Kandırılma ve kandırma eksenindeki hakikatle ilgisi olmayan enformasyona ve aşırı kutuplaştırmaya maruz kalan seçmenler için kolektif kimlik ve sosyal aidiyetlerin anlam ve içeriği de değişmektedir. Türkiye siyaseti uzunca bir süredir “kandırılma ile kandırma” eksenindeki post-truth (gerçek ötesi) anlam dünyası üzerinden belirlenmekte. Kandırılma eksenindeki söylemin yaygınlaştırılmasıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2015’den bugüne sıklıkla “kandırıldık, ihanet ettik,” içerikli söyleme başvurduğu görmekteyiz. Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla ilgili olarak, “Suçluyla suçsuzun, gerçekle yalanın, doğruyla yanlışın aynı torbaya konularak yürütüldüğü bu operasyonlarla şahsım başta olmak üzere tüm ülke yanlış yönlendirildi. Aldatıldı”[1] sözlerini kullanmıştı. 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından 3 Ağustos 2016’daki Din Şurası’nın açılışında konuşan Erdoğan, FETÖ terör örgütü ile mücadelede geç kalındığını (geçmişte yardım da ettiklerini) belirterek, “Bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökmemiş olmanın üzüntüsü içindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletin de bizi affetsin”[2] demişti. Başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı makamlarına seçilmeden önce kesintisiz yıllarca belediye başkanı olarak görev yaptığı İstanbul’da 2017’de yaptığı bir konuşmada da “Biz bu şehre ihanet ettik. Hâlâ da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum”[3] diyerek sorumluluğunu beyan etmişti. Yaşanan deprem felaketinin 22. günü gittiği Adıyaman’da ise helâllik isterken, “İlk birkaç gün Adıyaman’da arzu ettiğimiz etkinlikte çalışma yürütemedik. Bunun için sizden helâllik istiyorum”[4] sözlerini kullanmıştı.

Kurumsal olarak denge denetleme mekanizmalarının işlediği demokrasilerde yetkililerin yaptıkları bu türden açıklamalardan sonra bazı araştırmaların ve incelemelerin başlatılmış olması beklenirdi. Ancak içinde bulunduğumuz post-truth (gerçek ötesi) çağının anlamı ve hakikati ıskalayan dünyası içinde bu açıklamaların ne yargı ne de diğer kurumlar üzerinde hiçbir etkisi olmamıştır. Belki de tam da bu nedenle “kandırma” eksenindeki en çarpıcı örneklerden birini Soylu’nun 2021’deki bir konuşmasında bulmak mümkündür.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 29 Aralık 2021’de AKP’nin Bursa İl Başkanlığında partililere yaptığı konuşmasında, “Milletimize hiç ihanet etmedik. Üzerimize ne kadar gelirlerse gelsinler hiç ihanet etmedik... Kim ne derse desin. Onun için sadece bizim yaptıklarımıza bakmayın. Biz kendimiz yapmıyoruz. Biz inanıyoruz ki bize yaptıran Allah’tır, bize yaptıran Allah’tır. Bizim inancımız budur”[5] derken büyük alkış almıştı. Artık iktidar tarafından dini-manevi duygular temelinde inşa edilmiş bu yeni anlam dünyasında gerçekliğin kendisi değil imal edilmiş simülasyonu, ideolojik kimliklerin mantıklı açıklamaları değil halüsinasyonu yaşayabilir.

Postmodernlik hakikat, akıl, kimlik ve nesnellikten kuşku duyar. İlerleme veya kurtuluş düşüncesine, bilimsel açıklamanın meşruiyet kaynağı olan büyük anlatılara temkinli ve eleştirel yaklaşır. Çokça eleştirilse de burada bize bir açıklama çerçevesi sunma ihtimali olduğu için postmodern zamanlardaki kimliklere değinmek isterim. Çünkü postmodernistler doğruyu olgularda değil anlamların içinde arar. Doğruyu açığa çıkarmak isteyenlerin olaylar ve olgulardan ziyade olayların toplumsal anlamına bakmasını öğütler. Akılcılığı öğütleyen modernite penceresinden bakarak postmodern seçimleri ve seçmen kimliklerini anlamak son derece zordur.

Postmodern yaklaşım mutlak değerler anlayışı yerine yoruma açık seçeneklerle karşı karşıya gelmekten çekinmemek ve güvensizlik duymamayı gerektirir. Tek bir doğru olmadığı gibi, her bir nedenin bir sonucu ortaya koyduğunu ifade eden türden tek yönlü bir nedensellik yoktur, sadece karşılıklı etkileşim vardır. Nesnellik olmadığı için herkes aynı anda haklı olabilir[6]. Postmodernist yaklaşımda uluslar “hayali cemaatler” olarak kabul edildiğinden toplumsallığı bütünleştiremeyeceği savunulur. Etnik ve dinsel kimliklere dayalı cemaatçilik yaklaşımı ulus ve ulus devletin reddidir aynı zamanda. Bu çerçevede postmodernistler etnikliği, dinselliği ve yerelliği savunma yoluyla modern ulus devletin cemaatçilik yaklaşımıyla aşılacağını, ardından yerel devletleşme, bölgesel devletleşme ve dünyasal devletleşme olgusunun kendiliğinden gündeme geleceğini ileri sürerler[7].
Etnik, dinsel ya da mezhepsel temelli kimlikler üzerinden politikacıların yaptıkları ayrıştırmalar söz konusu siyasal kültür ortamında daha belirleyici olmaktadır. Hakikatin kendisinden çok iktidar medyası eliyle yeniden imal edilmiş simülasyonu kitleler tarafından daha makbul görülmektedir.
Postmodernist siyaset tarzı modern siyasetten ve onun öngörü kabiliyetinden hoşnutsuzluğu yansıttığı için düzenin karşısında düzenin bozulmasını, öngörülebilirlik yerine öngörülemezliği, otorite yerine meşruiyetsizliği ve güvensizliği, gücü ve doğallığı yansıtan bir içeriğe sahiptir[8].  Türkiye’nin dünyayı etkileyen postmodern küreselleşmeden etkilenmediğini söylemek mümkün değildir.

Kimlik kavramı etrafında güçlenen etnik-dinsel kimliklerle mikro milliyetçilikler eksenindeki mücadelenin politikacılar açısından münbit bir alan sunması, iktidarın hegemonik denetimi altındaki medya kuruluşları eliyle bireylerin tektipleştirilerek kimliksizleştirilmesi sonucunda çoğulculukla aradaki bağların kopması postmodern politik durumun göstergeleridir. Türkiye’de iktidar eliyle yürütülen popülist propaganda aracılığıyla kutuplaştırıcı söylemin en önemli etkisi karşıt kamplardaki tektipleştirilmiş grupların ortaya çıkmış olmasıdır.

Sandığa yansıyan seçmen tercihlerini medya tarafından imal edilmiş, tektipleştirilmiş kimlikler ve hakikatin anlamını yitirdiği gerçek ötesi durumla birlikte ele aldığımızda ancak izah edebiliyoruz. Kandırılma ve kandırma eksenindeki hakikatle ilgisi olmayan enformasyona ve aşırı kutuplaştırmaya maruz kalan seçmenler için kolektif kimlik ve sosyal aidiyetlerin anlam ve içeriği de değişmektedir. Etnik, dinsel ya da mezhepsel temelli kimlikler üzerinden politikacıların yaptıkları ayrıştırmalar söz konusu siyasal kültür ortamında daha belirleyici olmaktadır. Hakikatin kendisinden çok iktidar medyası eliyle yeniden imal edilmiş simülasyonu (-mış gibi versiyonu) kitleler tarafından daha makbul görülmektedir.

[1] Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 19 Mart 2015’de Harp Akademileri Komutanlığını ziyareti sırasında yaptığı konuşmanın tam metni için bkz. https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/29812/cumhurbaskani-erdogan-harp-akademileri-komutanligini-ziyaret-etti [2] Cumhurbaşkanı Erdoğan: Rabbim de Milletim de Bizi Affetsin”, NTV Haber Sitesi, 3 Ağustos 2016, Konuya ilişkin haberle ilgili olarak bkz. Erişim adresi: https://www.ntv.com.tr/turkiye/rabbim-de-milletim-de-bizi-affetsin,a-10dDB6SEucoS9ZT8sSmQ Erişim tarihi: 18 Mayıs 2023 [3] “Son Dakika… Erdoğan: Biz bu şehri ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz”, Hürriyet Gazetesi, 21 Ekim 2017, Haberle ilgili olarak bkz. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-erdogan-biz-bu-sehre-ihanet-ettik-hala-da-ihanet-ediyoruz-40618271 [4] Cumhurbaşkanı Erdoğan: Adıyaman’dan Helallik İstiyorum, NTV Haber Sitesi, 27 Şubat 2023, Haberle ilgili olarak bkz. https://www.ntv.com.tr/turkiye/cumhurbaskani-erdogan-adiyamandan-helallik-istiyorum,MC3AUBf88EijIGYS8zdzMA [5] Konuşmanın videosu için bkz. https://www.dailymotion.com/video/x86n6qm [6] Doğan Özlem, “Evrensellik Mitosu ve Sosyal Bilimler”, Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek Sempozyumu Bildiri Kitabı, İstanbul 26-28 Şubat 1998, Metis Yayınları, İstanbul, 1998. [7] Gözde Kılıç, “Postmodern Devlet Anlayışı”, Erişim adresi: https://www.aydinlanma1923.com Erişim tarihi: 19 Mayıs 2023 [8] Şaban Sitembölükbaşı, “Siyasal Kültür Paradigmaları Işığında Siyasal Kültürde Değişim Sorunu”, Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.Fakültesi Dergisi, S:2, 1997, s.263.