Parti yönetimi; boşaltılan hazine ve kayıt dışı ekonomiden beslenen, kirli kazançların toplumda yarattığı tepkinin 14 Mayıs günü sandığa yansıyacağını görüyor. Son bir gayretle; aynı anda bütün tuşlara basılan, genç kuşağın fazla bilmediği bir oyunu oynar gibi davranıyorlar.

Son dönemde kendilerini Osmanlı torunları olarak tanımlayan, iktidar yandaşlarının sayıları artıyor. Sanal başarı hikayeleri ile abarttıkları dedelerinin, geçmişte de günümüze benzer sorunlara yol açtıklarını görmezden geliyorlar.

Oysa benzerliklerin bu topraklardaki geçmişi hayli eskidir. Örneğin Koçi Bey’in adı tarihe ilgi duyanlar dışında pek bilinmez. Koçi Bey bir saray bürokratıdır. Önce IV. Murat ve ardından İbrahim’e sunduğu çalışmalarıyla tanınır.

17.YY ‘da Dünyadaki gelişmeler karşısında; çöküşün nedenlerini araştırması için görevlendirilen Koçi Bey’in, adı ile anılan risalesi, kendi ifadesiyle “ihtilale bais” olan dört ana nedeni sıralar: adam kayırma, irtikap, zimmet ve rüşvet. Risalede geçen ihtilal kelimesi, günümüzdeki karşılığından faklı. Toplumdaki bozulmayı bir anlamda çürümeyi tanımlar.

Türkiye’de 1950 seçimlerinden bu yana, -darbeci Kenan Evren’in propaganda gezileri hariç-iktidar gücünün sergilenmesinden kaçınılırdı. Son seçimlerde bu gelenekten vazgeçilmiş olmalı. Aday olan Bakanlar görevlerinden ayrılmadan, sıfat ve devlet imkânlarını kullanarak kampanyalarını sürdürüyorlar.

İçlerinden seçim güvenliğinden sorumlu olan Bakan, AKP’nin kaybetmesinin darbe(=ihtilal) olacağından söz edince, akla ister istemez, Koçi Bey’in ihtilal tanımı geliyor. Bakanın darbe ifadesiyle çürümüşlüğü kastettiğine inanmak istiyor insan. Ne de olsa Osmanlı torunlarıyla aynı safta.

Yapılacaklara çürümeyi destekleyen günümüzdeki bu ortamın bileşenlerini tasfiye ederek başlayabilirler: Kayıt dışı ekonomi, kara para, kazanç yerine tüketimden alınan vergiler”
Üretmeden tüketmeyi, “ithalat ile hormonlu büyümeyi”, “pahalı dış kaynaklarla finanse edilen verimsiz projelerle nemalanmayı” önceleyen bir siyasal iktidar döneminin sonuna geliyoruz.

AKP; hızla azalan seçmen desteğini elde tutmak amacıyla seslendirdiği söylemlerin, önümüzdeki seçimleri kazanmasına yetmeyeceğinin farkında. Parti yönetimi; boşaltılan hazine ve kayıt dışı ekonomiden beslenen, kirli kazançların toplumda yarattığı tepkinin 14 Mayıs günü sandığa yansıyacağını görüyor. Son bir gayretle; aynı anda bütün tuşlara basılan, genç kuşağın fazla bilmediği bir oyunu oynar gibi davranıyorlar.

Henüz tamamlanmamış bir amfibi taarruz gemisini, “uçak gemisi” gibi sunma telaşındalar. Uzaya füzeler göndermekten, prototipini yurtdışında yaptırdıkları, henüz üretilmeyen otomobillerden, çıkarılmayan doğalgazdan, Rusya’ya verdikleri imtiyazla çalışmaya başlayacak nükleer enerji santrallarından, oy devşirmeyi umuyorlar.

Merkez Bankasının tüketilen kaynaklarından, hurafelerden referans aldıkları faiz kararlarının yol açtığı enflasyondan, KKM adını verdikleri son yılların en büyük kur+faiz faciasından söz edecek değiller, kuşkusuz.

Yeni kadrolara iş bulma olanağı beklentisi yaratarak, sandıktan çıkamayacaklarını biliyorlar. Sözcüleri yetersiz ve üst kadroları yorgun.

Bu süreci geçerken, Millet İttifakı’nın 13. Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanmasının ardından yapılacakları, seçmenlerdeki beklentileri boşa çıkarmayacak gerçeklikle açıklaması gerekiyor.

Yazının giriş bölümüne dönersek; yapılacaklara çürümeyi destekleyen günümüzdeki bu ortamın bileşenlerini tasfiye ederek başlayabilirler: “Kayıt dışı ekonomi, kara para, kazanç yerine tüketimden alınan vergiler”. Bölünme korkusuyla sürekli arttırılan, merkezin yetkilerinin yerinden yönetim modelini de içerecek biçimde yeniden düzenlenmesi. Tarımda; verimsizliği tetikleyen veraset sisteminin yeniden ele alınarak bölünmenin engellenmesi. Henüz farkında değiller ama AKP ölçüsüz vaatlerle, makinenin bütün tuşlarına aynı anda basarak “tilt oldu.”