MEHMET BARAN KILIÇ
Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisi'ne (VÜDAM) göre akademisyenleri toplu işten çıkaran vakıf üniversiteleri,
'bilimsel ihtiyaçlardan ziyade kar-zarar mantığına göre' hareket ediyor.
Geçtiğimiz günlerde vakıf üniversiteleri
Fenerbahçe Üniversitesi ve
Kadir Has Üniversitesi onlarca akademisyeni işten çıkardı. Eğitim-Sen, Kadir Has Üniversitesi'nin yılın ilk yarısında işten çıkardığı akademisyen sayısının 30'dan fazla olduğunu
belirtti.
İşten çıkartılan bazı akademisyenler tazminat almakta bile zorlandı.
Fenerbahçe Üniversitesi'nin işten çıkardığı akademisyen Çiğdem Boz, Twitter'dan tazminatlara el konduğunu, işten çıkarmalarla ilgili herhangi bir gerekçe sunulmadığını söyledi.
https://twitter.com/cigdemboz/status/1801975348852109349
Kanunlardaki 'gri bölgeler'den faydalanıyorlar
Vakıf üniversitelerinde iş güvencesizliği ve mobbing akademisyenlerin en büyük problemlerinden ikisini oluşturuyor.
PolitikYol'un ulaştığı Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisi ve Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası'ndan Emir Aydoğan, vakıf üniversitelerindeki işten çıkarmaların, uygulanan hukuksuzların ve akademisyenlere uygulanan baskının iç yüzünü anlattı.
Aydoğan, vakıf üniversitelerin de yükseköğretim kanununa tabii olduğunu ve bu nedenle işten çıkarmaların
'hukuksuz' olduğunu belirtirken bu üniversitelerin
'kanunlardaki gri bölgelerden faydalandığını ve akademisyenlere özel sektör çalışanıymış gibi davrandığını' söyledi.
Aydoğan'a göre vakıf
üniversiteleri 'bilimsel ihtiyaçlara göre değil kar-zarar mantığına göre' hareket ediyor ve sorunların temelinde
'üniversitelerin piyasalaşması' yatıyor.
'İşten çıkarmalar en büyük güvencesizlik unsurlarından'
Aydoğan şunları söyledi:
*Toplu ve hukuksuz işten çıkarmalar vakıf üniversitelerindeki en büyük güvencesizlik unsurlarından birisi ve dönem dönem karşımıza çıkıyor. Toplu işten çıkarmalarla geçtiğimiz yıllarda Nişantaşı, Okan, Rumeli, Doğuş, Koç gibi vakıf üniversitelerinde karşılaşmıştık. Daha küçük ölçekteyse bireysel düzeyde işten çıkarmalar, iş güvencesinin hukuka aykırı, temelsiz ve keyfi gasp edilmesi sistematik hale gelmiş durumda.
*Vakıf üniversitesi akademisyenlerinin tepesinde sallanan bir kılıç haline gelen işten çıkarma olgusunu iki düzeyde ele alabiliriz. İlk olarak vurgulanması gereken vakıf üniversitelerinin kuruluşu ve işleyişini düzenleyen temel kanun ve yönetmeliklere göre işten çıkarmaların, nereden bakarsanız bakın hukuksuz olduğu ve bunun zaman içinde idari yargı tarafından verilmiş onlarca kararla da tasdik edilmiş olmasıdır. Vakıf üniversiteleri Anayasa’da ve 2547 sayılı yükseköğretim kanununda belirtildiği üzere 'kazanç amacı güdemezler' ve 'kamu tüzel kişiliğine sahiptirler.'
'İşten çıkarmalar yükseköğretim kanununa aykırı'
*Bu sebeple vakıf üniversitelerinde yapılan her türlü işlem idari işlem niteliği taşımaktadır. Vakıf üniversitesi akademisyenlerinin çalışma esasları da 2547 sayılı yükseköğretim kanununa tabidir. Aynı kanun, vakıf üniversitelerindeki “Öğretim elemanlarının nitelikleri devlet yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanlarının niteliklerinin aynıdır” demekte ve vakıf üniversitesi akademisyenlerinin mali ve özlük haklar bakımında devlet üniversitesindeki meslektaşlarıyla eşitlenmesini öngörmektedir. İşten çıkarmalar öncelikle 2547 sayılı yükseköğretim kanununun 36'ncı maddesinin “Öğretim elemanları, üniversitede devamlı statüde görev yapar” hükmüne aykırıdır.
Vakıf üniversiteleri gri alanlardan faydalanıyor
*Ancak mevzuatın çeşitli parçalarındaki belirsizliklerin ve gri alanların giderilmemesinden ötürü pratikte vakıf üniversitesi akademisyenleri, özel sektör çalışanlarını kapsayan 10 no'lu işkolunda kayıtlı olarak çalışmaktadır. Bu da çeşitli açılardan 4857 sayılı iş kanununu da bağlayıcı hale getirmektedir.
*Bazı üniversiteler, bu gri alanlardan faydalanarak, işe girerken imzalanan sözleşmelere, tamamen usulsüz bir biçimde 'belirli süreli iş sözleşmesi' muamelesi yaparak 'sözleşmeniz bitti' bahanesiyle akademisyenleri işten çıkarmaktadır. Yine ilgili mevzuatta herhangi bir temeli olmayacak şekilde performans kriteri, mesai saatleri gibi gerekçeler öne sürülerek işten çıkarılan meslektaşlarımız oldu. Bu hak gaspına karşı ne zaman bir meslektaşımız idare mahkemelerine başvursa ya yürütmeyi durdurma kararı çıkmış ya da dava süreci sonucunda işe iade hakkı kazanmıştır.
'Vakıf statüsü ve kazanç amacı gütmeme şartı paravana dönüştü'
*Bunun birlikte bu alandaki gelişmeleri de belirlediğini söyleyebileceğimiz, vakıf üniversitesi akademisyenlerinin deneyimini, yönetimlerle arasındaki güç ilişkilerini, çalışma koşullarını ve bütün bir yaşamını belirleyen şey, yükseköğretimin vakıf üniversiteleri üzerinden önemli ölçüde piyasaya açılmış ve ve belirli sermaye grupları için kâr alanına dönüştürülmüş olmasıdır. Anayasa düzleminde yer alan 'kazanç amacı gütmemek şartı' ve 'vakıf' statüsü bir paravana dönüşmüştür.
Toplu işten çıkarmaların asıl sebebi kar-zarar hesabı
*Vakıf üniversiteleri inşaat, kuyumculuk, lojistik, ithalat-ihracat gibi çeşitli sektörlerden patronların ya da bunların birçoğunu bünyesinde barındıran büyük holdinglerin bir işkolu hâline gelmiş, toplumun yükseköğretime yönelik artan talebini ve yıllar içinde eşzamanlı yükselen akademisyen arzını istismar ederek kâr elde etmeye çalıştıkları birer mekanizma hâline gelmiştir. Vakıf üniversitelerindeki bütün işleyişi belirleyen yapısal gerçeklik bu. Günlük ihtiyaçlara göre, daha çok öğrenci, yani daha çok gelir edinmek için, eğitim-öğretim ve araştırmanın ihtiyaçları dikkate alınmadan bölümlerin kapatılması, yenilerinin açılması, bir bölümün 'getirdiği para' ile akademisyen maaşlarının yani giderlerinin, arasındaki kazancın yeterli görülmemesi toplu işten çıkarmaların asıl sebepleri.
'Yöneticiler de akademisyenlerin işe iade davalarını kazanacağını biliyor'
*Bununla birlikte, vakıf üniversitelerindeki bu gidişata itiraz eden, işyerlerinde bu haksız uygulamalara karşı örgütlenen, sendikalaşan arkadaşlarımızın bir cezalandırma olarak işten çıkarıldığı örnekler de yaşadık. Sözleşmelerin bitmesinin ileri sürülmesi, geçersiz olduğu defalarca kanıtlanmasına rağmen sığındıkları birer bahane.
*Bu şekilde işten atılan akademisyenlerin işe iade davalarını kazanacaklarını bu üniversitelerin yöneticileri de biliyor. Ancak burada dahi bir kâr-zarar hesabıyla, birkaç yıl sürecek dava sonrasında ödemek zorunda kalacakları tazminatın o an itibariyle ödemeye devam etmek zorunda oldukları maaşlara kıyasla daha 'maliyetsiz' olacağını hesap ederek yine de bu yola gidiyorlar. İşten çıkaracakları meslektaşlarımıza genelde bir 'tazminat' ödemesi hesaplayarak 'anlaşmalı ayrılma' anlamına gelen ikale sözleşmesi imzalatmaya çalışıyor.
'Davayı kazananları işe başlatmamak için tüm usulsüzlükleri yapıyorlar'
*Bunu kabul etmeyip yürütmeyi durdurma ya da işe iade davası açan arkadaşlarımız bu davaları kazandıklarında işe başlatmamak için bütün usulsüzlükleri yapıyorlar alakasız birimlerde görevlendirme, ders veremeyeceği bölümlere atama, mobbing yoluyla yıldırma gibi. Ki burada da yine bir kâr-zarar hesabı devreye giriyor, ve toplu işten çıkarma yaptıklarında ikale sözleşmesini mecbur kaldıkları için kabul edecek olan akademisyenlerin sayıca daha fazla olacağını, kabul ettiklerinde de dava yoluna gidemeyeceklerini ve dolayısıyla yine bu hukuksuz yolun daha kârlı olduğunu hesap ederek Anayasa’nın ve yasaların açık hükümlerini ihlal eden ve üniversite denen kurumun bütün temellerini istismar eden ve altını oyan bu uygulamalara hiç çekinmeden başvuruyorlar.
*Bütün bu tablo vakıf üniversitesi akademisyenlerinin her an işten atılma korkusuyla, ciddi bir güvencesizlikle, bunun yanında yine 2547 sayılı kanunun açık hükmüne rağmen devlet üniversitelerindeki meslektaşlarından düşük ücretlerle ve fazla ders saati zorlamasıyla, angarya iş yüküyle, mesai baskısıyla, yetersiz koşullarda ve baskı ortamında çalıştığını gözler önüne seriyor diye düşünüyoruz.
*Bu koşullar üniversite denen kurumun asıl niteliğin ortaya çıkmasını, bilimsel faaliyetin ihtiyaç duyduğu koşulları neredeyse imkânsız hale getiriyor. Aynı zamanda bu baskı ve güvencesizlik koşullarının, şimdiye kadar vakıf üniversitesi akademisyenlerinin örgütlenme pratiğinin, bu hukuksuz uygulamalara karşı bir arada hareket etme, ses çıkarma, eyleme geçme, itiraz etme kapasitesinin cılız kalmasına sebep olduğu bir gerçek.
'Vakıf üniversitesi akademisyenleri artık yalnız değil'
*Ancak Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisi ve Özel Sektör Öğretmenleri altında bir araya gelen akademisyenler olarak bu üniversitelerde tabiri caizse kara kutu hâline gelen bu sorunlar yumağına bir cevap geliştirebilmiş olmamızın önemli olduğunu düşünüyoruz. Mevzuattaki belirsiz ve çelişkili alanlardan, denetimsizlikten, YÖK’ün içerisinde bulunduğu danışıklı dövüş hâlinden güç alan bu yöneticiler, bir süredir karşılarında örgütlü bir güç bulacağını biliyor. Bu gidişatı ne kadar geriletebileceğimiz bu örgütlülüğü ne kadar geliştirebileceğimize bağlı, zira iyi bir başlangıç yapmış olsak da gidecek yolumuz var.
*Vakıf üniversitesi akademisyenleri artık yalnız değil. Haklarımızı daha iyi biliyor, bu güvencesizlik, hukuksuzluk ve baskı ortamında nasıl bir arada hareket edebileceğimizi öğreniyoruz. Eşit ücret hakkımızı, iş güvencemizi, özlük haklarımızı savunmaktaki kararlılığımızın, ülkemizin yükseköğretim sistemini istismar ederek kamusal bir yükseköğretim ve eşitlikçi ve demokratik bir üniversite idealine ciddi ölçüde zarar veren bu gidişata karşı aynı zamanda bir özgürlük mücadelesi olduğunu düşünüyoruz.
*Fenerbahçe ve Kadir Has Üniversitelerinin yönetimlerine onların tahmin ettiğinden de güçlü bir cevap vereceğiz. Ne bu haksızlığa uğrayan meslektaşlarımız yalnız kalacaklar, ne de bundan sonra aynı hukuksuz uygulamayı aklında geçiren rektör ve mütevelli heyet başkanları bu kadar rahat hareket edebilecek.