Türkiye’de alkollü içki kısıtlamaları ne işlerlilik ne de hukuka uygunluk bağlamında tartışılabilecek bir seviyededir. Türkiye’deki alkol kısıtlamaları yaşam tarzı müdahalesidir ve tartışılması gereken tek bağlam da bu felsefî bağlamdır.

Türkiye’de alkollü içki regülasyonlarının ardı arkası gelmiyor. 20 seneyi aşkın bir süredir uygulanan politikalarla alkollü içki tüketimi, satışı ve dağıtımı dünyada eşi benzeri görülmemiş bir regülasyon kıskacı altına alınmış durumda. Tüm bunlar yapılırken, Türkiye’nin alkollü içki tüketim ortalaması değişmiyor, aynı kalıyor. Türkiye, alkollü içki tüketimini somut ve olumlu hiçbir netice almadan ve almayı düşünmeden, yalnızca “düzenlemek için düzenliyor”. Başka bir ifadeyle Türkiye, alkollü içki tüketen vatandaşların yaşam tarzına müdahale ediyor.

Geçtiğimiz günlerde kamusal tartışma, kısmen de olsa yine bir “alkol” sorusuyla çalkalandı. Tartışma konusu, İstanbul Valiliği’yle ilişkilendirilen bir karar ile İstanbul’da açık alanlarda alkol tüketiminin yasaklanması ihtimaliydi.

Yasağa karşı kısa zamanda güçlü bir kamuoyu oluştu ve bunun üzerine Valilik tatil günü olmasına rağmen ışık hızında bir basın açıklaması yayınladı. Yayınlanan basın açıklamasında kamuoyunda tartışıldığı şekilde bir “açık alanda alkol yasağının” uygulamaya geçirilmesinin söz konusu olmadığı, valiliğin yalnızca yetkililere Kabahatler Kanunu’nun uygulanması gerektiğini hatırlattığını ifade etti[1].

Ancak valiliğin meseleye bir açıklık getirmesi kamusal tartışmaların nihayete ermesine vesile olmadı. Şahsî tecrübem, bu tartışma etrafında oluşan fikir gruplarının iki temel kategori ve argümanda birleştiği şeklindedir.

Kamuoyunun bir kısmı, valilik kararıyla alkol tüketiminin yasaklanmayacağını işaret ederek söz konusu kararın hukuka uygun olmadığının altını çiziyordu.

Diğer bir kısmı ise, mevzubahis kararın hukuka uygunluğunu değil, işlerliğini tartışıyordu. Buna göre, dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde kamusal alanda alkol tüketimi yasaklandığı için, Türkiye’nin de böyle bir yasağı yürürlüğe koyması meşru hatta gerekliydi.

Öncelikle, çok daha temelsiz ve isabetsiz olduğunu düşündüğüm ikinci argümanı değerlendirmek istiyorum. Türkiye, meselenin sivil özgürlükler, politik ekonomi, dış politika olduğu pek çok konuda dünyanın gelişmiş ülkelerini yerinde bir örnek olarak görmezken, yalnızca alkol politikalarındaki kısıtlamalar Türkiye için bir anda müspet bir örnek oluyor ve “Zaten Batı’da da böyle” argümanı işlerlik kazanıyor. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, politikaların somut varlığından ziyade gerekçesi ve etkililiği olmalıdır.

Kamusal alanda alkol tüketimini regüle etmek için pek çok sebep pekala sayılabilir. Bu sebeplerin büyük çoğunluğu da rahatlıkla doğrudan alkol tüketimiyle ilişkilendirilebilir. Ancak Türkiye’yi alkol regülasyonu konusunda Batı ülkeleriyle kıyasladığımız anda, iki ülkenin alkolizm ile mücadelesindeki istatistikleri tamamen göz ardı etmiş oluruz.

Türkiye, geçtiğimiz haftalardaki yazımda da ifade ettiğim üzere, Avrupa ortalamasının 5 katı kadar düşük alkol tüketim oranına sahip bir ülke[2]. Bu oran, münferit örneklerle, kıyaslandığında çok daha dramatik rakamlara ulaşabiliyor. Bu yaklaşımın sakıncasını şöyle bir benzetmeyle izah etmeye çalışayım: Ateşli bir hastalık geçirdiğinizde doktorunuz size antibiyotik yazar. Antibiyotiklerin bir kürü ve tüketim prosedürü vardır ve amacı, yalnızca sizin doktora şikayetinizi ilettiğiniz rahatsızlığınızı iyileştirmektir.

Hasta bir birey olarak antibiyotik içmeniz size iyi gelir ve iyileşmenize yardımcı olur. Ancak hasta olmadan antibiyotik kullanmaya karar verirseniz, en amiyane tabirle hasta olmaktan beter olursunuz. İşte, alkol regülasyonları meselesinde Batı (gelişmiş pek çok ülke), doktor reçeteli ve yalnızca hastalığı uyarınca ölçülü bir ilaç kullanarak iyileşmeyi bekleyen bir hasta gibiyken; Türkiye, doktor böyle bir reçete yazmadan, adeta olmayan bir hastalık için antibiyotik kullanan ve bu nedenle hastalıktan da öte rahatsızlıkları tecrübe eden bilinçsiz bir hasta görünümdedir.

Alkollü içki tüketimine yönelik uygulanan kısıtlamaların büyük bir çoğunluğu, yalnızca kanunun çizdiği geniş ve muğlak sınırın kapsamına alınmak suretiyle karar alıcılar aracılığıyla geliştiriliyor.

