyen seküler bir milliyetçi, İYİ Parti Teşkilatı içerisinde olan yaşıtından daha fazla mı otoriter eğilimler taşıyor? Bu soru yanıtlanması gereken önemli bir soru. Bu açıdan seküler milliyetçilik de kendi yolunu tayin etmeye çalışıyor. Dolayısıyla seküler milliyetçiliği, dört başı mamur bir ideoloji değil de halen yoğrulan bir ideoloji olarak değerlendirmek daha doğru olur. Otoriterlik-özgürlük fay hattında ibre nereye doğru kayacak, Batı-Avrasya tartışmaları nereye gidecek, kurumsal siyasete angaje mi olacaklar yoksa anti-siyaset temayülü baskın mı kalacak mı gibi sorular onlar için yanıtlanmayı bekliyor. Bahadırhan Dinçaslan’ın geçtiğimiz günlerde TamgaTürk’ten seküler milliyetçiliğin geleceğine dair bir tartışma başlatması da bu minvalde okunabilir.  --- Kaynakça: