Türkiye’de festival yasakları artık hayatın olağan akışının bir parçası hâline geldi. Gerekçesi ne olursa olsun, festivaller ve eğlence faaliyetleri, bireysel ve toplumsal özgürlüğün önemli bir parçasıdır. Gelgelelim Türkiye’de özellikle son yıllarda gündeme gelen festival yasaklarının ve iptal kararlarının ortak bazı noktaları var.
Öncelikle alkollü içki tüketimi, festival yasakları için son derece geçerli bir gerekçe olarak karşımıza çıkıyor. Bu, yalnızca alkollü içki özelinde organize edilen festivaller için söz konusu değil. Örneğin Adana’daki meşhur rakı festivalinin iptal edilmesi durumunda, alkollü içkilerin bu iptal gerekçesindeki görünürlüğü, çok daha bariz bir şekilde karşımıza çıkmaktaydı. Buna rağmen, geçtiğimiz günlerde gündem olan ve yine Adana’da düzenlenen Çukurova Rock Festivali’nin iptal edilmesinin ardındaki gerekçe de yine alkole dayanıyor. Buna benzer örnekler, yine geçtiğimiz yıllardaki çeşitli festival yasaklarında karşımıza çıkmıştı. Önceden, festivalin “rakı festivali” olması, yani alkollü içkinin festivalin ana gündemi olması iptale gerekçe ediliyordu.
Bugün, basit bir müzik festivalinde, oraya müzik dinlemeye giden bireylerin alkollü içki tüketecek olması iptale gerekçe edilebiliyor. Bu değişimi dikkate aldığımızda, özgürlük alanının daha da daraldığını görmemiz mümkün. Zira organizasyon bakımından “rakı festivali” ile “rock festivali” arasında çok ciddi farklar var. Gelgelelim bugün gelinen noktada aynı gerekçeyle her ikisi de iptal edilebilir. Türkiye’nin yıllar içerisindeki idarî ve kültürel değişimini görebilmek açısından önemli bir örnek olduğunu düşünüyorum.
Yine, geçtiğimiz yıllarda Bursa’nın Nilüfer ilçesinde gerçekleştirilecek bir müzik festivali, tıpkı Çukurova’daki rock festivalinde olduğu gibi “alkollü içki tüketileceği” gerekçesiyle iptal edilmişti. Buna karşın festival organizatörleri, alkollü içki satışı olmadan devam etmeye karar verdi. Bu kararın, festivale katılmak isteyen bireylerin festival alanı dışında alkollü içki tüketmesine vesile olduğuna dair çok çeşitli ve bana sorarsanız hayli ikna edici iddialar bulunmakta.
Neticede bu yasakların önemli bir ortak noktası, alkollü içki tüketimini hedef alıyor olması. Bu da kültürel olduğundan çok, siyasî bir fenomen. Nitekim Türkiye’de alkollü içkilerin yıllar içerisinde parça parça kamusal alandan daha da itildiği iddiası artık somut bir realite hâline gelmiş durumda. Bu hâlde, meselenin siyaset sahnesinde yeterince tartışılmıyor olmasını kabul edilebilir bulmuyorum. Zira meselenin hukukun alanına giren noktasında oldukça bariz pürüzler mevcut.
Açıklamaya gayret edeyim:
Son günlerdeki festival yasaklarının ve daha genişletici bir tabirle yaşam tarzı müdahalelerin diğer bir ortak noktası, hukukî veya adlî değil, idarî tasarruflarla gündeme gelmeleri. Daha özel bir tanımla, yakın zamanda tartıştığımız tüm yaşam tarzı müdahalelerini valilik kararları ekseninde tartışmak zorunda kalıyoruz. Bu durum da hukuka uygunluğa yönelik geniş bir soru işaretinin ortaya çıkmasına vesile oluyor. Gelgelelim söz konusu iptal kararları, kahir bir ekseriyetle “son anda” gündeme geliyor. Bu da idarî tasarrufun usulüne uygun bir şekilde dava edilmesi için gereken sürenin ortadan kalktığı, kararın bir anlamda “oldu-bittiye” geldiği anlamını taşıyor.
Bir diğer örnek ise, açık alanda alkollü içki tüketimine yönelik idari tasarruflar. Hukukçular, bu takım tasarrufların hukuka uygun olmadığına, açık alanda alkol tüketiminin bir temel hak ve özgürlük olduğuna, bunun da Anayasa uyarınca münhasıran, özüne ve sözüne dokunmadan yalnızca kanunla kısıtlanabilecek bir yaşam tarzı pratiği olduğuna dikkat çekiyorlar. Buna rağmen, valilik kararını uygulamayı öncelikleyen kolluk güçlerinin, başta park ve sahiller olmak üzere alkollü içki tüketmek isteyen bireylerin engellendiğini görüyoruz.
Bu durumu valilik kararının hukuka aykırılığı ekseninde tartışsak dahi, kolluk kuvvetlerinin açık alanda alkollü içki tüketen bireylere Kabahatler Kanunu uyarınca işlem yaptığına şahit oluyoruz. Bu da yeni bir hukuka aykırılık alanı yaratıyor, zira Kabahatler Kanunu açık alanda alkollü içki tüketmeyi değil, kamuya açık alanda sarhoş olmak suretiyle taşkınlık çıkartmayı idarî yaptırıma bağlıyor. Ancak festival yasaklarında olduğu gibi, bu durum da “oldu-bittiye” geliyor.
Tüm bu meselenin özünde kanımca münhasıran siyasetin alanına giren iki sorun yatıyor.
Türkiye’de siyasi anlatılar ekseninde oluşan kamusal sahada, alkollü içki bir “siyah-beyaz” meselesi olarak görülüyor. Ya alkollü içki tüketmeyen, makbul bir bireysinizdir; ya da alkollü içki tüketen, sarhoş ve taşkınlık çıkartmaya müsait bir birey.
Birincisi, Türkiye’de siyasi anlatılar ekseninde oluşan kamusal sahada, alkollü içki bir “siyah-beyaz” meselesi olarak görülüyor. Ya alkollü içki tüketmeyen, makbul bir bireysinizdir; ya da alkollü içki tüketen, sarhoş ve taşkınlık çıkartmaya müsait bir birey. Ahlaki üstünlükçü anlatıdan hareketle şekillenen bu ikilem, son derece tehlikeli bir toplumsal kutuplaşmaya gebedir. Zira bireysel ve toplumsal özgürlükleri ilgilendiren hiçbir mesele, siyah ve beyazlardan ibaret olamaz.
Alkollü içki tüketmemek, tek başına makbul bir birey veya vatandaş olmaya yeterli olmadığı gibi, alkollü içki tüketen bir bireyin de sarhoş olduğunu iddia etmek yanlıştır. İşte, özgürlükleri ilgilendiren konulardaki bu gibi indirgemeci yaklaşımlar, bireysel ve toplumsal özgürlük sahasını daraltmaya ve makbul olmadığı kabul edilen yaşam tarzına müdahale etmenin kapısını aralamaktadır.
Diğer bir nokta ise, muhalif siyasetin eksikliği, hatta yetersizliğidir. Hukukun dahi belirli bir aşamaya değin kilitlenebildiği bir toplumsal kırılmada, siyasetçilere çok fazla söz düşmektedir. Bugün alkollü içkilere yönelik uygulanan bu toplumsal kıskacın siyaset sahasında tartışılamaz hâle gelmesi, yazı boyunca üzerinde durduğumuz indirgemeci yaklaşımın ateşinin en büyük körüğüdür.
Bu durum, muhalif siyasetçilerin alkollü içkileri savunmasını yahut böyle bir yaşam tarzını benimsemesini dahi gerektirmemektedir. Siyasetçiler, özgürlüklerden yana bir tavır yahut yaşam tarzı müdahalesinin aleyhine bir tavır benimseyebilmelidirler. Zira tartıştığımız, tek başına alkollü içkilere münhasır olmayan, doğrudan Türkiye’de yaşayan tüm vatandaşların bireysel özgürlüğünü ilgilendiren bir bilmecedir.