Diğer taraftan, alkol yasağına karşı çıkan diğer argümanın da tek başına yeterli ve yerinde olduğu kanaatinde değilim. Çünkü Türkiye’de alkol politikaları; hukukun ve Anayasa’da tanımlanan temel hak ve özgürlüklerin yetki alanından çıkalı kanımca çok olmuştur. Alkollü içki tüketimine yönelik uygulanan kısıtlamaların büyük bir çoğunluğu, yalnızca kanunun çizdiği geniş ve muğlak sınırın kapsamına alınmak suretiyle karar alıcılar aracılığıyla geliştiriliyor. Alkol politikaları hukuk alanında kalsaydı, bugün alkollü içkilerin tabi olduğu pek çok düzenlemeden söz etmiyor olurduk.

Ancak kanunun olabildiğince geniş sınırlarda kalmasının kabul edilebilir olduğu bir siyaset düzeni inşa edildiğinden beri, başta reklam yasağı, fahiş vergi oranı ve çeşitli erişim kısıtlamaları olmak üzere pek çok alkol kısıtlamasının bu muğlaklıktan faydalanmak suretiyle hayata geçirilebileceği kanaatindeyim.

Nitekim geçtiğimiz haftalarda kaleme aldığım bir yazıda, Anayasa Mahkemesi’nin iptal istemini reddettiği bir soyut norm denetimden bahsetmiştim[3]. Bu davada yüksek mahkeme, televizyonlarda alkollü içkilerin sergilenebilmesine dair kanun hükmünün, Anayasa’nın “Gençliğin korunması” başlıklı 58. maddesine atıf yaparak Anayasa’ya aykırı olmadığına hükmetmişti. Anayasa’daki genç tanımından ne anlaşılması gerektiğinin son derece muğlak olduğu bu alanda, yarın yürürlüğe konulabilecek herhangi bir yasal düzenlemenin de aynı gerekçeye dayanarak Anayasa’ya uygun bulunmayacağının bir garantisini hukukçuların verebileceğini zannetmiyorum.

Bu garantiyi sağlaması gereken organ hiç şüphesiz siyaset mekanizmasıdır. Ancak söz konusu ahlakî göreceliğin ve üstünlüğün olduğu herhangi bir konuda, Türkiye’de muhalefetin üç maymunu oynadığına kamuoyu defaatle şahit olmuştur. Dolayısıyla burada tabiri caize kamuoyu için “iş başa düşmektedir”.

Karşımızda söz konusu “yaşam tarzı” olduğu zaman müdahale sopasını asla sakınmayan, bunu yaparken de olabilecek en ahlakî üstünlükçü argümanlarla kendini meşrulaştırmayı başaran bir iktidar mekanizması vardır. Bu mekanizmaya karşı benimsenebilecek en yerinde adım, bireylerin yaşam tarzı pratiklerine sıkı sıkı sarılmasıdır.

Bugün eğer Türkiye’de alkollü içki tüketen bir vatandaşsanız, siyaseten yalnızsınız. Bugün alkollü içkiler aleyhine herhangi bir uygulama yürürlüğü konulduğunda, muhalif milletvekillerin çok küçük bir oranı konuyu gündeme taşıyacak, gündeme taşıma yöntemleri ise twit atmaktan ibaret olacaktır.
Bugün eğer Türkiye’de alkollü içki tüketen bir vatandaşsanız, siyaseten yalnızsınız. Bugün alkollü içkiler aleyhine herhangi bir uygulama yürürlüğü konulduğunda, muhalif milletvekillerin çok küçük bir oranı konuyu gündeme taşıyacak, gündeme taşıma yöntemleri ise twit atmaktan ibaret olacaktır. Hukuken de yalnız olmanız için mevcut ve mümkün bütün adımların aleyhinizde atılacağından emin olmalısınız. Bu durumda, bireylerin kendi yaşam tarzı pratiklerine sarılması, ahlaki üstünlükçülük ile yarışmaktan kaçınması dışında bir çıkar yol bulunmamaktadır.

Ancak tüm bu adımların öncesinde, Türkiye’de alkollü içkilere yönelik uygulanan kısıtlamaların yalnızca tek bir bağlamda tartışılması gerekliliği kabul edilmelidir. Alkollü içki tüketimi bir yaşam tarzıdır. Türkiye’deki alkollü içki kısıtlamaları ise, yaşam tarzı müdahalesidir.

Batı ülkelerindeki alkol kısıtlamalarını yaşam tarzı müdahalesi olarak tanımlamamızın nedeni, ilaç-hasta benzetmesinden ibarettir. Hastayken ilaç tüketmek bir iyileşme yöntemiyken hasta olmadan ilaç tüketmek vücut bütünlüğünü bozacak bir şiddet eylemidir. Fark bu kadar açık iken yalnızca yöntemlerin aynı olmasını (her iki ülkede de aynı yasağın olması) her iki örneğin de eşit derecede meşru olduğunu kesinlikle göstermeyeceğini kabul etmeliyiz.

Bu nedenle Türkiye’de alkollü içki kısıtlamaları ne işlerlilik ne de hukuka uygunluk bağlamında tartışılabilecek bir seviyededir. Türkiye’deki alkol kısıtlamaları yaşam tarzı müdahalesidir ve tartışılması gereken tek bağlam da bu felsefî bağlamdır.

[1] http://www.istanbul.gov.tr/basin-aciklamasi-2023-65 [2] https://www.politikyol.com/televizyonlarin-alkol-ile-imtihani/ [3] https://www.politikyol.com/televizyonlarin-alkol-ile-imtihani/