Otokrat bir liderin başlattığı bu savaşın, demokrasiye güç kazandıracağı tespitinin, çok erken yapılmış ve bilimsel olarak ayakları yere basmayan ve hüsnü zan bir yorum olduğunu bu seçimlerle görmüş olduk.
Putin’in Ukrayna savaşı devam ederken Avrupa’da iki önemli seçim yaşandı.
Macaristan ve
Sırbistan’da seçimler yapıldı. Şimdi sırada 10 Nisan’da yapılacak
Fransa Başkanlık Seçimleri var.
Özellikle Macaristan’da yapılan seçimler dünyada ve
Türkiye’de “
yeniden demokratikleşme olasılığı” için önemsendi ve dikkatle izlendi.
Macaristan’da muhalefetin farklı partilerden oluşan bir ittifak kurması ve ortak adayla seçimlere katılması Türkiye’de benzer bir yöntemle hareket eden muhalefeti değerlendirme açısından önemli bir örnek ve kıstası olarak görüldü.
2020’den bugüne küresel ölçekte ve karşılaştırmalı ülke örnekleri içinde muhalefetin seçimleri kazanması ve seçim yoluyla demokrasiye dönüş ya da demokrasinin güçlendirilmesi süreci acaba bu ülkeleri de kapsayacak mıydı?
Macaristan, Sırbistan, Fransa seçimlerinin Ukrayna savaşı içinde yaşanması ve bu savaşın dünya siyaseti ve uluslararası ilişkiler içinde “
demokrasi-otokrasi ayrışması ve gerilim hattı” yaratması düşünüldüğünde, acaba bu seçimler demokrasi lehine mi sonuçlanacaklardı?
Sonuçlar, küresel ölçekte yaşanan demokrasinin zayıflaması ve otokrat liderler ve otoriter yönetimlerin gücünün devam ettiği yönünde oldu.
Seçimlerden önce, önem vererek takip ettiğim
V-DEM (Varieties of Democracy) kuruluşunun küresel ölçekte her yıl yaptığı “
2021 Demokrasi Performansı” raporu yayınlandı. Bu rapora göre, “
2021 yılı, bazı seçim sonuçlarının dışında,
demokrasinin 1978’den beri en kötü performans gösterdiği, buna karşın otokrat liderler ve otokrasilerin değişen şartlara göre söylem ve eylem değişikliği yaparak yeni durumlara kendilerini adapte ettikleri bir yıl” oldu.
V-DEM’in saptamasını doğrulayan nitelikte, Macaristan’da
Başbakan Victor Orban, Sırbistan’da da
Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic oylarını arttırarak seçimleri kazandılar.
Orban, hem oylarını iki puan arttırdı, hem arka arkaya dördüncü kez seçildi, hem de muhalefete yirmi puanlık bir fark attı. Dolayısıyla, seçimler
muhalefetin, ittifak siyasetinin ve ittifak liderinin büyük yenilgisiyle sonuçlanmış oldu.
Sırbistan’da Vucic’in seçilmesine kesin gözüyle bakılıyordu, o da oylarını arttırarak seçildi.
Unherd Daily (6 Nisan), “
Marine Le Pen’in Yeniden Yükselişi” manşetini atarken, Fransa Başkanlık seçimlerini
Macron’un kazanma olasılığının yüksek olduğunu, buna karşılık aşırı sağ lider
Le Pen’in oylarının bırakınız düşmeyi, aksine
yükseldiğini vurguluyordu. Temel nedeninin de Başkan Macron’un kötü liderliği ve yönetimi olduğunu söylüyordu.
Sonuçta,
yeniden demokratikleşme olasılığının güçlüklerini,
otokrasilerin kazanma ve kendilerini yenileme olasılığının yüksek ve ciddiye alınması gereken bir olgu olduğunu gördüğümüz ve Türkiye dâhil
muhalefetin önemli dersler alması gerektiği seçimleri yaşamış olduk.
Bu seçimleri dikkatle izledim, hem seçim öncesi hem sonrası çıkan yazıları okudum, yorumları dinledim, yapılan toplantılarının bazılarına katıldım.
SEÇİMLERİN MANİPÜLASYONU
Özellikle Macaristan ama Sırbistan seçimlerini değerlendirmede aşağıdaki noktalarda oydaşma oluştuğunu görüyoruz:
Birincisi, seçimler
adil ve özgür değildi. Tüm seçim dönemi Orban’ın lehine düzenlendi.
İkincisi, devlet kontrolü altındaki medya,
tek taraflı ve
Orbana’a tümüyle destek veren bir hareket tarzı içindeydi.
Daha da önemlisi, Macaristan, Sırbistan ve Türkiye’yi yöneten hükümetlerin ve liderlerin, Orban, Vucic ve Erdoğan’ın Ukrayna Savaşına yaklaşımlarının ve stratejilerinin birbirine çok benzediği, hatta aynıya yakın olduğu ortaya çıktı.
Üçüncüsü, seçim kanununda yapılan
manipulatif değişikliklerle muhalefetin kazanması neredeyse imkânsız hale getirilmişti.
Dördüncüsü, muhalefetin ortak lideri
Peter Marki-Zay’ın güçlü, inandırıcı ve etkili bir lider olmaması ve muhalefetin
doğru lideri seçmemiş olması seçmenleri Orban’a yönlendirdi.
Bu anlamda, seçimlerin manipülasyonu, medyanın kontrolü, adil olmayan seçim süreci ve muhalefetin “yanlış lider seçimi” ortak nedenler olarak ortaya çıkıyor.
SAVAŞIN ETKİSİ
Bununla birlikte, Ukrayna savaşının da bu seçimler üzerine dolaylı ama önemli kritik etkisi bu çözümlemelerde gözden kaçmış gözüküyor.
En genelinde, Putin’in başlattığı Ukrayna savaşının Macaristan, Sırbistan ve Fransa örneklerinde otokrat ve sağ liderleri
olumsuz etkilemediği ortaya çıktı.
Otokrat bir liderin başlattığı bu savaşın özellikle Batı’da otokrat liderleri ve otoriterleşmeyi zayıflatacağı ve demokrasiye güç kazandıracağı tespitinin,
çok erken yapılmış ve
bilimsel olarak ayakları yere basmayan ve hüsnü zan bir yorum olduğunu bu seçimlerle görmüş olduk.
Daha da önemlisi, Macaristan, Sırbistan ve Türkiye’yi yöneten hükümetlerin ve liderlerin,
Orban, Vucic ve Erdoğan’ın Ukrayna Savaşına yaklaşımlarının ve stratejilerinin birbirine çok benzediği, hatta aynıya yakın olduğu ortaya çıktı.
Bu temelde, seçmenin ekonomi-güvenlik eksenini daha önemli gördüğünü, istikrar ve güvenlik sağlayan güveneceği lider figürlerini tercih ettiğini, kutuplaşmanın hâlâ otokrat liderlerin yararına olduğunu bu seçimlerde görmüş olduk.
Üç lider de Ukrayna savaşına yaklaşırken:
Birincisi, söylem düzeyinde ve uluslararası platformlarda “
savaşı kınayan ve Ukrayna’nın yanında” yer alan,
İkincisi, bununla birlikte Rusya’ya uygulanan “
yaptırımların dışında kalan”, bu ülkeyle özellikle
enerji ve
ticari alandaki ilişkilerini sürdüren ve Putin’le de iyi ilişki içinde konuşan,
Üçüncüsü, kendilerini savaş ortamında ülkelerine “
güvenlik ve istikrar getiren güçlü liderler” olarak sunan,
Dördüncüsü, kutuplaşmayı körükleyen, siyaseti “
dost-düşman ayrımı” temelinde gören, böylece düşmanlar yaratan ve muhalefeti siyasi rakip değil aksine, “
mücadele edilmesi gereken düşman” konumuna yerleştiren bir strateji izlediler.
Macaristan’da Orban’a yaklaşık tüm kararsız oyların gitmesi ve muhalefete yirmi puan fark atmasında ve Sırbistan’da Vucis’in oylarını arttırmasında bu strateji önemli bir rol oynadı.
Bu temelde, demokrasi-ekonomi-güvenlik-iklim dörtgeninde seçmenin ekonomi-güvenlik eksenini daha önemli gördüğünü, istikrar ve güvenlik sağlayan güveneceği lider figürlerini tercih ettiğini, kutuplaşmanın hâlâ otokrat liderlerin yararına olduğunu ve Ukrayna Savaşının bugün bu durumu değiştirmediğini bu seçimlerde görmüş olduk.
Türkiye, şüphesiz ki, Macaristan ya da Sırbistan değil. Bununla birlikte, son yıllarda canlanan, güçlenen ama hala yaklaşan seçimleri kazanma ve ülkeyi daha iyi yönetme iddiasında belirsizlik sorunu yaşayan Millet İttifakı’ının ve muhalefetin yukarıda sıraladığım noktaları hesaba katarak bu ülkelerde yaşanan seçimlerden doğru dersleri alması gerekiyor.